G:D:O ARŞİVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
G:D:O ARŞİVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.9.23

MISIR ŞEKER NİŞASTA

 













,,Mısır Şekeri, Sağlık Açısından Tehlikeli”

YAZIMIZ BIRAZ UZUN VE YAZININ SONUNDA TÜRK BÖBREK VAKFI WEB SİTESİNDEN YAPTIĞIM ALINTI..

İÜ Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar, nişasta bazlı şeker (mısır şurubu, glikoz- früktoz şurubu) ve doğal şekerler nedeni ile en çok kadınların risk altında olduğunu belirtti.


GDO'lu olduğu gerekçesi ile tüm dünyada tartışılan mısır şekeri, bu yıl Türkiye'de yüzde 30 daha fazla üretilecek. Şeker pancarı yerine mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerler (NBŞ) için yurtdışında ithal edilen mısırlar kullanılıyor. Şekerli içeceklerden çikolataya, hamur tatlılarından pek çok şekerli ürüne kadar geniş yelpazede kullanılan NBŞ, sağlık açısından büyük tehlike saçıyor. NBŞ'nin başta obezite, diyabet, pankreas kanseri gibi birçok hastalığa sebep olduğunu belirten Dr. Dizdar, nişasta bazlı şeker ve doğal şekerler nedeni ile en çok kadınların risk altında olduğunu belirtti. Kadınların üreme yetisini azalttığına dikkat çeken Dr. Dizdar, “Tatlı tüketilecekse bu doğal şekerle yapılmış olmalı. Sadece kanser hastaları değil, sağlıklı bireyler de fabrikasyon tatlılardan uzak durmalı, evde hazırlanmış tatlılar tercih edilmeli” diyor. Dr. Dizdar, “Mısır şurubunun hazır ürünlerde tercih edilme nedeni ucuz olması ve gerçek şekere göre daha fazla tatlı tadı vermesidir” diyen Dr. Dizdar, meşrubat, kola gibi içeceklerin üretiminde yaygın olarak kullanıldığını aktardı. Hazır kek, bisküvi gibi ürünlere bakıldığında ise içine konduğu şeyin bozulmasını engellediğini kaydeden Dr. Dizdar, “Marketten alınan bir kek açıldığı zaman kesinlikle bozulmaz, en fazla kurur. Bunun nedeni içerisindeki früktozdur” diyor.


Dr. Dizdar, “Mısır şurubundaki früktoz insan vücudunda kolay kullanılabilir bir şeker değil, insan glikoz denen şekeri kullanabiliyor. Bu durumda aldığınız früktoz hızla yağa dönüştürülüyor ve organlarda birikmeye başlıyor. Bu durum tehlikeli, çünkü başta diyabet olmak üzere kanser gibi pek çok hastalığa zemin hazırlıyor” ifadelerini kullandı.


Toplumda ciddi anlamda karaciğer yağlanması ve diyabet sorunu olduğuna işaret eden Dr. Dizdar, “Çocuk yaşta karaciğer nakli gerektiren nüfus giderek artmakta. Bunun başlıca nedeni ‘mısır şurubu ve yapay tatlandırıcı kullanımıdır” dedi.


Kaynak: www.zaman.com.tr (15 Haziran 2015)













BİLGİ AMAÇLIDIR 

İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü

Mısır şurubu, mısır nişasasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor.



ŞEKER SÖZLÜĞÜ

Tek şekerler

Fruktoz: Meyve veya bal şekeri
Glikoz: Üzüm şekeri
Galaktoz: Süt şekeri

Çift şekerler

Sükroz: Çay şekeri (glikoz+fruktoz)
Laktoz: Süt şekeri (glikoz+galaktoz)

Çoklu şekerler

Nişasta: Glikoz moleküllerinden oluşan bileşik bir şeker
***
Mısır şurubu hangi ülkelerde yasak?

Mısır şurubunun yasak olduğu ülkeler Fransa, Portekiz, İrlanda, İsveç, Avusturya, Hollanda, Yunanistan, Danimarka ve İngiltere'dir. Mısır şurubu sağlığa zararlı olduğu için bu ülkelerde üretilen paketli gıdalarda mısır şurubuna yer verilmemektedir. Bunun yerine farklı tatlandırıcılar kullanılır.
***

NİŞASTA
Nişasta Nedir?
 
Nişasta büyük miktarlarda bir enerji deposunda depolanırsınız. Buğday, mısır, patates içinde doğal olarak bulunan bir karbonhidrattır. Nişasta genellikle bu çalışmada elde edilse de, pirinç, küçük, bakliyat, tatlı patates, muz, gibi diğer birçok tarım ürünlerinde de görülür.
Mısır sembolüÇerçeve sembolüPatates sembolüBuğday sembolü
Bitkilerde moleküler oluşum fotosentez süreci geçer. Bu bölünme mekanizması, büyümeleri ve çoğalmaları için gerekli olan glikozu (temel şeker) üretmesini ve depolanmasını mümkün kılar. Bitki üremesi ve büyümesi için hayati öneme sahiptir. Bitkilerde bulunan, soğuk suda çözünmeyen küçük granüller olarak ortaya çıkar.

Nişasta Hangi Kaynaklardan Elde Edilir?
 
Nişasta granülleri ekim tohum (mısır, buğday, pirinç vb.), yumru (patates) ve köklerinde (tapyoka) katı halde bulunur. Bitkinin karbonhidratların sentezi sonucu ortaya çıkan, seri, temel düzeyde ve enerji tükenmesi teşkil eder. Dünyanın farklı bölgelerinde farklı denetim hammaddelerinden üretiliyor. Türkiye'de sadece mısırdan elde edilir.
Nişasta hangi kaynaklar elde edilir sembolü
Türkiye'de Nişasta Nasıl Üretilir?
Mısır üretimi ve hasat sembolü
275.000 çiftçinin oluştuğu
6,75 milyon tonluk mısır üretiminin %25'ini yaratan sanayiciler ortaya çıktı.
Nişasta sanayinde, hasat sırasında koçandan elde edilen mısırlar zengin, yağ, protein ve hayat gibi parçalara ayrılır. Bu ilk aşamada kesintili olarak ayrılma

Nişasta fabrikası sembolü
için bir dizi basit işlem kullanılır: Kırma, eleme, dönme, vb ... İkinci aşamada ise en saf biçimde ekstrakte edilen, kuruduktan sonra olduğu gibi kullanılır (doğal olarak kırılır) veya dönüştürmeyi amaçlayan çeşitli dönüşümlerden geçirilir (modifiye edilir).

Nişastadan üretilen ürünler sembolü
Bu ürün sonunda çeşitlilik gösteren ve türetilmiş ürünler toz (un görünümüne benzer bir görünümde) veya şuruplar şeklinde kullanıma hazırdır.


Nişasta Hangi Alanlarda Kullanılır?
 
Nişasta, günlük gıda ve dışı binlerce üründe yaygın olarak bulunmaktadır. Yenilenebilir ve biyolojik olarak parçalanabilir olduğu için; plastikler, deterjanlar, tutkallar gibi çok sayıda kimyasal bölme fosil yakıt bileşenlerinin yerine mükemmel bir hammaddedir. Türkiye'de ekonomik sanayinin ürünleri gıda, ambalaj ve paketleme, biyoplastikler, boya ve boyama kimyasalları, döküm, hayvancılık, ilaç ilaçlık kağıt, kimya, kozmetik ve kişisel bakım, tekstil, yapı kimyasalları sektörlerinde hammadde olarak kullanılmaktadır.






 

Bir dizi mutfak ürünü bu ürünün benzersiz çeşitliliğinden yararlanır:

Fırın ürünleri: ör. Hamur işleri, kurabiye, kek vb.

Şekerleme ürünleri: ör. tatlılar, pastiller, nuga vb.

 

Glikoz şurubu üretimi sırasında farklı, faydalı özellikler ortaya çıkan çeşitli işlem seçenekleri, seçenekleri derecelerde parçalanma sonucu, farklı derecelerde glukoz şurubu elde edilir.

Bu şuruplar hem serbest glukoz (dekstroz) hem de uzunluktaki uzunluklarda glukoz zincirleri içerir.

 

Farklı özelliklere bağlı olarak glukoz şurupları, eklendiği ürünler için doku, hacim, tat, parça, gelişmiş stabilite ve daha uzun bir raf ömrü sağlar. Glukoz şurupları; kekleri yumuşak tutar ve bisküvilerin kurumasını, şekerin tatlılarında ve reçellerde kristalleşmesini ve dondurmalarda suyun kristalleşmesini önler.

BROŞÜRÜ İNDİRMEK İÇİN

TIKLAYINIZ.

Glükoz - Fruktoz Şurupları

 

Glukoz-fruktoz şurubu kırıklarından yapılan bitki bazlı bir şekerdir. Türkiye'de dayanıklı glukoz şuruplarını sadece yurt içinde üretilen mısırlardan üretmektedir.

 

Glukoz-fruktoz şurubumuzdaki sofra şekeri gibi iki basit şekerden oluşur: Glukoz ve fruktoz. Sofra şekeri (sakaroz) % 50 fruktoz / % 50 glukoz içeriğine sahipken glikoz-fruktoz şuruplarının fruktoz içeriği %42 ile %55 arasında olabilir. Bu içeriğe bağlı olarak glukoz-fruktoz şurubu (%48 glukoz, %42 fruktoz) ya da yüksek fruktozlu mısır şurubu (%45 glukoz, %55 fruktoz) olarak adlandırılırlar.

 

Bu şuruplar, sadece tatlandırıcı özellikleri için değil, aynı zamanda belirli tarifelerde onları önemli bir ürün haline getiren ek faydalı özellikler için bir dizi farklı İçecek ve gıda ürününde kullanılır.

 

Glukoz-fruktoz şurubu basit bir karbonhidrattır. Tüm şekerler, makul gelir, sağlıklı ve kültürel açıdan zengin bir diyetin parçası olarak, fiziksel fiziksel taleplerine uygun olarak tüketilmelidir.

BROŞÜRÜ İNDİRMEK İÇİN

TIKLAYINIZ.

dekstrin

 

Dekstrin saf ve kristalize glukozdur, yapışkanlık ve kalınlaştırıcı özellikler için bollukların tavlanmasıyla elde edilir. Fırıncılık ürünleri, hazır karışımlar, üretilmiş tatlılar ve diğer süt ürünleri gibi çok sayıda gıda ürününde bulunmaktadır.

 

Ayrıca dekstrinlerin yapışkanlık özellikleri, oluklu mukavva ve kâğıt büyüsü üretmek en önemli çalışmaları yapar.

 

Kristal Fruktoz

Saf ve kristalize fruktozdur. Kristal fruktoz, yüksek fruktozlu mısır şurubundan fruktozun ayrıştırılmasıyla elde edilir. Kristal fruktoz özellikle kuru karışımlarda, fırıncılıkta ve yiyeceklerde gıda uygulamalarında sakarozun yerine kullanılır.

Polioller

 

Polioller sayesinde üretilen düşük kalorili alternatif tatlandırıcılardır. Sakarozdan daha az kalori içeren polioller, diş çürümesine neden olmaz ve vücutta düşük glisemik yanıt sağlar. Bu da onları şekerli gıdalarda ve içeceklerde, diş macunu gibi ağız bakımında tüketilmeyen ve düşük kalorili sakızlarda kullanılan önemli bir ürün yapar.

BROŞÜRÜ İNDİRMEK İÇİN

TIKLAYINIZ.

Proteinler ve Yaşam

 

Bitki bazlı protein ürünleri, birçok gıdadaki hayvansal proteinlerin önemli bir tamamlayıcısı veya alternatifidir. Bu nedenle daha sürdürülebilir bir tarım-gıda sistemi oluşturmak için küresel stratejiye katkı bulunabilir.

 

Türkiye'de üretilen, geniş çeşitlilikte, geleneksel ve geleneksel ürünler ile sunan, üretilebilir, geniş bir fonksiyonellik ve kullanım alanına sahip lifler ve bitki bazlı proteinler sunmaktadır.

 

Bu ürünler fırıncılık ve sporcu beslenmesi, yaşlı beslenmesi, bitki bazlı içecekler, ve alternatifleri, hastanelerin klinik diyetleri gibi özel beslenmelerde yer alır. Ayrıca hayvan yemleri, evcil hayvanlar için kuru gıdalarda da kullanılır.


TÜRK BÖBREK VAKFI:




Nişasta Bazlı Şeker mi, Şeker Pancarı Şekeri mi?


Nişasta bazlı şeker (mısır şurubu şekeri) son günlerin en popüler tartışma konusu oldu. İnsan sağlığı için zararlı mı, yoksa şeker pancarından üretilen şekerden bir farkı yok mu?

Şeker veya sakkaroz çoğu bitkinin bünyesinde bulunur fakat bünyesinde ekonomik olarak şeker elde edilebilecek kadar şeker bulunduran iki bitki vardır: Şeker kamışı ve şeker pancarı.

Şeker pancarından şeker üretimi, şeker kamışından yapılan üretime göre daha pahalı olmasına karşın, birçok ülkede hem şeker sanayine ekonomik katkıları, hem de tarımsal ve sosyal nedenlerden dolayı, çeşitli önlemler alınarak devamlılığı sağlanmaktadır. Türkiye’de de geçmişte şeker kamışı tarımı için denemeler yapılmış, ancak ekonomik olmayacağı anlaşıldığı için vazgeçilmiştir.

Türkiye’de şekerin ana hammaddesi şeker pancarıdır. Nişasta bazlı şekerler; şeker pancarı ve şeker kamışından üretilen şekerlerin (sakaroz) dışında, nişasta bazlı hammaddelerden (mısır,buğday, patates) çeşitli kimyasal yollarla üretilen genel olarak glikoz, izoglikoz, fruktoz ve türevlerinden oluşur. Nişasta bazlı şekerler doğrudan tüketilmemekte, daha çok şekerli ürünler sanayinde girdi olarak kullanılmaktadır. Bu tatlandırıcıların başlıca kullanım alanları; şekerlemeler, şekerli ve unlu ürünler, dondurma, helva, reçel, marmelat, alkollü ve alkolsüz içeceklerdir.

Sanayinin nişasta bazlı şekeri tercih etmesinin en önemli sebebi maliyettir. Türkiye, dünyanın en büyük 4. şeker pancarı üreticisiyken, ton başına 250-300 dolar daha ucuz olan “mısır şurubu” üretmek için sadece 2010’da 500 bin ton mısır ithal etti. Ancak içeriğinde fruktoz olan mısır şurubu ile yapılan gıdalar, doktorlara göre kronik hastalıkları salgına dönüştürüyor.

Tokluk hissi vermeyen ve kanserden kalp hastalıklarına ve karaciğer yetmezliğine kadar birçok kronik hastalığa yol açtığı ileri sürülen nişasta bazlı şeker, Fransa, Hollanda ve İngiltere’de yasaklandı. Bağımsız bilim adamlarının, “Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerde yüksek oranda fruktoz (meyve şekeri) var. Fruktoz, tokluk hissi uyandırmaz aksine yedikçe yedirir. Kronik hastalıklar salgına dönüşmeden önlem alınmalı” dediği nişasta bazlı şeker için Türkiye bir cennet durumunda.

Şubat 2011 itibariyle Sağlık Bakanlığı, bir “bilim kurulu” toplanacağını açıkladı. Bakanlık, kuruldan çıkacak sonuca göre yeni düzenlemelere gidilebileceğini belirtti. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı yetkilileri ise konuyla ilgili inceleme başlattıklarını 

ÖNCEKİ YAZILARIMDAN ODULLU TARİFİ AŞAĞIDAKİ LİNKTEN::



https://ayhanmansuroglu.blogspot.com/2011/12/muhamara.html?m=1



30.6.22

TARHANA OSMAN

TARHANA OSMAN.. Tarhana Osman adını hiç duydunuz mu? Adı gibi hikayesi de çok dikkat çekici.. Amerikan süt tozunun kanserojen olduğunu ispat etti ve yasaklanmasını sağladı. 1950'li yıllarda Amerikan margarini ve buğdayına karşı savaş açtı.. Yine 1950'li yıllarda Türkiye'ye Marshall yardımı çerçevesinde ABD'den büyük miktarda süt tozu yardımı yapıldı. Suya karıştırılan bu süt tozları bütün okullarda öğrencilere içirildi.. Öyle ki kendi sütünü üreten köylerde bile zorla bu sulandırılmış süt tozları verildi.. Asıl adı Osman Nuri Koçtürk olan Tarhana Osman, hem Türkiye'de hem Amerika'da biyokimya eğitimi almış ve bu konularda çeşitli araştırmalar yapmıştı.. O dönemde Amerikan süt tozuna karşı büyük bir harekât başlattı.. Amerika'nın kendi ülkesindeki üretim artıklarını, tüketilemeyecek kadar kötü olan gıdaları Türkiye'ye sattıklarını belirten Koçtürk, süt tozunda kansere yol açan "aflatoksin" mantarı bulunduğunu ispat etti ve yıllar sonra yasaklanmasını sağladı. Tarhana Osman ikinci isyan bayrağını ise Amerikan margarinine karşı açtı.. O dönemde Amerika, Türkiye'ye çok ucuza soya yağı satmaya başlamıştı.Piyasayı istila eden ABD soyası ve margarini, yerli tereyağı ve zeytinyağının yerini almaya başladı.. Hidrojene margarin tüketimiyle birlikte Türkiye'de kalp damar hastalıkları ve kolestrol sorunları adeta patlama yaptı.. Türkiye'de bunlar olurken ABD'de ise hidrojene yağ tüketimi sağlık sebepleriyle azalıyordu.. Süt tozu ve margarinin ardından ABD,Türkiye'ye "cüce buğday" adını verdiği genetiğiyle oynanmış GDO'lu buğdayı da satmaya başladı.. Tarhana Osman, Amerikan buğdayının hem topraklarımızı hem de insalarımızı zehirleyeceğini söyleyerek büyük bir mücadele başlattı.. Gittiği her yerde Amerikan gıda ürünlerinin yerine halka tarhana yapmayı ve tüketmeyi öneriyordu. Tarhana Osman lâkabı ona buradan kaldı.. Koçtürk'ün çabaları ihracat lobilerini çok kızdırıyordu.Hatta Bir kaç kez saldırıya uğradı.. Peki Tarhana Osman kimdir? 1943 yılında Ankara üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesinden mezun oldu.Ardından TSK'ya girdi. Daha sonra eğitimini tamamlamak için ABD'ye gitti ve Missouri Üniversitesi beslenme kürsüsünde çalışmaya başladı. 1953'te yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü kimyagerliğine atandı. Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya kürsüsünde önce uzman sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.. 1956'da Et ve balık Kurumunda Merkez Labaratuvarları Müdürü ve Teknoloji Müdürü olarak görev yaptı. 1994 yılında vefat etti.. (SONER YALÇIN'ın Saklı Seçilmişler kitabından..)
Kimdir? 1953-1978 yılları arasında 65 kitabı yayınlandı. “Gıda Emperyalizmi”, “Sessiz Savaş” ve “Açlık Korkusu” en çok tanınan kitapları.. Bir kaç kez de saldırıya uğradı. Peki Tarhana Osman kimdir? 1943 yılında Ankara üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesinden mezun oldu. Ardından TSK’ya girdi. Daha sonra eğitimini tamamlamak için ABD’ye gitti ve Missouri Üniversitesi beslenme kürsüsünde çalışmaya başladı. 1953’te yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü kimyagerliğine atandı. Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya kürsüsünde önce uzman sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.. 1956’da Et ve balık Kurumunda Merkez Labaratuvarları Müdürü ve Teknoloji Müdürü olarak görev yaptı. İşçi sendikaları ve kooperatiflere danışmanlık yaptı.Ecevit döneminde CHP Ankara Milletvekili adayı oldu, seçilemedi. 12 Eylül’de tutuklandı, bir süre cezaevinde yattı, çıktıktan sonra içe dönük bir yaşam sürdü. 1994 yılında vefat etmiştir.. Tarhana Osman bir çocukluk anısını da şöyle anlatmıştır: ’Çocukken köyümüzde bir su birikintisinin içerisinde serinleyen mandaların üzerine basa basa bir taraftan öbür tarafa geçerdik. Biz mandaların üzerinden karşıya geçtiğimizde geriye dönüp bakar, sırtına ilk bastığımız mandanın daha yeni başını yavaş yavaş çevirerek ne oluyor diye bize baktığını görürdük. İşte bitkilerle beslenen mandalar gibi tahılla beslenen insanların intikal kabiliyeti de böyle geri olur. Onun için insanlarımıza tahıl değil et yedirmeliyiz. Ormanın kralı aslan da, en kurnaz hayvan tilki de et yiyendir.’ Osman Nuri Koçtürk gerçek vatansever bir aydındı.

15.12.20

Trans yağ etiketten çıkarılıyor

ALINTI 
======
Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIMTARIM DÜNYASINDANaey@dunya.com

Dünya Gazetesi
Yazarlar
Ali Ekber YILDIRIM
Trans yağ etiketten çıkarılıyor
Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIM
TARIM DÜNYASINDAN
aey@dunya.com
14 Aralık 2020 Pazartesi
Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda ürünlerinin etiketinde “trans yağ” ibaresini kaldırmak için yönetmelik taslağı hazırladı. Taslak bu haliyle kabul edilirse gıda ürünlerinde “trans yağ” olsa da olmasa da etikete yazılamayacak ve tüketici trans yağ olup olmadığını bilemeyecek. Bazı ürünlerin etiketinde yer alan “ürünlerimizde trans yağ yoktur” ibaresi de böylece yasaklanmış olacak.

Bakanlık tarafından hazırlanan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” taslağı bakanlığın internet sayfasında görüşe açıldı.

Taslaktaki en önemli değişiklik, trans yağ ibaresinin gıda etiketlerinden çıkarılması olacak. Taslağın 7. maddesine göre, Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinin 35.maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi şu şekilde değiştiriliyor: “7/3/2017 tarihli ve 30000 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Mineraller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelik ile getirilen kısıtlamalar kapsamında gıda etiketlerinde trans yağ ile ilgili beyan yapılmaz.”

Uygulamadaki yönetmelik

Bakanlığın değiştirmek istediği uygulamadaki yönetmeliğin 35. maddesinin ilgili bölümü şöyle:

MADDE 35 - (1) Zorunlu beslenme bildirimi aşağıdaki bilgilerden oluşur:

a) Enerji değeri.

b) Yağ, doymuş yağ, karbonhidrat, şekerler, protein ve tuz miktarı.

c) Tuz içeriğinin sadece gıdanın doğasında bulunan sodyumdan kaynaklandığı durumlarda bu duruma ilişkin bir ifade beslenme bildirimine çok yakın bir yerde yer alabilir.

ç) Diğer mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen bilgilere ilave olarak sadece ilgili gıda kodeksinde tanımlanan sürülebilir yağ/margarinler, yoğun yağlar, bitkisel yağlar ve bu yağları içeren gıdaların yüzde 2’den fazla trans yağ içermesi durumunda trans yağ miktarı bildirilir.

Kanada ve bazı AB ülkelerinde yasak

Yapılan araştırmalar, trans yağların insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle Kanada, AB’nin bazı ülkelerinde kullanımı yasaklanan trans yağ, Türkiye’de tamamen yasak değil. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 7 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Minareller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile yüzde 2 ile sınırlandırıldı. Yüzde 2’nin üzerinde kullanımı yasak. Yüzde 2’nin altında ise etikete yazılıyordu. Fakat bundan sonra yazılamayacak.

Etiketlerde farklı uygulamalar var

Türkiye’de trans yağ kullanımı yasak değil. Yeni yönetmelik taslağı ile de yasaklanmıyor. Yüzde 2’ye kadar kullanılabilir. Fakat etikete yazılması yasaklanıyor. Yani gıdada olan veya olmayan trans yağa ait bilgi tüketiciden saklanacak. Bugün raflara bakıldığında trans yağ ile ilgili çok farklı uygulamalar var. Bazı ürünlerin etiketinde trans yağ sıfır olarak belirtiliyor. Bazı ürünlerde trans yağ miktarı yüzde 2’nin altında ise bu miktar yazılıyor. Ancak, izin verilen yasal sınırlar içinde olduğu ifade ediliyor. Bazı ürünlerde ise “trans yağ yoktur” ibaresi yer alıyor. Yapılacak yeni değişiklikle “trans yağ” ibaresi, beyanı etiketlerden tamamen çıkarılıyor.

Endüstri değişikliğe karşı

Türkiye Gıda Dernekleri Federasyonu yetkilileri yapılacak değişikliğin doğru olmadığını özellikle merdiven altı veya kayıt dışı olarak nitelendirilen ürünlerde trans yağların kullanıldığını belirtiyor. Yetkililer, “Endüstri bu alanda önemli yatırımlar yaptı. Birçok işletme ürününde trans yağ kullanmıyor. Yeni düzenleme trans yağ kullanmayanlar için haksız rekabet oluşturacak. Trans yağın etiketlerde belirtilmesi gerekir. Ayrıca denetimlerin çok iyi yapılması lazım. Trans yağ kullandığı halde etikette belirtmeyenler var. Bunu önlemek yerine trans yağ ibaresinin tamamen kaldırılması tüketicinin doğru bilgilendirilmesi ilkesine aykırı. Yıllardır tüketicilerin etikete bakarak ürün almalarını söyledik. Şimdi etiketlere bakan tüketici yanlış ve eksik bilgilendirilmiş olacak” bilgisini verdi.

Bakanlığa göre: İbare tüketiciyi yanlış yönlendiriyor

Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Harun Seçkin düzenleme ile ilgili olarak DÜNYA’ya şu bilgileri verdi: “Bu düzenleme ile 'trans yağ yoktur' ibaresini kaldırıyoruz. Zaten trans yağ kullanımını yüzde 2 ile sınırlandırdık. Bu çok önemli bir düzenleme. Yağ olan bir gıdada yüzde 2’nin altında trans yağ olması ancak analizle tespit edilebilir. Trans yağ olma olasılığı çok düşük. Etikete 'trans yağ yoktur' diye yazıldığında tüketicide yanlış algı yaratabilir. Diğer ürünlerde trans yağ varmış gibi bir algı oluşuyor. Bunu önlemek istiyoruz. AB, Nisan 2021'de bu uygulamaya geçecek, biz 1 Ocak itibariyle geçmiş olacağız. Geçmişte, GDO ile ilgili benzer bir durum yaşanmıştı. Türkiye'de gıdalarda GDO kullanımı yasak. Bazı üreticiler gıda etiketine 'GDO yoktur' diye yazınca diğerleri için haksız rekabete neden olur diye kaldırılmıştı."

Yasal olarak yüzde 2’nin üzerinde trans yağ kullanımının yasak olduğunu belirten Seçkin, denetimlerde yüzde 2’nin üzerine yasal işlem yapıldığını söyledi.

'Tedavi edici' sözüne izin

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik taslağı ile gıdaların tedavi edici ve iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yasağı da kaldırılıyor. Taslak ile Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinin 7. maddesinin 3. fıkrası yürürlükten kaldırılacak. Yürürlükten kaldırılan fıkra şöyle: “Özel beslenme amaçlı gıdalar ile ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, gıdanın bir hastalığı önleme, tedavi etme veya iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yapılamaz, bu tür özelliklere atıfta bulunulamaz.”

Bu fıkranın yürürlükten kaldırılması ile gıdaların hastalıkları önleme, tedavi edici ve iyileştirici özelliklerine dair bilgilendirme yapılmasına izin verilmiş olacak.

Bakanlık ne yapmak istiyor?

Tarım ve Orman Bakanlığı gıda etiketleri ile ilgili düzenlemelerde konusunda çok sıklıkla değişiklikler yapıyor. Değişiklikler de “müjde” olarak açıklanıyor. Ancak, yapılan her değişiklik bir önceki müjdeyi ortadan kaldırıyor.

Bundan 3 yıl önce, Etiketleme Yönetmeliği, “Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği” ve “Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliği olarak ikiye ayrıldı. 26 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete’de iki ayrı yönetmelik olarak yayınlandı. Tarım Bakanlığı bunu “Gıda etiketlerinde yeni dönem başladı” diye duyurdu. Duyuruda özetle şöyle denildi:

“Gıda etiketlerindeki bilgilendirmenin doğru, açık ve tüketici için kolay anlaşılır olması sağlanacak. Tüketicilerin gıda hakkında en doğru ve açıklayıcı şekilde bilgilendirilerek daha bilinçli seçimler yapması sağlanacak.

Gıdaların etiketinde enerji ve besin öğelerinin miktarı yer alacak. Mevcut durumda isteğe bağlı olarak veya gıdanın belirli şartları sağlaması durumunda yapılan beslenme yönünden etiketleme yeni düzenleme ile hazır ambalajlı bütün gıda etiketlerinde zorunlu hale getiriliyor. Hazır ambalajlı gıdaların etiketlerinde gıdanın 100 gr veya 100 ml’sinde enerji değeri ile birlikte besin öğelerinin (yağ, doymuş yağ, trans yağ, karbonhidrat, şeker, protein ve tuz) miktarının yer alması zorunlu olacak.”

Trans yağ %2'yi geçemeyecek

Bakanlık 7 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Minareller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile gıdalarda kullanımı kısıtlanmış öğeler listesine trans yağları da ekledi. Buna göre, perakende işletmelere arz edilen gıdalar ile son tüketiciye sunulan gıdalarda trans yağ miktarı, toplam yağın 100 gramında 2 gramı geçemeyecek. Bakanlık şimdi yapmak istediği yönetmelik değişikliği ile bu bilginin etiketlerde yer almasını yasaklıyor.

Raflardaki ürünler için süre uzatılabilir

Yönetmelik taslağına göre, gıda etiketlerinden "trans yağ” ibaresinin çıkarılması 1 Temmuz 2021'den itibaren uygulanmaya başlanacak. Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Harun Seçkin, taslağı görüşe açtıklarını ve uygulama ile ilgili sürenin sektör taleplerine göre uzatabileceklerini söyledi. Seçkin, "Raflardaki ürünleri dikkate alarak altıncı ayın sonuna kadar verdiğimiz süreyi biraz daha uzatabiliriz" dedi.

TRANS YAĞ NEDİR?
Trans yağlar ya da trans yağ asitleri, doymamış yağ grubunda yer alır. Trans yağlar hayvan vücudunda doğal olarak üretilebileceği gibi endüstriyel yollarla da üretilebilir. Doğal yolla üretilen trans yağlar, bazı hayvanların sindirim sistemindeki bakterilerce sentezlenir ve bu hayvanlardan yapılan hayvansal gıdalarda az miktarda trans yağ bulunabilir. Süt ürünlerde bulunan toplam yağın yaklaşık %2-8'ini trans yağlar oluştururken et çeşitlerinde bu oran %3-9 arasındadır. Doğal yollarla üretilen ve hayvansal gıdalardan alınan trans yağ az miktardadır ve sağlık açısından ciddi bir risk oluşturmaz. Yapay yolla üretilen trans yağlar, sıvı haldeki bitkisel yağların hidrojenle doyurularak daha katı hale gelmesiyle elde edilir. Endüstriyel trans yağlar sağlık için oldukça zararlıdır. Pek çok farklı amaçla paketlenmiş ürünlerde, hazır gıdalarda bulunan bu yağın aşırı tüketiminin, ciddi sonuçları olabilecek hastalıklara yol açabileceği bilinmektedir.

Trans yağ neden kullanılır?

Trans yağlar; ucuz, kullanımı kolay ve uzun süre bozulmadan bekleyebilen bir yağ çeşididir. Yiyeceklere güzel bir tat verir ve çabuk bozulmalarını önler. Bu avantajları nedeniyle paketli gıdaların raf ömrünü uzatmada kullanılır. Trans yağ kullanılmış ürünler ucuza mal olur, uzun süre rafta kalabilir ve tüketiciler tarafından tadı beğenilir. Bu yüzden ambalajlı gıdaların üretiminde tercih edilen bir yağ türüdür. Restoranlarda da özellikle kızartma yağı olarak sıklıkla kullanılan bir yağdır. Tekrar tekrar kullanılabildiği için hazır yemek sektöründe tercih edilir. Maliyet ve uzun kullanım ömrü gibi konularda avantajlı bir gıda olmakla birlikte tüketicilerin sağlığını ciddi ölçüde riske atan trans yağların, gıda sektöründe kullanımı pek çok ülke tarafından kısıtlanmıştır.

Trans yağ nelerde bulunur?

Gıda sektöründe trans yağ içeriği en yüksek besinler: Margarin, ekmek, pasta gibi unlu mamuller, patlamış mısır, dondurma atıştırmalıklar, patates kızartması, çıtır tavuk gibi fast foodlar, kahve kreması olarak sayılabilir.

Trans yağın zararları nelerdir?

Trans yağların, günlük alınan toplam yağ miktarı içindeki oranının fazla olması pek çok farklı hastalık açısından risk oluşturur. Aşırı trans yağ tüketimi kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırır. Diyabete yakalanmada, artmış trans yağ tüketimi önemli bir etkendir. Trans yağ, damarların en iç tabakasında hasara neden olarak damar yapısını bozabilir. Bu bozulma sonucunda damarlarda genişleme meydana gelebilir. Trans yağların bazı kanserlerin gelişimine neden olduğuna dair çalışmalar da mevcut. Kadınlarda meme kanseri riskini artırdığını gösteren çalışmalar yapılmıştır.(Kaynak: Medicalpark Hastaneleri)


.

29.9.19

GDO ŞEKER UN VS..



Sevgili dostlar:
Bir yakinimiz,dostumuz,
Komşumuz,sevdiğimiz insanlıkta göz ve yuregimizin kabul görmediği birilerinin hasta olması ve Bebe'ler ,gençler, yaşlılar kısacası ASRIN değil, son yılların ölümcül hastalığı KANSER illeti kökenini kendimiz bulmak istiyorsak aşağıdaki kitabı okuyarak bilgi yapımızı zengilestirip gecte olsa imkanlar dahilinde hataların duzeltilmesini
Bazı gıda kısıtlamaların a dur demek hepimizin asıl görevidir. Yillar önce BU konuyu defalarca dile getirmiştim. Bugün geç değil hemen uygulamaliyiz..

Siyasi sebepleri bu saatten sonra
Kabullenmek göz ardı etmek zorunluluğunu bir kenara bırakıp bizimde  yapabileceğimiz ne kaldı?gibi
Düşüncelerimiz vardır elbette ama
Siyaset sadece var,bize destekleri mi?
Hep zararlar. Lütfen i kitabı okumay calusiniz Türkiyemizin güçlü araştırmacı yapisina sahip bir yazarımızın ARASTIRMASIDIR..
SAĞLIKLI YAŞAM DILIYORUM HEPINIZE..
SAYGI/SEVGIYLE
Ayhan MANSUROĞLU
ALINTI:
MINE KIRIKKANNAT(YAZAR)

Kırıkkanat, "Bu topraklarda doğan ve yaşamaya çalışan, hatta doğacak olan çocukların bile sağlığını bozan küresel suikastı; ülkemizi tümüyle ele geçiren gizli emperyalistleri, endüstriyel tarım lobisini ifşa ediyor" dedi.

14.4.12

GDO\'lu ürünlere dikkat!


GDO\'lu ürünlere dikkat!


Genetiği değiştirilmiş ürünler, sofralarımıza daha çok girmeye başladı.

Ancak bu ürünler hiç de masum değil. "Genetiği değiştirilmiş ürünler" insan sağlığı için ciddi tehdit oluşturuyor.

Ankara Onkoloji Hastanesi Prof.Dr. Olcay Kandemir, "GDO'lu soya kanser yapıyor, çeşitli hastalıklara neden oluyor. Allerji en önemli, ilk ortaya çıkan da allerji. Özelikle çocuklarda bunun etkileri daha fazla." dedi.


Yapılan araştırmalar, bu ürünlerin zararlarını ortaya koyuyor.

Kandemir, "Hayvan çalışmalarında özellikle karaciğer ve böbrek çok ciddi hasarlar meydana getirdiği gösterilmiş GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanlarda. Özellikle böbrek ve karaciğer hasarı ama diğer bütün organlarda da değişiklikler olduğu anlaşılmış yani bu yayınlanmış bilimsel makalelerle gösterilmiş bunun zararları." dedi.

Bu ürünlere karşı en önemli tedbir, bilinçlenme ve yasal çalışmalar. Uzmanlara göre, 2010 yılında çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu oldukça önemli.

Kandemir, "Bu çok büyük bir başarı, yani bu kanun kullanılmalı, bu kanunun işlenmesi sağlanmalı ve kontroller gerçekleştirilmeli ve gerekiyorsa ilave kanunlar çıkarılmalı." dedi.

Ancak yine de bu alandaki gelişmelerin sıkı takip edillmesi gerekiyor.

Ziraat Mühendisi Dr. Nezaket Cömert, "Biyoteknolojinin üzerinde çeşitli araştırmaların özellikle bütün bilim dallarının ortak çalışmaları sonucunda bu araştırma sayılarının arttırılması gerektiği ve ne kadar çok araştırma yaparsak o kadar çok avantajları ve dezavantajları üzerinde bu teknolojinin bilgi sahibi oluruz diyorum." dedi.
Kaynak;

GDO,BÖBREKLERİ İFLASA GÖTÜRÜYOR


GDO,BÖBREKLERİ İFLASA GÖTÜRÜYOR

YILLARDIR, GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER (GDO)
SİTEMİZ SAYFALARINDA,ZARARLARINI ARAŞTIRARAK SİZLERE BİLGİLENDİRME AMAÇLI MAKALLELER SUNDUK VE DEVAM EDECEYİZ.
http://www.huffingtonpost.com/ KAYNAKLI YAZIMIZI OKUYUNUZ.


Zararı her geçen gün artıyor. GDO’lu mısırların böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını bozduğunu ortaya çıktı.



Çeviri: Emine Sonnur Özcan
Gıdahareketi Uluslararası Biyolojik Bilimler Dergisi (International Journal of Biological Sciences-IJBC) tarafından yayımlanan, genetiği değiştirilmiş gıdaların (GDO) memelilerin sağlığı üzerinde etkilerinin incelendiği bir çalışmada, araştırmacılar, tarım devi Monsanto'nun GDO’lu mısırlarının sıçanlarda organ hasarına neden olduğunu ortaya çıkardı.

Food Freedom’dan (Gıda Özgürlüğü) R. Ananda tarafından özetlenen çalışmaya göre, Monsanto'nun ABD, Avrupa ve diğer diğer birçok ulusal gıda güvenliği yetkililerince tüketim güvenirliği onaylanan GDO’lu mısırlarından üç çeşidi alınmıştır. Bunların kodları şöyledir: Mon 863, Mon 810 ve NK 603.

Kronik sorunların 90 gün sonra bulunması çok güç olsa da, Monsanto 90 günlük bir çalışmadan sonra kendi ham istatistiki verilerini toplayıp aldı ve mısırının tüketim için güvenli olduğu sonucuna vardı. Buna rağmen bu onay damgası prematüredir.

IJBS’da yayınlanan çalışmanın sonuç kısmında araştırmacılar şunları yazdılar:

"GDO’lu mısırların etkileri çoğunlukla, besinleri zehirlerinden arındıran iki büyük organın, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında yoğunlaşmıştır. Bununla beraber anılan organlara her GDO türünün verdiği zarar farklı farklı olmuştur. İlâveten, kalp, böbrek üstü bezleri, dalak ve kan hücrelerinin üzerindeki bazı etkileri de sık sık not edilmiştir. Normalde karaciğer ve böbrek metabolizmasında cinsel farklılıklar vardır; fonksiyonu yüksek istatistiksel olarak önemli rahatsızlıklar erkek ve dişi sıçanların organlarında görülmüştür. Biz bu nedenle elde ettiğimiz sonuçlarla GDO’lu mısırların karaciğer ve böbrek sistemleri için zehirli etkiler yarattığını şiddetle savunmaktayız…. İnsan ya da hayvan beslenmesinin bir parçası olarak daha önce bilinmeyen bu maddeler, özellikle uzun süre onları tüketenler için sağlık sonuçları kesinlikle bilinmemektedir.

Monsanto derhal araştırmaya şöyle bir cevap vermiştir: Bu araştırma"hatalı analitik yöntemlere ve hatalı mantığa dayanan ve bu ürünler için güvenlik bulgularını doğruca ortaya koymayan bir araştırmadır."

IJBS çalışmanın yazarı Gilles-Eric Séralini, Monsanto’nun değerlendirmesine Food Freedom’da cevap vererek şunları söyledi: "Bizim çalışmamız Monsanto’nun sonuçlarıyla çelişmektedir; çünkü, Monsanto sistematik olarak, GDO’ları yemenin memeliler üzerindeki sağlık etkisini yok saymıştır. Ki bu etkiler, erkek ve dişilere ve tüketme oranlarına göre farklı farklıdır. Bu halk sağlığı için dramatik, çok ciddi bir yanlıştır. Monsanto’nun ham istatistikî sonuçlarının dikkatlice analiz edilmesinden ortaya çıkan önemli sonuç budur.

http://www.huffingtonpost.com

AFLATOKSİN NEDİR?


AFLATOKSİN NEDİR?

Son yıllarda yaşamımızı önemli derecede etkilediği için sıklıkla sözü edilen aflatoksin, günlük yaşantımızda her yerde karşılaştığımız küflerden bazılarının ,ürettikleri birçok kimyasal maddelerden biridir. Bu kimyasal maddeler arasında bazıları insanlarda ve hayvanlarda hastalığa neden olduğu için bir tür zehir özelliği taşımaktadır ve aflatoksin de bunlardan biridir. Zaten, aflatoksin kelimesi de, onu yapan küfün adından (Aspergillus flavus ) ve zehir anlamına gelen "toksin" kelimesinden türetilmiştir.

AFLA + TOKSİN : AFLATOKSİN

Bu madde, bir çok organın yanısıra esas olarak karaciğer üzerinde etkili olmakta ve giderek karaciğer kanserine yol açmaktadır. Bu etki, genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile, tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.


AFLATOKSİN ---------> KARACİĞER KANSERİ

İnsan sağlığını bozan bu etkiyi, aflatoksinin gıda maddesi içerisindeki çok düşük miktarları yapabilmektedir. Ülkemizde gıda maddelerinde bulunmasına izin verilen 5 ppb düzeyi, milyarda 5' in ifadesidir, yani 1 kg' da 5 mikrogram, 1 tonda 5 miligram, 1000 tonda 5 gram anlamına gelmektedir. Avrupa ülkelerinde ise bu sınır 2 ppb' dir.

1 kg gıda maddesinde 1 ppb aflatoksin , 0,000001 gram aflatoksin demektir.

AFLATOKSİN NASIL OLUŞUR?

Bir gıda maddesinde aflatoksinin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küfün sporlarının gıda maddesine bulaşması; daha önemli ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın, bu küf sporlarının çimlenerek çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır. Küfün veya sporlarının insan sağlığına çoğu kez herhangi bir olumsuz etkisi olmamasına karşın, ürettikleri maddelerin bir kısmı zararlıdır ve bu maddelerin birçoğu yüksek sıcaklık ile ortadan kaybolmamaktadır. Küflerin gelişebildiği her gıda maddesinde aflatoksin veya benzeri başka bir zehirli maddenin meydana gelmesi ihtimali bulunmaktadır.



Küflenmiş biber.

Bu yüzden, bu küf sporlarının gıda maddesine bulaşması önlenemiyorsa, aflatoksinin oluşmasını önlemek için, küfün gelişmesini önlemek gerekmektedir.

Aflatoksin yapan küflerin gelişmesi için 25-35 °C sıcaklığa ve %70'in üzerinde nispi neme (veya gıda maddesine 0,70'in üzerinde su aktivitesine) ihtiyaç vardır.

Küflerin nemli ve sıcak ortamlarda geliştiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tarladan yeni hasat edilmiş biber; içerisinde barındırdığı nem oranı ve hasat zamanındaki hava sıcaklıkları nedeniyle, küflerin, özellikle de aflatoksin yapan küflerin (Aspergilius flavus ) çoğalabilmesi ve aflatoksin yapabilmesi için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Havada ve toprakta her zaman bulunabilen bu küflere ait sporların herhangi bir zamanda biberlerin üzerine bulaşmış olması her zaman mümkündür. Bu bulaşmayı önlemek hemen hemen imkansızdır, bu yüzden esas önemli olan orada bulunan küf sporlarının gelişmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırmaktır. Bu durumda, ortamı soğutmak veya nemliliği kaldırmak; küfün remesini, dolayısıyla aflatoksin üretmesini engelleyecektir.
Kaynak:http://www.tarimkutuphanesi.com/AFLATOKSIN_NEDIR?_00152.html
Bir önceki yazıma atfen Bilginize sunuyorum.

SOFRAMIZDAKİ TEHLİKEYE DİKKAT


SOFRAMIZDAKİ TEHLİKEYE DİKKAT

Gökhan Günaydın, soframızdaki tehlikeye işaret etti

CHP Ankara Milletvekili ve ZMO Başkanı Günaydın, Biyogüvenlik Kurulu'nun yem sanayinde kullanılmak üzere 33 GDO'lu çeşide izin verdiğini, ancak 800'ün üzerinde GDO'lu ürünün tüketicinin sofrasına ulaştığını belirterek, GDO'lu ürünlerin tehlikelerine dikkat çekti.


Ankara- CHP Ankara Milletvekili ve Ziraat Mühendisleri odası Başkanı Gökhan Günaydın, tüketicinin sofrasındaki tehlikeye işaret etti.
800'ün üzerinde GDO'lu ürünün tüketicinin sofrasına ulaştığına işaret eden Günaydın, "Biyogüvenlik Kurulu 33 GDO'lu çeşide izin verdi, bunlar yalnızca yem sanayinde kullanılabilecek çeşitlerdir ama örneklerde göstermektedir ki gıda sanayinde kullanılmak üzere de bu ürünler yasa dışı yollarda Türkiye'ye girmektedir. GDO'lu ürünlerin etiketlenmesi gerekiyor, fakat buna uyulmuyor. Raflarda çok GDO'lu ürün var ama etiketi yok. Bakanlık üzerine düşen görevi yapmıyor" dedi.

GDO'lu ürünün üzerinde etiket olması gerektiğini, bakılınca anlaşılmayacağını vurgulayan Günaydın, "Baktığında tüketicinin anlaması mümkün değil. Mesela soyayı doğrudan alıp yemiyoruz. Çikolatanın içinde GDO'lu olup olmadığını anlamak mümkün değil, işlenmiş ürünler" dedi.

GDO'lu ürünlerin zararlarını ise Günaydın, "Kan biyokimyasında bozulma, erken doğum, organ hasarları (ciğerinden böbreğine kadar), üçüncü nesilden sonra kısırlık gibi" diyerek anlattı.
Kaynak:ANKA

EHEC Bakterisi öldürüyor


EHEC Bakterisi öldürüyor,SON DAKİKA HABERİ
28.05.2011 gündemi

Almanya’da ağır bağırsak enfeksiyonuna ve ölümlere de neden olabilen EHEC bakterisinden kaynaklanan hastalıklardan ölenlerin sayısı 9'a yükseldi.

Son olarak Schleswig-Holstein eyaletinde 38 yaşındaki bir genç kadın ile Hamburg kentinde 87 yaşındaki bir kadının EHEC bakterisinin sebep olduğu HUS sendromundan dolayı hayatını kaybettiği bildirildi.

Almanya’da yaklaşık 1000 kişiye EHEC bakterisinin bulaştığı tahmin ediliyor. Bakteriyel hastalıkların sayısının Almanya’da normalde her yıl 900 civarında olduğu belirtildi.

EHEC bakterisi, şu ana kadar sadece İspanya’dan ithal edilen salatalıklarda tespit edildi. Bu nedenle aralarında Metro gibi büyük alışveriş marketlerinin bulunduğu bazı süpermarketler reyonlarından bu salatalıkları kaldırdı.
28/05.2011



Almanya’nın kuzeyinde bulunan eyaletlerde hızla yayılan, 9 kişinin ölümüne ve 500’ü aşkın kişinin hastalanmasına neden olan koli basilinin (EHEC E.coli 0157:H7 bakterisi) kaynağı henüz belli değil.

Uzmanlar hastalığın daha çok yayılmasından endişe ediyor.

Ülkemizde de görüldüğü bilinen bu koli basili hakkında çok fazla bilgi bulunmuyor.



E.coli veya Escherichia coli olarak bilinen koli basili, memelilerin kalınbağırsaklarında yaşayan genellikle yararlı bir bakteri türü olarak tanımlanıyor. Normal şartlar altında insana zarar vermeyen bu bakterinin EHEC (Enterohemorajik E.coli) grubuna ait E.coli 0157:H7 türü hayati tehlikeye neden olabiliyor.

Nasıl Bulaşıyor?

Etkenin başlıca yayılma kaynakları iyi pişmemiş veya çiğ et, pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, iyi temizlenmemiş çiğ sebze ve meyve, EHEC’i taşıyan hayvanlarla temas olarak sayılıyor. Ayrıca yeteri miktarda klorlanmamış su içmek, koli basili içeren göl ve havuzlarda yüzmek de bulaş yollarından... EHEC insandan insana bulaşabildiği için özellikle toplu yaşam alanlarında yayılmasını önlemek zor...

Belirtileri Neler?

Bakteri bulaştıktan birkaç gün sonra ilk belirtiler şiddetli bulantı ve karın ağrısı olarak ortaya çıkar.

Bunu şiddetli, kanlı ishal takip edebilir. Birlikte ateş ve kusma olabilir. Tedavi altına alınan hastalar gerekli müdahalelerin ardından hızla iyileşebilir. Bazı kişilerde hastalık belirti vermeden, kendiliğinden iyileşebiliyor. Ancak bazı vakalarda EHEC ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.

Neden Ölümcül?

EHEC (E.coli 0157:H7) ürettiği toksin ile hastalık yapar. Özellikle yaşlı insanlarda ve çocuklarda HUS Sendromu’nun ortaya çıkmasına yol açabilir. HUS Sendromu’na bağlı olarak hastalarda alyuvarlar imha olur, böbrek yetmezliği görülür. İnme ve koma görülebilir. Bu durum, bazı hastaların hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanır.

Dışkı Kültürü ile Tespit Ediliyor
EHEC (E.coli 0157:H7) bakterisi belirtileri gösteren kişilerin zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekir. Burada yapılacak olan dışkı kültürü ile bakterinin varlığı saptanabilir.

Tedavisi...

Enfeksiyona yakalanmış çoğu kişi ilaç tedavisi olmadan kendiliğinden 5 – 10 gün içinde iyileşir. Tedavi sırasında antibiyotik kullanımının iyileşme üzerinde bir etkisi yoktur, hatta bazı vakalarda HUS Sendromunu tetiklediği ve böbrek yetmezliğine yol açtığı görülmüştür.

Hastada HUS Sendromu görülüyorsa yoğum bakımda tedavi altına alınır. Tedavi için çoğunlukla kan nakli ve diyaliz gerekir. HUS Sendromu’nun hayati tehlike yarattığını unutmamak gerekir. Bu neden HUS Sendromu belirtisi gösteren hastalar derhal bir hastaneye başvurmalı.

Nasıl Korunuruz?

EHEC’in yaptığı hastalıktan korunmak için tüketilen etin mutlaka iyi pişirilmesi gerekir.

Ayrıca çiğ etin hazırlanması aşamasında kullanılan tüm mutfak aletlerinin dezenfekte edilmesi bakterinin yayılmasını engeller. Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünlerini, iyi temizlenmemiş çiğ sebze ve meyveyi yemekten kaçınılmalı. Sık sık elleri yıkamak etkenin insandan insana bulaşmasının önüne geçer.

Temiz Su Tüketin, Temizliğinden Emin Olmadığınız Suya Girmeyin
Ayrıca temiz olmayan suların içilmesi veya içinde yüzülmesi de EHEC’in bulaşma olasılığını arttırır. Bu nedenle temiz su tüketilmeli ve temizliğinden emin olmadığınız sularda yüzülmemelidir. Hastalanmış bebeklerin bezini değiştirdikten sonra eller mutlaka yıkanmalı. Enfeksiyon kapmış kişilerle aynı havuzda yüzmemeli ve birlikte banyo yapılmamalı.

GDOLU ÜRÜNLER GİZLENİYOR


GDO\'LU ÜRÜNLER GİZLENİYOR







GDO’lu ürünler gizleniyor



Genetiğiyle oynanmış gıdaların etiketlerinde ürünün içeriği hakkında herhangi bir bilgiye yer verilmiyor.





Türkiye’de 32 çeşit GDO’lu ürün var. Söz konusu gıdaların etiketlerinde, ‘Genetiğiyle oynanmıştır’ ibaresinin yazılması yasal bir zorunluluk olduğu halde, uyarıyı dikkate alan yok.

Piyasada bulunan genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) neler olduğunun tam olarak bilinmediği, “içeriğinde GDO olan ya da GDO’lu bir üründen üretilmiş” gıdaların etiketinde açıkça yazılması gerektiği, ancak yazılmadığı belirtildi.

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şubesi Başkanı Bilge Ölmez, “GDO’lu gıdaların insanlar üzerindeki etkileri henüz bilinmiyor, ancak hayvanlar üzerinde yapılan çok sayıda deneyde iç organların küçülmesi, sindirim sisteminin bozulması, bağışıklık sisteminin çökmesi, kan yapısının bozulması gibi hastalıkların ortaya çıktığı görülmüştür” derken Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, “GDO konusunda ak da kara da ne yazık ki biyoteknolojik şirketlerin müsaade ettiği ölçüde oluyor” diye konuştu.

Ekimi en yaygın olan GDO’lu bitkilerin “soya, mısır, pamuk, kanola, buğday, ayçiçeği, pirinç, domates, patates, papaya, yerfıstığı” gibi ürünlerin olduğunu belirten Ölmez, “muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzun” da denemelerinin yapıldığını bildirdi. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdaların günlük tüketim maddeleri arasında yer aldığını ifade eden Ölmez, “Örneğin bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen gıdalar ve pamuk GDO’lu olma riski taşıyan ürünlerin başında geliyor” iddiasında bulundu.

Ölmez, geçen yıl yürürlüğe giren Biyogüvenlik Yasası’na göre hazırlanan yönetmelikte, ürünler binde 9 ve üzerinde izinlendirilmiş GDO’lu bir bileşen içeriyorsa etiketlerinde GDO’lu bileşen içerdiğine dair ibare yazılmak zorunda olunduğunu anımsatarak özetle şunları kaydetti: “Henüz raflarda bununla ilgili ambalaj bilgisine rastlamak mümkün olmadı. Risk, özellikle de ambalajlı ürünlerde olduğu için etiketi tüketici olarak iyi okumamız gerekiyor. Tüketicilerin yapması gereken, şüphelendikleri ürünlerle ilgili ALO 174 Gıda Hattı’nı arayarak, mutlaka Tarım Bakanlığı’nın konu ile ilgilenmesini, kendisine bilgi verilmesini sağlamak olmalıdır. Tüketici dernekleriyle bilgi paylaşımında bulunulması, sürecin yasal zeminde izlenmesi toplumsal farkındalığı arttıracaktır.

‘Mevzuat uygulanmıyor’

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı ve GDO’ya Hayır Platformu’ndan Ahmet Atalık, ülkemizde 32 çeşit GDO’ya hayvan yemi ve insan gıdası olarak tüketilmek üzere izin verildiğini anımsatarak “Marketlerde, halen ‘GDO’ludur ya da GDO içeren üründen elde edilmiştir’ ibaresini göremiyorum. Bakan bu konuda denetimlerin yapıldığını söylüyor. Ancak piyasada hep mi binde 9’un altında ürünler, bu da bana inandırıcı gelmiyor. Bir mevzuat çıkarıldı ve bu uygulanmıyor” dedi.
*Sibel Bahçetepe/Cumhuriyet-03.mayıs.2011