
ATATÜRK RESİMLERİ-ANILARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ATATÜRK RESİMLERİ-ANILARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10.11.13
25.10.12
CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı hükümeti tarafından, bölgede düzeni sağlaması için Osmanlı Devleti'nin bir gemisi ile, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a gönderildi. Ülkenin çoğu ilinde kongreler düzenledi. "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi, yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." ilkesiyle, yurdun her tarafından gelen ulus temsilcileri (milletvekilleri)
Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasını takiben 1 Kasım 1922'de TBMM saltanatı lağvetti. Padişah Vahdettin "vatan haini" ilan edildi ve yurdu terk etti.
24 Temmuz 1923 tarihinde, İsviçre'nin Lozan şehrinde, Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri tarafından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Fakat, devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemiştir.
Lozan'n kabulü ve barışın sağlanması ile geride Türk Devleti'nin siyasal yapısını belirleyecek devlet şeklinin ve adının ne olacağı sorunu kaldı. T.B.M.M.'nin varlığı ile egemenliğin kayıtsız - şartsız ulusa ait olan, insan haklarına dayanan bir devlet sistemi kurulmuştu. Fakat gerek halkın, gerekse Meclis içinde bulunanların büyük kısmı Padişah'a dinsel ve geleneksel bağlarla bağlıydılar. Padişah'ın işgal ettiği Saltanat - Hilafet makamı yüzyıllardır kökleşmiş bir teokratik sistemdi. 1300 yılından beri de Osmanoğullarından başka hiçbir aile iktidar olmamıştı. Egemenlik biri dinden, diğeri gelenekten gelen iki kaynaktan çıkıyor ve Padişah'ta toplanıyordu. Gerçi İttihat Terakki bu gücü kırmıştı, fakat sistemin özünü, yani egemenliğin kaynağını ve kullanılış biçimini değiştirememişti. Egemenliğin, tanrı hakları sisteminden, insan hakları sistemine geçişin bir sonucu olarak Padişah'tan ulusa geçişi, bir ilke ve ülkü olarak Amasya Genelgesi'nde ortaya konmuş ve 23 Nisan 1920'de B.M.M.'nde somutlaşmıştı. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da bu temel üzerine oturmuştu.
Kurtuluş Savaşı ulusal bağımsızlık yanında ulus egemenliğini de açık bir biçimde ortaya koyduğu için Padişah daha başından beri milliyetçilerin amansız düşmanı kesilmişti. M. Kemal Paşa Padişah'ın ihanetini bildiği halde, henüz zamanı olmadığı için Padişah'ı hedef almadı. Genç subaylık yıllarından beri inandığı ve Erzurum'da Mazhar Müfit'e not ettirdiği "Cumhuriyet" inancını "Ulusal bir sır" olarak sakladı. Kurtuluş Savaşı içinde "Cumhuriyetçi" bir düşünceyi ortaya atmak, iç parçalanmaya yol açacağı için bu yola gitmedi. Hatta Sivas Kongresi sırasında "Cumhuriyet" ilan edelim önerilerini red etmişti. Fakat Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutanı, Türk Ulusu'nun kurtarıcısı M. Kemal, Türkiye'nin siyasal yapısını değiştirmenin ilk adımını Saltanat'ın kaldırılmasını sağlamakla attı. Saltanat'ın kaldırılışına en yakın arkadaşları bile karşı çıkmışlardı. Meclis'te tutucu kanat direndiyse de, M. Kemal Paşa'nın kararlı ve sert tutumu sonucu Saltanat'ın kaldırılışı sağlandı. Fakat onun bu sert tutumu endişe doğurdu. Bunun bir başlangıç olduğunu görenler çeşitli yöntemlerle M. Kemal Paşa'yı engellemeye çalıştılar.
2 Aralık 1922'de Meclis'e muhalif grup tarafından bir öneri verildi. "İntihab-ı Mebusan Kanunu"nda değişiklik yapılmasını isteyen önergede "Büyük Millet Meclisi'ne üye seçilmek için Türkiye'nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak ve seçim çevresine yeni gelenlerin ise en az beş yıl oturmuş olmaları" gerektiği kanun hükmü haline getirilmek isteniyordu. M. Kemal Paşa'yı milletvekili seçilmekten yoksun bırakmak isteyen bu önerge üzerine söz alan M. Kemal Paşa, doğum yerinin Türkiye'nin sınırları dışında kaldığını ve bir yerde beş yıl oturmadığını belirttikten sonra, düşmanlara karşı savaştığını, vatanı kurtarmak için hiç bir yerde beş yıl oturamadığını hatırlatıp, ulusun sevgisisi kazanmış bir insan olmasına rağmen kendisini yurttaşlık haklarından yoksun bırakmak isteyen bu kimselerin bu yetkiyi kimden aldıklarını sordu. Önerge red edildi.
Cumhuriyet'e doğru gidiş bu kararlı sözlerle açıkça görülüyordu. M. Kemal Paşa, 8 Nisan 1923'de dokuz ilkede görüşlerini toplatarak, programını belirlerken, siyasi biçimlenmeyi de hazırladı.
Savaş zamanının T.B.M.M.'nin görevi son bulmuştu. Bu sebeple Meclis kendini dağıtıp, seçime gitme kararı aldı. M. Kemal, dağılmadan önce Meclisten 15 Nisan'da, Saltanatı geri getirmeye çalışanları vatan haini kabul eden bir kanun değişikliği ile "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"na, ileride gerekirse yine İstiklal Mahkemeleri kurma fırsatını veren bir ek getirdi.
Yeni kurulacak Meclis'te kuvvetli bir kadro oluşturmayı ve böylece Cumhuriyet'i ilan etmeyi düşünen M. Kemal'in bu çalışmaları yakın arkadaşlarının kendisinden uzaklaşmasını hızlandırdı. Rauf Bey ve arkadaşları, M. Kemal'in partiler üstü kalmasını, politikaya karışmamasını, önererek, O'nu pasif duruma getirmek istiyorlardı. Rauf Bey'in İsmet Paşa ile aralarının açılması da bu ayrılığın başka bir yönü idi. Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı karşılamak istemeyen Rauf Bey Başbakanlık'tan bile istifa etti.
İkinci Meclis, toplandıktan sonra Lozan'ı onayladı. Artık sorun Türkiye'nin rejiminin belirlenmesiydi. M. Kemal 22 Eylül 1923'de "Neue Treie Presse" adlı bir Viyana gazetesi muhabiriyle yaptığı görüşmede, 23 Nisan 1920'de kurulan sistemin Cumhuriyet olduğunu fakat adının açıklanamadığını belirtip, yapılacak işin yalnızca isim koymak olduğunu söyledi.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi, 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara başkent ilan edildi. Atatürk; egemenliğin ulusa dayandığı bir sistem olan cumhuriyet yönetiminin ilanı için hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara, "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." dedi.
29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti.
Böylece, Türkiye devletinin yönetimi biçimi "Cumhuriyet" olarak, adı "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, ilk "Cumhurbaşkanı" oldu. Cumhuriyetin ilanı, yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.
Cumhuriyette Atatürk'ün de söylediği üzere, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Millet, kendini yönetme yetkisini, kendilerine temsil eden milletvekilleri aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde, yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler, yasaları tasarlar ve yöneticileri ulus adına denetler. Millet, seçimle yöneticileri seçebilir.
1.8.12
ATATÜRKÜN HAYATI(öZET)
1881 Atatürk'ün Selânik'te doğumu.
1886 Atatürk'ün ilk öğrenimine başlaması (Kısa   bir süre mahalle mektebine devam etmiş, daha sonra çağdaş eğitim yapan Şemsi   Efendi Okulu'na geçerek ilkokulu burada bitirmiştir.) 
1888 Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin   ölümü. 
1893 Atatürk'ün Selânik Askerî Rüştiyesi'ne   girişi (Atatürk kısa bir süre Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne gitmişse de   öğrenimine daha sonra Askerî Rüştiye'de devam etmiş ve okulu 1896 yılında   bitirmiştir. Bu okulda matematik öğretmeni. Mustafa Efendi, genç öğrencisi   Mustafa'nın adının sonuna "Kemal" ismini ilâve etmiştir.) Atatürk'ün Manastır   Askerî İdadisi'ne girişi ( 1899 yılında bitirmiştir) Atatürk'ün Manastır Askerî   İdadisi'ni bitirerek İstanbul'da Harp Okulu'nun piyade sınıfına yazılışı,   Atatürk'ün teğmen rütbesiyle Harp Okulu'nu bitirişi ve öğrenimine Harp   Akademisi'nde devam etmesi. 
11 Ocak 1905 Atatürk'ün Kurmay Yüzbaşı   rütbesiyle Harp Akademisi'nden mezun oluşu. 
5 Şubat 1905 Atatürk'ün -kurmaylık stajı için-   Şam'da 5. Ordu emrine atanması. 
10 Şubat 1905 Atatürk'ün Şam'a gitmek üzere   İstanbul'dan hareketi. 
Ekim 1906 Atatürk'ün Şam'da bazı arkadaşları   ile gizli olarak "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kuruşu. 
20 Haziran 1907 Atatürk'ün kolağası (kıdemli   yüzbaşı) oluşu. 
13 Ekim 1907 Atatürk'ün Şam'dan, merkezi   Manastır' da bulunan 3. Ordu Karargâhı'na atanması (Bu karargâhın Selânik'teki   şubesinde çalıştırılmıştır.) 
23 Şubat 1908 Atatürk'ün General Litzmann'dan   çevirdiği "Takımın Muharebe Talimi" adlı -askerî eğitimle ilgili- kitabın   Selânik'te yayımlanması. 
22 Haziran 1908 Atatürk'e, 3. Ordu   Kararğâhı'ndaki görevinin yanısıra Üsküp-Selânik arasındaki demiryolu   müfettişliği görevinin de verilmesi. 
23 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet'in ilânı. 
13 Ocak 1909 Atatürk'ün Üçüncü Ordu Selânik   Redif Tümeni Kurmay Başkanlığı'na getirilişi. 
3 Nisan 1909 İstanbul'da İkinci Meşrutiyet'e   karşı -avcı taburlarının ayaklanmasıyla- büyük isyan çıkması (31 Mart İsyanı) 
15/16 Nisan 1909 Atatürk'ün Hareket Ordusuyla   beraber -bu orduriun Kurmay Başkanı olarak- Selânik'ten İstanbul'a hareketi. 
19 Nisan 1909 Atatürk'ün Hareket Ordusu'yla   beraber İstanbul'a gelişi. 
16 Mayıs 1909 Atatürk'ün 31 Mart olayının   bastırılmasından sonra tekrar Selânik'e dönüşü. 
30 Ağustos 1909 Atatürk'ün -kolağası   rütbesiyle- Cumalı Karargâhı'ndaki askerî manevra'ya katılışı. 
8 Eylül 1909 Cumalı Karargâhı'ndaki askerî   manevranın sona erişi ve Atatürk'ün Cumalı'den ayrılışı. 
22 Eylül 1909 Selânik'te "İttihat ve Terakki   Büyük Kongresi"nin toplanışı (Atatürk, bu kongrede bir konuşma yaparak ordunun   siyasetten çekilmesi gereğini savunmuştur.) 
5 Kasım 1909 Atatürk'ün -Selânik Redif Tümeni   Kurmay Başkanlığından- tekrar Üçüncü Ordu Karargâhı'na atanması. 
1909 Atatürk'ün "Cumalı Ordugâhı" adlı   kitabının Selânik'te yayımlanması (Bu küçük kitap, 30 Ağustos - 8 Eylül 1909   arasında Cumalı Karargâhı'nda yapılan askerî manevra esnasında tutulan not ve   krokilerden oluşmuştur.) 
6 Eylül 1910 Atatürk'ün Ücüncü Ordu Subay   Talimgâhı Komutanlığı'na atanması. 
Eylül 1910 Atatürk'ün orduyu temsilen, Pikardi   manevralarını izlemek amacıyla Fransa'ya gönderilişi. 
1 Kasım 1910 Atatürk'ün Ücüncü Ordu Subay   Talimgâhı Komutanlığı'ndan tekrar Üçüncü Ordu Karargâhı'na atanması. 
15 Ocak 1911 Atatürk'ün, 5. Kolordu   Karargâhı'nda, daha sonra yine Selânik'te bulunan 38. Piyade Alayı'nda   görevlendirilmesi. 
Mart 1911 Atatürk'ün Arnavutluk'ta çıkan   isyanı bastırmak üzere düzenlenen harekâtta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket   Paşa'nın yanında görev alışı. 
19 Nisan 1911 Atatürk'ün 5. Kolordu'nun   Selânik-Kılkış arasında yaptığı manevralara -kolağası rütbesiyle- katılması   (Manevra 20 Nisan 1911 akşamı sona ermiştir.) 
14 Eylül 1911 Atatürk'ün, Selânik'te 38.   Piyade Alay, Kumandanlığı'ndaki görevinden alınarak İstanbul'da Genelkurmay I.   Şube'de bir göreve atanması. 
29 Eylül 1911 İtalyanların Trablusgarp'ta   Osmanlı Devleti'ne harp ilânı 
5 Ekim 1911 İtalyanların Trablusgarp'a   saldırıya geçmesi Atatürk'ün, Trablusgarp'a gönüllü gitmek üzere -Gâzeteci   Mustafa Şerif kimliği ile- bir kısım arkadaşlarıyla beraber İstanbul'dan   ayrılışı (İskenderiye üzerinden Trablusgarp'a geçmiştir.) 
27 Kasım 1911 Atatürk'ün binbaşılığa terfi   edişi 
8 Aralık 1911 Atatürk ve arkadaşlarının   Bingazi'ye gelişi (Atatürk, burada Tobruk Bölgesi komutanı Ethem Paşa'nın Kurmay   Başkanı olarak göreve başlamıştır.) 
19 Aralık 1911 Atatürk'ün -Ethem Paşa'nın   yerine- Tobruk Bölgesi Komutanlığı'na getirilişi 
30 Aralık 1911 Atatürk'ün Derne'ye gelişi ve   Derne doğusundaki Şark Gönüllüleri Komutanlığı' nı üzerine alışı. 
1911 Atatürk'ün, "Tâbiye Tatbikat Seyahatı"   adlı kitabının Selânik'te yayımlanması (Bu küçük kitap, 5. Kolordu'nun 19-20   Nisan 1911 günleri yaptığı ve Atatürk'ün de kolağası rütbesiyle katıldığı bir   askeri tatbikatın not ve krokilerinden oluşmuştur.) 
12 Mart 1912 Atatürk'ün Deme Komutanlığı'na   atanması 
1912 Karadağ'ın harp ilânı ile Balkan   Harbi'nin başlaması 
24 Ekim 1912 Atatürk'ün Trablusgarp'tan   İstanbul'a hareketi 
25 Kasım 1912 Atatürk'ün Gelibolu'da bulunan   Bahr-i , Sefîd (Akdeniz) Boğazı Kuvay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekât Şubesi   Müdürlüğü'ne atanması 
1 Aralık 1912 Atatürk'ün İstanbul'dan   Bolayır'a hareketi 
1912 Atatürk'ün, General Litzmann'dan   çevirdiği "Bölüğün Muharebe Talimi" adlı -askerî eğitimle ilgili- kitabın   İstanbul'da yayımlanması 
27 Ekim 1913 Atatürk'ün Sofya   Ataşemiliterliğine atanması 
20 Kasım 1913 Atatürk'ün Sofya'ya gelişi. 
11 Ocak 1914 Atatürk'e, Sofya   Ataşemiliterliğine ilâveten Belgrat ve Çetine Ataşemiliterliklerini de yürütme   görevi verilmesi. 
1 Mart 1914 Atatürk'ün yarbaylığa terfi edişi. 
Mayıs 1914 Atatürk'ün, Nuri (Conker)'in "Zâbit   ve Kumandan" adlı,konferanslardan oluşan eseri üzerine, -onunla sohbet şeklinde   "Zâbit ve Kumandanla Hasbihal" adlı kitabını yazması (Bu kitap, bir süre gecikme   ile 1918 Aralık ayında İstanbul'da yayımlanmıştır. 
1 Ağustos 1914 Almanya'nın Rusya'ya harp ilânı   ile I. Dünya Savaşı'nın başlaması. 
29 Ekim 1914 Osmanlı. Devleti'nin, I. Dünya   Savaşı'na girişi. 
20 Ocak 1915 Atatürk'ün, Tekirdağ'da teşkil   edilecek 19. Tümen Komutanlığı'na atanması. 
2 Şubat 1915 Atatürk'ün Tekirdağ'a gelişi ve   19. Tüme- ni kurma çalışmalarına başlaması. 
25 Şubat 1915 Tekirdağ'daki 19. Tümen   Komutanlığı'nın Maydos (Eceabat)'a nakli ve Atatürk'ün 19. Tümen Komutanlığı   üzerinde olmak üzere Maydos Bölgesi Komutanı olarak görevini sürdürmesi. 
18 Mart 1915 Çanakkale Boğazı'nı geçmeye   teşebbüs eden İngiliz donanmasının, ağır zayiat vererek başan kazanamaması. 
23 Mart 1915 Gelibolu'da 5. Ordu'nun kurulması   kararı ve komutanlığına Alman Generali Liman von Sanders'in atanması (26 Mart   1915 günü Gelibolu'ya gelmiştir.) 
18 Nisan 1915 Atatürk'ün komutasındaki 19.   Tümenin, 5. Ordu'nun genel ihtiyatını oluşturmak üzere Bigali'ye gönderilişi. 
25 Nisan 1915 Çanakkale'de İngilizlerin   Seddülbahir ve Arıbumu bölgesinde çıkarma hareketine başlaması; Bigali'den gelen   Atatürk komutasındaki 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur   edilişi (Düşman çıkarması 26 ve 27 Nisan günleri de devam etmiş; ancak Atatürk   komutasındaki askerlerimizin kahramanca savunması karşısında başarısız   kalmıştır.) 
1 Haziran 1915 Atatürk'ün albaylığa terfi   edişi. 
15 Temmuz 1915 Atatürk'e Harp Madalyası   verilişi. 
6 Ağustos 1915 Düşmanın Çanakkale'de takviyeli   kuvvetlerle yeni bir taarruzu (Bu taarruz, 7 Ağustos 1915 günü de devam etmiş,   ancak Atatürk'ün aldığı önlemler sayesinde gelişme imkânı bulamamıştır.)   Düşmanın akşam Anafartalar bölgesine asker çıkararak bu bölgeden de ilerleme   girişimi. 
8 Ağustos 1915 Atatürk'ün -General Liman von   Sanders' in emri ile- "Anafartalar Grubu Komutanlığı"na getirilişi. 
9 Ağustos 1915 Atatürk komutasındaki   kuvvetlerin, Anafartalar bölgesinde düşmanın tekrar çıkarma yaptığı kıyılara   itilmesi. 
10 Ağustos 1915 Atatürk komutasındaki   kuvvetlerin, Conkbayırı'nda İngilizlere taarruzu ve düşmanın ilerlemesine imkân   verilmemesi (Bugünkü muharebeler esnasında Atatürk'ün kalbini hedef alan bir   kurşun, göğüs cebindeki. saate çaıpıp geri döndüğünden, kendisi mutlak bir   ölümden kurtuldu.) 
1 Eylül 1915 Atatürk'e, Anafartalar Grubu   Komutanlığı'ndaki üstün başanlan sebebiyle "Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası"   verilişi. 
10 Aralık 1915 Atatürk'ün,"Anafartalar Grubu   Komutanlığı"ndan istifası (Bu istifa, 5.0rdu Komutanı General Limon von Sanders   tarafından kabul edilmemiş, kendisi izinli olarak İstanbul'a dönmüştür.) 
19/20 Aralık 1915 İngilizlerin gece   Çanakkale'yi tâhliye etmeleri. 
17 Ocak 1916 Atatürk'e,"Anafartalar Grubu   Komutanlığı"ndaki üstün başarıları sebebiyle "Muharebe Altın Liyakat Madalyası"   verilişi. 
27 Ocak 1916 Atatürk'ün, karargâhı Edirne'de   bulunan 16. Kolordu Komutanlığı'na atanması (Edirne'deki bu kolordu, Kafkas   Cephesinin önem kazanması üzerine bir süre sonra aynı adla Diyarbakır'a   nakledilmiştir.) 
11 Mart 1916 Atatürk'ün, Karargâhı   Diyarbakır'a nakledilmesi kararlaştırılan 16. Kolordu Komutanlığına atanması   (Başkomutan Vekili Enver Paşa, bugün Atatürk'e telgraf çekerek Kolordu   Karargâhıyla Resülayn (Ceylanpınar) üzerinden hemen Diyarbakır'a hareket   etmesini istemiştir.) 
12 Mart 1916 Atatürk'ün, -16. Kolordu'nurı   Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılması üzerine- Edirne'den İstanbul'a hareketi. 
16 Mart 1916 Atatürk'ün, Diyarbakır'daki   görevine gitmek üzere İstanbul'dan ayrılışı. 
26 Mart 1916 Atatürk'ün Diyarbakır'a gelerek   16. Kolordunun komutasını üzerine alması. 
1 Nisan 1916 Atatürk'ün mirliva   (tuğgeneral)'lığa terfi edişi. 
Haziran 1916 16. Kolordu Karargâhı'nın   Diyarbakır'dan Silvan'a nakledilmesi. 
3 Ağustos 1916 Atatürk komutasındaki   kuvvetlerin Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçişi. 
8 Ağustos 1916 Atatürk komutasındaki   kuvvetlerin sabah Muş'u, akşam Bitlis'i düşman işgalinden kurtarışı. 
13 Aralık 1916 Atatürk'ün, -Ahmet İzzet   Paşa'nın izinli olarak kısa bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine - vekâleten   karargâhı Diyarbakır'da bulunan 2. Ordu Komutanlığı'na atanması. 
16 Aralık 1916 Atatürk'ün, Silvan'dan   hareketle Sekerat' ta 2. Ordu Karargâhı`na gelerek Komutan Vekilliği görevini   üzerine alışı. 
3 Ocak 1917 Atatürk'ün, -Ahmet İzzet Paşa'nın   izinden dönüşü üzerine- Sekerat'ta 2. Ordu Komutan Vekilliği'nden aynlarak   Silvan'a dönüşü. 
14 Şubat 1917 Atatürk'ün Hicaz Kuvve-i   Seferiyesi Komutanlığı'na atanması. 
21 Şubat 1917 Atatürk'ün Şam'a gitmek üzere   Diyarbakır'dan ayrılışı. 
5 Mart 1917 Atatürk'ün Şam'a gelişi ve Sina   Cephesini teftişi. 
5 Mart 1917 Atatürk'ün Diyarbakır'daki 2.   Ordu'ya vekâleten Komutan atanması. 
11 Mart 1917 Atatürk'ün 2. Ordu Komutan Vekili   olarak Şam'dan Diyarbakır'a donüşü 
16 Mart 1917 Atatürk'ün 2. Orduya asaleten   komutan atanması 
14 Mayıs 1917 Atatürk'ün Muş'un ikici defa   düşman işgalinden kurtarışı (Muş, 8 Ağustos 1916 da kurtarılmış ise de 25   Ağustos 1916 da tekrar Rusların eline düşmüştü.) 
5 Temmuz 1917 Atatürk'ün, General   Falkenhein'in komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na bağlı olarak   Halep'te oluşturulması kararlagtırılan Yedinci Ordu Komutanlığı'na atanması. 
Temmuz 1917 Atatürk'ün Diyarbakır'dan   İstanbul'a hareketi (7.0rdu Karargâhı'nı oluşturmak üzere Başkomutan Vekili   Enver Paşa tarafından İstanbul'a çağrılmıştır.) 
Temmuz 1917 Atatürk'ün Diyarbakır'dan   İstanbul'a gelişi 
15 Ağustos 1917 Atatürk'ün İstanbul'dan   Halep'e hareketi (7.0rdu Karargâhı Halep'in Aziziye mevkiinde idi.) 
20 Eylül 1917 Atatürk'ün, Halep'ten -genel   durum değerlendirmesi ve General Falkenhein ile anlaşmazlığına dair- Sadrazam ve   Dahiliye Nazırı Talât Paşa ile Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya   raporu 
Ekim Başı 1917 Atatürk'ün, -Yıldırım Orduları   Komutanı General Falkenhein'le anlaşmazlık sonucu- Yedinci Ordu Komutanlığı'ndan   istifa edişi 
9 Ekim 1917 Atatürk'ün tekrar Diyarbakır'da   bulunan 2. Ordu Komutanlığı'na atanması (Atatürk, bu atamayı kabul etmediğinden   işlem yürürlülük kazanmamış, kendisi 2. Ordu Komutanı sıfatiyle izinli sayılarak   Halep'ten İstanbul'a gelmiştir.) 
Ekim Sonu 1917 Atatürk'ün, Halep'ten   İstanbul'a dönüşü (9 ay kadar İstanbul'da kalmıştır.) 
7 Kasım 1917 Atatürk'ün, İstanbul'da Genel   Karargâhta görevlendirilmesi 
15 Aralık 1917 Atatürk'ün, Veliaht Vahdettin   Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrılışı 
4 Ocak 1918 Atatürk'ün Almanya seyahatinden   İstanbul'a dönüşü 
13 Mayıs 1918 Atatürk'ün, böbrek rahatsızlığı   sebebiyle tedavi için İstanbul'dan Viyana'ya hareketi (Viyana ve Karlsbat'ta 2,5   ay kadar tedavi görmüştür.) 
4 Ağustos 1918 Atatürk'ün Viyana'dan   İstanbul'a dönüşü 
7 Ağustos 1918 Atatürk'ün, General   Falkenhein'in yerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na getirilmiş olan   General Liman von Sanders'in emrindeki 7. Ordu'ya tekrar komutan atanması 
15 Ağustos 1918 Atatürk'ün, ikinci defa   atandığı 7. Ordu Komutanlığı görevine başlamak üzere İstanbul'dan Halep'e gelişi   (Halep'te bir gün kaldıktan sonra 7. Ordu Karargâhı'nın bulunduğu Nablus'a   gitmiştir. ) 
19 Eylül 1918 İngilizlerin Halep Cephesi'nde   büyük kuvvetlerle taarruza başlaması (Bu İngiliz taarruzu karşısında 8. Ordu   Cephesi'nin yarılması üzerine 4 ve 7. Ordular da çekilme mecburiyetinde   kalmışlardı. Atatürk komutasındaki 7. Ordu birlikleri düzenini ve savaş   kudretini bozmadan Riyad'a, oradan da Halep'e çekildi.) 
26 Ekim 1918 Atatürk komutasındaki 7. Ordu   kuvvetlerinin tekrar taarruza geçen düşman kuvvetlerini Halep'in kuzeyinde   durdurması ve düşmanın bu hattı geçmesine imkân verilmemesi 
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin   imzalanması 
31 Ekim 1918 Atatürk'ün -7.0rdu Komutanlığı da   üzerinde kalmak üzere- Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na atanması ve   Katma'dan Adana'ya gelerek General Liman von Sanders'den komutanlık görevini   devralması 
7 Kasım 1918 Yıldırım Orduları Grubu ve 7.0rdu   Komutanlıklarının kaldırılması ve Atatürk'ün Ordu Kumandanı sıfatiyle Harbiye   Nezareti emrine verilmesi 
10 Kasım 1918 Atatürk'ün Adana'dan trenle   İstanbul'a hareketi 
13 Kasım 1918 Atatürk'ün, Adana'dan İstanbul'a   gelişi 
Aralık 1918 Atatürk'ün,-1914 yılı Mayısında   yazdığı- "Zâbit ve Kumandan İle Hasbihal" adlı kitabının İstanbul'da   yayımlanması 
30 Nisan 1919 Atatürk'ün 9.0rdu Kıtaatı   Müfettişliği'ne atanması 
16 Mayıs 1919 Atatürk'ün Anadolu'ya geçmek   üzere Bandırma Vapuru i1e İstanbul'dan ayrılısı 
19 Mayıs 1919 Atatürk'ün sabah Samsun'a   çıkışı. 
22 Mayıs 1919 Atatürk'ün Samsun'dan Sadarete   raporu:".... Millet yekvücut olup hakimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef   kabul etmiştir." 
21 Haziran 1919 Atatürk'ün İstanbul'da bulunan   bazı tanınmış kimselere Amasya'dan mektup göndererek Millî Mücadele'ye davet   etmesi:"Artık İstanbul Anadolu'ya hâkim değil, tâbi olmak mecburiyetindedir."   "Size teveccüh eden fedakârlık pek büyüktür" "Millî gaye elde edilinceye kadar   âcizleri Anadolu'dan ve milletin sinesinden ayrılmayacağım ve bu noktada   nihayete kadar bir millet ferdi gibi çalışacağımı millete karşı mukaddesatım   namına söz verdim ve hiç bir kuvvet bu millî karara mâni olamayacaktır." 
22 Haziran 1919 Atatürk'ün Amasya'dan   Anadolu'da mülkî ve askerî makamlara genelgesi: "Vatanın tamamiyeti, milletin   bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı   kurtaracaktır." 
3 Temmuz 1919 Atatürk'ün Erzurum'a gelişi,   halk ve asker tarafından sevgi gösterileriyle karşılanışı. 
8/9 Temmuz 1919 Atatürk'ün resmî vazifesiyle   beraber askerlik mesleğinden istifası. 
9 Temmuz 1919 Atatürk'ün resmî vazifesiyle   beraber askerlik mesleğinden istifasını ordu'ya, vilâyetlere ve millete   duyurması: "... Bundan sonra mukaddes millî gayemiz için her türlü fedakârlıklâ   çalışmak üzere sine-i millette bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduğumu   tamimen arz ve ilân eylerim. 
14 Temmuz 1919 Atatürk'ün askerlikten istifası   ve Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başına geçişinin Erzurum'da yayımlanan   Albayrak Gazetesinde halka ilânı: "... Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin   istifanamesi bir azim ve iman vesikasıdır. Millette, henüz eski kanın sönmemiş   olduğunu gösterir muazzam delildir. Anafartalar'da, millî şerefi, tarihin   bugünkü nesilden beklemekte olduğu mukaddes vazifeyi yükselten ve yücelten bu   muhterem Kumandanı bugünde Millî Mücadele'nin başında görmek mesut bir   görüntüdür." 
23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi'nin açılışı ve   Atatürk'ün Kongre'ye Başkan seçilmesi (Kongre 7 Ağustos 1919'da son bulmuştur.) 
7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi'nin Heyet-i   Temsiliye seçimini takiben Atatürk'ün kısa bir konuşmasıyla son bulması:   "Milletimizin kurtuluş ümidi ile çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakâr   muhterem heyetiniz her türlü eziyetlere katlanarak burada, Erzurum'da toplandı.   Hassas ve necip bir ruh ve pek sağlam bir iman ile vatan ve milletimizin   kurtuluşuna ait esaslı kararlar aldı. Bilhassa bütün cihana karşı milletimizin   mevcudiyetini ve birliğini gösterdi. Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük   bir eser olarak kaydedecektir." Atâtürk'ün Heyet-i Temsiliye Reisliği'ne   seçilmesi. 
9 Ağustos 1919 Atatürk'ün, askerlik   mesleğinden ihracına, haiz olduğu nişanların alınmasına ve fahrî yaverlik   rütbesinin kaldırılmasına dair irade-i seniye çıkması. 
2 Eylül 1919 Atatürk'ün Sivas'a gelişi, büyük   tezahüratla karşılanması. 
4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nin açılışı ve   Atatürk'ün Kongre'ye Başkan seçilmesi. (Kongre 11 Eylül 1919'da son bulmuştur.) 
11 Eylül 1919 Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i   Hukuk Cemiyeti'nin resmen kuruluşu. 
7 Ekim 1919 Atatürk'ün -Heyet-i Temsiliye   adına millete beyannamesi: "En ağır tarihî şartlar altında bile millî vakarından   ve herkesin hukukuna riayetteki mazisinden gelen hasletlerinden zerre kadar   ayrılmamış olan milletimizin bundan sonra da aynı tarz ve harekette sabit   kalacağından ve bu suretle bu mübarek topraklara sahip olmaktaki liyakat-i   medeniyesini bütün cihana tasdik ettireceğinde şüphe yoktur." 
20 Ekim 1919 Atatürk'ün, Rauf ve Bekir Sami   Beylerle beraber Amasya'da İstanbul Hükûmeti'nin Bahriye Nazırı Salih Paşa ile   görüşmelere başlaması (Amasya Mülâkatı). 
7 Kasım 1919 Atatürk'ün İstanbul'da toplanması   kararlaştırılan Meclis-i Mebusan'a Erzurum'dan milletvekili seçilmesi. 
27 Aralık 1919 Atatürk'ün Ankara'ya gelişi ve   büyük törenle karşılanması. (Atatürk şehre girdikten sonra Vali odasında bir   müddet istirahat ederek çay içmişler, daha sonra Kolordu'yu ziyaretle buradan   kendisine ve arkadaşlarına tahsis edilen Ziraat Mektebi'ne gelmişlerdir.)   Atatürk'ün bütün teşkilâta, Ankara'ya geldiğini ve Heyet-i Temsiliye Merkezi'nin   Ankara olduğunu bildiren telgrafı. 
12 Ocak 1920 İstanbul'da son "Osmanlı Meclis-i   Mebusanı"nın açılması (İstanbul'un işgali üzerine 18 Mart 1920 günü son   toplantısını yaparak çalışmalarına ara verme kararı almış, 11 Nisan 1920'de   Padişah iradesi feshedilmiştir.)
28 Ocak 1920 Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın   gizli toplantısında Misak-ı Millî'nin kabulü. 
17 Şubat 1920 Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda   Misak-ı Millî'nin yabancı parlamentolara ve basına bildirilme kararı. 
16 Mart 1920 İtilâf Devletleri tarafından   İstanbul'un fiilen işgali. Atatürk'ün İstanbul'un işgali nedeniyle millete   beyannamesi: ".... Bugün, İstanbul'u zorla işgal etmek suretiyle Osmanlı   Devleti'nin yediyüz senelik hayat ve hâkimiyetine son verildi. Yani bugün Türk   milleti, medenî kabiliyetinin, hayat ve istiklâl hakkının ve bütün istikbalinin   müdafaasına davet edildi." 
19 Mart 1920 Atatürk'ün Ankara'da bir Meclis   toplanması yolunda acele seçim yapılması için vilâyetlere, livalara ve kolordu   komutanlarına genelgesi: "Ankara'da fevkalâde yetkiye malik bir Meclis, millet   işlerini yönetmek ve denetlemek üzere toplanacaktır." 
10 Nisan 1920 Şeyhülislâm Dürrizade   Abdullah'ın Anadolu'daki millî kuvvetleri kâfir ilân eden ve katlinin gerekli   olacağını (!) bildiren fetvası. 
16 Nisan 1920 Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin,   Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah'ın fetvasının dinen geçerli olamayacağını ilân   eden fetvası. 
23 Nisan 1920 Ankara'da Türkiye Büyük Millet   Meclisi'nin açılması. 
24 Nisan 1920 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi Başkanlığı'na seçilmesi ve teşekkür konuşması: ". .. Gerek askerî   gerekse siyasî hayatımın bütün dönem ve safhalarını işgal eden mücadelelerimde   daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu   gayelere yürümek olmuştur." 
11 Mayıs 1920 Atatürk'ün İstanbul'da Divan-ı   Harp tarafından idama mahkûm edilmesi. 
24 Mayıs 1920 Atatürk hakkında 11 Mayıs 1920   tarihli idam kararının Padişah tarafından tasdiki. 
8 Temmuz 1920 Atatürk'ün Meclis'te konuşması:   "Efendiler; memleketimizin ellide biri değil heyet-i umumiyesi tahrip edilse,   heyet-i umumiyesi ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir   tepeye çıkacağız ve oradan müdafaa ile meşgul olacağız!" 
10 Ağustos 1920 İstanbul Hükûmeti ile İtilâf   Devletleri arasında "Sevr Antlaşması"nın imzalanması. 
2/3 Aralık 1920 Ermenilerle "Gümrü   Antlaşması"nın imzalanması. 
5 Aralık 1920 Atatürk'ün Bilecik'te Ahmet   İzzet Paşa başkanlığındaki İstanbul Heyeti ile görüşmesi (Bilecik mülâkatı) 
10 Ocak 1921 Birinci İnönü Zaferi 
11 Ocak 1921 Atatürk'ün I. İnönü Zaferi   münasebetiyle Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Bey'e tebrik telgrafı: "... Bu   muvaffakiyetin mukaddes topraklarımızı düşman istilâsından kâmilen kurtaracak   olan kesin zafere bir hayırlı başlangıç olmasını Allah'tan diler ve bu   tebrikâtın umum Batı Ordusu er ve subaylarına iletilmesini rica ederim." 
1 Nisan 1921 İkinci İnönü Zaferi. Atatürk'ün   Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya cevap telgrafı: ". Siz orada yalnız düşmanı   değil, milletin ters talihini de yendiniz. İstilâ altındaki bedbaht   topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak köşelerine kadar zaferinizi   kutluyor.Düşmanın istilâ hırsı, azim ve hamiyetinizin yalçın kayalarına başını   çarparak hurdahaş oldu!" 
10 Mayıs 1921 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'nde "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu" Başkanı oluşu. 
16 Temmuz 1921 Atatürk'ün Ankara'da toplanan   ve 21 Temmuz 1921'e kadar çalışmalarına devam eden Maarif Kongresi'ni açış   konuşması: ". . Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara bilhassa   meycudiyeti ile, hakkı ile, birliği ile çelişen bilûmum yabancı unsurlarla   mücadele lüzumunu ve milli düşünceleri tam bir imanla her mukabil fikre karşı   şiddetle ve fedakârâne müdafaa zarureti telkin edilmelidir." 
18 Temmuz 1921 Atatürk'ün Ankara'dan,   Karacahisar'daki Batı Cephesi Karargâhı'na gelişi.Atatürk'ün Batı Cephesi   Karargâhı'nda İsmet Paşa'ya direktifi: "Orduyu; Eskişehir'in kuzey ve güneyinde   topladıktan sonra, düşman ordusuyla araya büyük bir mesafe koymak lâzımdır ki,   ordunun tanzim, tensik ve takviyesi mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya   doğusuna kadar çekilmek caizdir." 
5 Ağustos 1921 Atatürk'e geniş yetkiler ve üç   ay süre ile Başkomutanlık tevcih eden Kanunun kabulü. : Atatürk'ün Başkomutan   oluşundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşması: "... Efendiler,   zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, Allah'ın yardımıyıa behemehal   mağlup edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun   sarsılmamıştır. Bu dakikada bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün   millete karşı ve bütün âleme karşı ilân ederim." 
23 Ağustos 1921 Yunan Ordusu'nun taarruzu ve   Sakarya Meydan Muharebesi'nin başlaması (22 gün 22 gece devam etmiştir.) 
26 Ağustos 1921 Başkomutan Atatürk'ün emri:   "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın   her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. 
13 Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi'nin   sonuçlanması ve düşmanın Sakarya nehrinin doğusunda imha ile zaferin   kazanılması. 
19 Eylül 1921 Başkomutan Atatürk'ün "Sâkarya   Muharebesi" hakkında Büyük Millet Meclisi'nde konuşması: "Efendiler! Türkiye   Büyük Millet Meclisi ordusunun Sakarya'da kazanmış olduğu meydan muharebesi pek   büyük bir meydan muharebesidir. Harb tarihinde misli belki olmayan bir meydan   muharebesidir." Başkomutan Atatürk'e Büyük Millet Meclisi tarafından kanunla   Müşir (Mareşal) rütbesi ve "Gazi" unvanı verilişi. 
13 Ekim 1921 Türkiye Büyük Millet Meclisi   Hükûmeti ile Kafkas Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan) arasında   "Kars Antlaşması"nın imzalanması. 
20 Ekim 1921 Türkiye Büyük Millet Meclisi   Hükûmeti ile Fransa Hükûmeti. arasında "Ankara Antlaşması"nın imzalanması. 
31 Ekim 1921 "Atatürk'ün Başkomutanlık   süresinin 5 Kasım 1921'den itibaren 3 ay daha uzatılmasına dair Kanun'un Türkiye   Büyük Millet Meclisi'nde kabulü." 
14 Ocak 1922 Atatürk'ün annesi Zübeyde   Hanım'ın ölümü. 
4 Şubat 1922 Atatürk'ün Başkomutanlık   süresinin 5 Şubat 1922 tarihinden itibaren ikinci defa üç ay uzatılmasına dair   Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü.. 
1 Mart 1922 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisini açış konuşması: ". . Efendiler! Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Türkiye   ve Türkiye halkının beka ve istiklâlini temine çalışıyor. Çünkü Türkiye'nin asıl   sahibi, meşru ve gerçek sahibi olan Türkiye halkının kat'i arzu ve iradesi bu   yoldadır." 
6 Mayıs 1922 Atatürk'ün Başkomutanlık   süresinin 5 Mayıs 1922 tarihinden itibaren üçüncü defa üç ay uzatılması hakkında   Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü. 
26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz'un, Kocatepe'den   sabah saat 5.30'da topçularımızın ateşiyle başlaması. 
30 Ağustos 1922 Yunan ordusunun tamamen   sarılması ve imha edilmesi suretiyle "Dumlupınar (Başkomutan) Meydan   Muharebesi"nin kazanılması. 
1 Eylül 1922 Başkomutan Atatürk'ün orduya   beyannamesi: ".... Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan   muharebeleri verileceğini gözönüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikrî   güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye   devam etmesini isterim. Ordular; İlk Hedefiniz Akdenizdir, İleri!"
9 Eylül 1922 Başkomutan Atatürk'ün   kuvvetlerimizin İzmir'e giriş haberi üzerine ordulara mesajı: "İlk verdiğim   Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedâkarlığı hürmet ve   takdirle anarım." 
10 Eylül 1922 Atatürk'ün Büyük Zaferi takiben   İzmir'e gelişi. 
4 Ekim 1922 Başkomutan Atatürk'ün 26 Ağustos   Taarruzu, 30 Ağustos ve 9 Eylül Zaferleri hakkında Türkiye Büyük Millet   Meclisi'nde uzun beyanatı: "... Bu Anadolu Zaferi tarih arasında bir millet   tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar kaadir ve ne zinde bir kuvvet   olduğunun en güzel misali olarak kalacaktır." 
11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi'nin   imzalanması. 
1 Kasım 1922 Hilâfet ve Saltanat'ın   birbirinden ayrılarak Saltanat'ın kaldırılması kararı. 
29 Ocak 1923 Atatürk'ün İzmir'de Lâtife   (Uşaklıgil) Hanım'la evlenişi (5 Ağustos 1925'de ayrılmıştir.) 
1 Mart 1923 Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: " .. Misak-ı Millî, vatanın haricî düşman   karşısındaki vaziyet ve mevkiini tesbit eden miıkaddes bir kural olduğu gibi 1   Kasım 1922 kararı da milletimiz için dahilî ve daimî bir düşman olan ferdî   saltanata ve onun temsil ettiği meşum bir idare şekline tevcih edilmiş mukaddes   bir silâhtır." 
8 Nisan 1923 Atatürk'ün, Anadolu ve Rumeli   Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı olarak milletvekili seçimi münasebetiyle   millete, 9 umdeyi içine alan beyannamesi. 
24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması'nın   imzalanması (Atatürk der ki: "Lozan Barış Antlaşması'nın ihtiva ettiği esasları,   diğer barış teklifleriyle daha fazla mukayeseye mahal olmadığı fikrindeyim. Bu   antlaşma, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr   Antlaşması'yla ikmal edildiği zannedilmiş, büyük bir suikastin yıkılışını ifade   eder bir vesikadır. Osmanlı Devrine ait tarihte örneği bulunmayan bir siyasî   zafer eseridir.") Atatürk'ün, Lozan Antlaşması'nın imzalanması üzerine İsmet   Paşa'ya tebrik telgrafı: "Memlekete bir dizi faydalı hizmetlerden ibaret olan   ömrünüzü bu defa da tarihî bir muvaffakiyetle taçlandırdınız." 
13 Ağustos 1923 Atatürk'ün tekrar Türkiye   Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na seçilmesî.Atatürk'ün, İkinci Devre Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: "...Memleketimizi mâmur ve halkımızı   mesut ve müreffeh edeceğiz. Ümidimiz, azmimiz ve bilhassa milletimizin ve   Meclis-i Alinizin göstereceği vahdet ve tesanüt ilerleme ve uygarlık yolundaki   çalışmamızda elbette muvaffakiyetin kefili olacaktır. 
11 Eylül 1923 "Halk Fırkası"nın kuruluşu ve   Atatürk'ün Halk Fırkası Genel Başkanlığı'na seçilmesi. 
10 Ekim 1923 Ankara'nın başkent oluşu. 
29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilânı ve Atatürk'ün   Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi. 
30 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk   kabinesi'nin İsmet Paşa tarafından kurulması. 
21 Kasım 1923 Atatürk'e Türkiye Büyük Millet   Meclisi kararı ile yeşil-kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası verilmesi. 
1 Mart 1924 Cumhurbaşkanı Atatürk'ün, Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: "İslâm dinini, asırlardan beri   alışılageldiği veçhile bir siyaset vasıtası mevkiinden uzaklaştırmak ve   yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Mukaddes ve tanrısal inançlarımızı   ve vicdanî değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve, her türlü menfaat ve   ihtiraslara görünüş sahnesi olan siyasiyattan ve siyasetin bütün kısımlarından   bir an evvel ve katî şekilde kurtarmak milietin dünyevî ve uhrevî saadetinin   emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle İslâm dininin yüksekliği belirir." 
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin   Birleştirilmesi) Kanunu'nun kabulü. Hilâfetin kaldırılması. 
30 Ağustos 1924 Atatürk'ün Dumlupınar'da   "Meçhul Asker Abidesi"nin temelini atması ve törende konuşması: " ... Hiç şüphe   etmemelidir ki yeni Türk Devleti'nin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada   sağlamlaştırıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. . . Bu âbide Türk vatanına   göz dikeceklere, Türkün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu,   kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır." 
1 Kasım 1924 Cumhurbaşkanı Atatürk'ün Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: "Hiç şüphe etmemelidir ki, Anadolu   ortasında sür'atle meydana getirilecek yeni ve mamur bir Ankara, asırlarca ihmal   edilen Türk vatanı için başlıbaşına bir medeniyet merkezi, Türk Devleti için pek   mühim bir dayanak olacaktır." 
17 Kasım 1924 Terakkiperver Cumhuriyet   Fırkası'nın kuruluşu (2 Haziran 1925'de Bakanlar Kurulu kararı ile   feshedilmiştir.) 
17 Şubat 1925 Âşar'ın kaldırılmasına dair   Kanun'un kabulü. 
5 Ağustos 1925 Atatürk'ün, Lâtife (Uşaklıgil)   Hanım'dan ayrılışı. 
23 Ağustos 1925 Atatürk'ün Kastamonu'ya   gelişi. 
27 Ağustos 1925 Atatürk'ün İnebolu'da elinde   panama şapkası ile "ünlü şapka nutku"nu söylemesi:". . Bunu açık söylemek   isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. İşte şapkamız" 
1 Kasım 1925 Cumhurbaşkanı Atatürk'ün Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: "Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve   ahlakiyle donanmış basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir." 
5 Kasım   1925 Ankara Hukuk   Fakültesi'nin açılışı ve Atatürk'ün konuşması: "Cumhuriyetin güç ve dayanağı   olacak bu büyük müessesenin açılışında hissettiğim saadeti hiçbir teşebbüste   duymadım ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum." 
25 Kasım 1925 Şapkâ giyilmesi hakkında   Kanun'un kabulü. 
30 Kasım 1925 Tekke ve zaviyeler ile   türbelerin kapatılmasına ve türbedarlıklar ile bir takım ünvanların   kaldırılmasına dair Kanun'un kabulü. 
26 Aralık 1925 Milletlerarası saat ve takvim   hakkındaki Kanunların kabulü. 
17 Şubat 1926 Türk Medenî Kanun'un kabulü. 
22 Nisan 1926 Borçlar Kanunu'nun kabulü. 
29 Mayıs 1926 Türk Ticaret Kanunu'nun kabulü. 
14 Haziran 1926 Atatürk'e İzmir'de hazırlanan   suikast girişiminin meydana çıkarılması. 
18 Haziran 1926 Atatürk'ün İzmir suikast   girişimi hakkında Anadolu Ajansına demeci: ". . Alçak teşebbüs benim şahsımdan   ziyade mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat ettiği yüksek prensiplerimize   müteveccih bulunduğuna şüphe yoktur.. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak   olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır." 
1 Kasım 1926 Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: ".... Bu büyük millet, arzu ve istidadının yöneldiği   istikametleri görmeye çalışan ve görebilen evlâdını daima takdir ve himaye   etmiştir." 
30 Haziran 1927 Atatürk'ün askerlikten   emekliye ayrılışı. 
1 Temmuz 1927 Atatürk'ün, Kurtuluş'tan sonra   İstanbul'a ilk gelişi ve coşkun şekilde karşılanışı. 
15 Ekim 1927 Cumhuriyet Halk Partisi "II.   Büyük Kongresi"nin Ankara'da toplanması ve Atatürk'ün 36 saat 33 dakika süren   Büyük Nutku'nu okumaya başlaması.
20 Ekim 1927 Atatürk'ün Parti Kongresi'nde   okuduğu Büyük Nutku'nu bitirişi: ". . Bugün ulaştığımız netice, asırlardan beri   çekilen millî felâketlerin doğurduğu uyanıklığın ve bu aziz vatanın her köşesini   sulayan kanların karşılığıdır. Bu neticeyi. Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey   Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet   muhafaza ve müdafaa etmektir. . . Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asîl   kanda mevcuttur!" 
1 Kasım 1927 Atatürk'ün ikinci defa   Cumhurbaşkanlığına seçilmesi. Cumhurbaşkanı Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'nde açış konuşması: "...Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin asırlar   süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı   timsalidir. Türk milleti, mukadderatını Büyük Millet Meclisi'nin kifayetli ve   vatanperver eline bıraktığı günden itibaren karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve   ümitleri boğan felâketlerden milletin gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler   çıkarmıştır." 
10 Nisan 1928 Lâikliğe giden önemli Anayasa   değişikliklerinin yapılması (Bu değişikliklerle, Anayasanın ikinci maddesindeki   "Türkiye Devleti'nin dini, din-i İslâmdır" fıkrası ile 26. maddede mevcut   "ahkâm-ı şeriye'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütüleceğini"   belirten cümle kaldırılmış, ayrıca milletvekillerinin ve Cumhurbaşkanının   yaptıkları yeminler de değiştirilerek namus üzerine ant içilmesi şekli kabul   edilmiştir.) 
20 Mayıs 1928 Milletlerarası rakamların   kabulüne dair Kanun. 
10 Ağustos 1928 Atatürk'ün, İstanbul   Sarayburnu Parkında yeni harfler hakkında konuşması: "..Bizim ahenktar, zengin   dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri   kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız   işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindesiniz." 
1 Kasım 1928 Yeni Türk harflerinin kabul ve   tatbiki hakkında Kanun'un kabulü. 
1 Kasım 1928 Cumhurbaşkanı Atatürk'ün Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: "Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk   harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanması, bu memleketin yükselme mücadelesinde   başlı başına bir geçit olacaktır."
8 Kasım 1928 Atatürk'ün Millet Mektepleri'nin   Genel Başkanlığı'nı ve Başöğretmenliği'ni kabul etmeleri. 
1 Ocak 1929 Yeni harfleri ve bu harflerle   yazıyı halka öğretmek üzere "Millet Mektepleri"nin açılması. 
1 Kasım 1929 Cumhurbaşkanı Atatürk'ün Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: ". . Meclisimizin en büyük eseri olan   Türk harfleri, memleketin umumî hayatına tamamen tatbik olunmuştur. İIk   müşkülat, milletin. ülkü kuvveti ve uygarlığa olan sevgisi sayesinde kolaylıkla   yenilmiştir." 
3 Nisan 1930 Türk kadınlarına seçme ve seçilme   hakkı tanıyan yeni Belediye Kanunu'nun kabulü. 
11 Ağustos 1930 Atatürk'ün yeni bir parti   kurulması isteği hakkında Fethi (Okyar) Bey'in mektubuna cevabı: "Görüyorum ki   lâik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta bir taraflı   olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur. Binaenaleyh Büyük Meclis'te   aynı temele istinat eden yeni bir partinin fâaliyete geçerek millet işlerini   serbest tartışmasını, Cumhuriyetin esaslarından sayarım." 
12 Ağustos 1930 Fethi (Okyar) başkanlığında   "Serbest Cumhuriyet Fırkası"nın kuruluşu (Parti, 17 Kasım 1930'da kendisini   feshetmiştir.) 
1 Kasım 1930 Cumhurbaşkanı Atatürk'ün Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşması: ".... Geçen senenin önemli olaylarından   biri de Sivas'a demiryolunun ulaşmasıdır. Bu kadar müşkülât içinde vatanı bir   misli daha genişletmeye ve kuvvetlendirmeye medar olan bu eserin gelecek Türk   milleti tarafından şükranla yâdolunacağına eminim. " 
28 Aralık 1930 Kubilây'ın şehit düşmesi   nedeniyle Atatürk'ün, orduya başsağlığı mektubu: ".... Büyük ordunun kahraman   genç subayı ve Cumhuriyetin mefkûreci öğretmen heyetinin kıymetli uzvu   Kubilây'ın temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş   olacaktır." 
12 Nisan 1931 Atatürk'ün direktifiyle "Türk   Tarihi Tetkik Cemiyeti"nin kuruluşu (Daha sonra "Türk Tarih Kurumu" adını   almıştır.) 
4 Mayıs 1931 Atatürk'ün üçüncü defa   Cumhurbaşkanlığına seçilmesi. 
10 Mayıs 1931 Cumhuriyet Halk Partisi Üçüncü   Büyük Kongresi'nin toplanışı ve Atatürk'ün konuşması: "... Millet için ve   milletçe yapılan işlerin hâtırası her türlü hâtıraların üstünde tutulmazsa millî   tarih kavramının kıymetini takdir etmek mümkün olamaz." 
1 Kasım 1931 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: ". . Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir   milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti, bizim daima kuralımız   olacaktır." 
19 Şubat 1932 Halkevlerinin açılması. 
12 Temmuz 1932 Atatürk'ün direktifiyle "Türk   Dili Tetkik Cemiyeti"nin kuruluşu (Daha sonra "Türk Dil Kurumu" adını almıştır.) 
1 Kasım 1932 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: "... Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini   Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak temin edeceğiz." 
31 Mayıs 1933 İstanbul Darülfünunu'nun   kapatılmasına Millî Eğitim Bakanlığı'nca yeni bir üniversite kurulmasına dair   Kanun'un kabulü (Bu kanunla İstanbul darülfünunu kapatılmış, 18 Kasım 1933 günü   İstanbul Üniversitesi öğretime açılmıştır.) 
29 Ekim 1933 Atatürk'ün, Cumhuriyetin 10.   Yıldönümü nedeniyle Türk milletine ünlü söylevi: ". . Az zamanda çok ve büyük   işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk   kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. ... Asla şüphem yoktur ki Türklüğün   unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti bundan sonraki   inkişafiyle âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır... Ne   mutlu Türküm diyene!" 
1 Kasım 1933 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: ".... Geçen on sene, gelecek devirler için bir   başlangıçtan başka bir şey değildir. Bununla beraber, eski devirlerin tarihi   karşısında, Cumhuriyetin bu on senesi, eşi görülmeyen bir diriliş ve göz   kamaştırıcı bir ileri atılış âbidesidir." 
20 Kasım 1933 Atatürk'ün İstanbul   Üniversitesi'nin öğretime açılması münasebetiyle kendisine çekilen saygı ve   bağlılık telgrafına cevabı: "İstanbul Üniversitesi'nin açılmasından çok sevinç   duydum. Bu yüksek ilim ocağında kıymetli profesörlerin elinde Türk çocuğunun   müstesna zekâ ve eşsiz kabiliyetinin çok büyük inkişaflara mazhar olacağından   eminim. 
21 Haziran 1934 Soyadı Kanunu'nun kabulü. 
1 Kasım 1934 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: ". . Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne   türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak, bunda en   çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni   değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir." 
24 Kasım 1934 Kendisine "Atatürk" soyadı   verildiğine dair Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü. 
26 Kasım 1934 Efendi, Bey, Paşa, Hazretleri   v.b. lâkap ve unvanların kaldırıldığına dair Kanun'un kabulü. 
3 Aralık 1934 Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine   dair Kanun'un kabulü (Bu kanunla din adamlarının hangi din ve mezhebe mensup   olurlarsa olsunlar mabet ve âyinler haricinde ruhanî kisve taşımaları   yasaklanmıştır.) 
5 Aralık 1934 Türk kadınlarına milletvekili   seçme ve seçilme hakkı tanıyan Anayasâ değişikliği. 
1 Mart 1935 Atatürk'ün dördüncü defa   Cumhurbaşkanı seçilmesi. 
9 Mayıs 1935 Cumhuriyet Halk Partisi IV. Büyük   Kurultayı'nın Ankara'da Atatürk'ün konuşmasıyla açılışı: "Uçurum kenarında yıkık   bir ülke.. türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar.. yıllarca süren savaş... ondan   sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet   ve bunları başarmak için arasız, devrimler... İşte Türk genel devrimi'nin bir   kısa ifadesi" (Kurultay 16 Mayıs 1935 de kapanmıştır.) 
1 Kasım 1935 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: " .. Olaylar Türk milletine iki önemli kuralı yeniden   hatırlatıyor: Yurdumuzu ve haklarımızı müdafaa edecek kuvvette olmak.. Barışı   koruyacak uluslararası çalışma birliğine önem vermek.." 
9 Ocak 1936 Ankara'da "Dil ve Tarih-Coğrafya   Fakültesi"nin açılışı. 
20 Temmuz 1936 Boğazların Türk Hükûmeti'nin   hâkimiyetine geçişini sağlayan "Montreux Antlaşması"nın imzalanması. 
1 Kasım 1936 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: "... Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla Türk   milletini emin ve metîn bir gelecek yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve   ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi   olmuştur." 
27 Ocak 1937 Cenevre'de Milletler Cemiyeti   toplantısında Hatay'ın bağımsızlığının kabul edilmesi (Bu durum, 29 Mayıs   1937'de Cenevre'de toplanan Milletler Cemiyeti Konseyi'nde de Hatay Anayasasıyla   beraber onaylanmış, bağımsızlık rejimi 29 Kasım 1937 günü yürürlüğe girmiştir. 2   Eylül 1938'de Hatay Millet Meclisi açılarak Devlet Başkanlığı'na Tayfur Sökmen   seçilmiştir. Devletin adı "Hatay devleti" olarak kabul edilmiş, 23 Haziran   1939'da Türkiye ile Fransa arasında yapılan antlaşma ile de Türkiye'ye   bırakılmış, 7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı Kanun'la yeni Hatay ili   kurulmuştur.) 
11 Haziran 1937 Atatürk'ün bütün çiftliklerini   ve mallarını millete bağışlaması. 
9 Temmuz 1937 Türkiye, İran, Irak ve   Afganistan arasında Sadabat Paktı'nın imzalanması. 
1 Kasım 1937 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşması: "... Milletimizin lâyık olduğu yüksek uygarlık ve   refah seviyesine varmasını alıkoyabilecek hiçbir engel düşünmeğe yer   bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle bahtiyarım." 
30 Mart 1938 Fransa'dan davet edilen Prof.Dr.   Fissenger'in Atatürk'ü muayenesini takiben Cumhurbaşkanlığı Genel   Sekreterliği'nin Atatürk'ün hastalığı hakkında ilk resmî tebliğ yayımlaması (Bu   tebliğ'de Fissenger'in muayenesi sonucu Atatürk'ün sıhhatinde endişe verici bir   durum olmadığının tesbit edildiği ve kendisine 1,5 ay kadar istirahat   tavsiyesinin kâfi görüldüğü belirtilmiştir.) 
20 Mayıs 1938 Atatürk'ün Ankara'dan Mersin'e   gelişi; askerî birliklerin geçit resmini izlemesi. 
24 Mayıs 1938 Atatürk'ün Mersin'den Adana'ya   gelişi, Atatürk Parkı önünde askerî birliklerin geçit resmini izlemesi. 
26 Mayıs 1938 Atatürk'ün son olarak Ankara'dan   İstanbul'a gidişi (Ölüm tarihine kadar İstanbul'da kalmıştır.) 
5 Eylül 1938 Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'nda   elyazısıyla vasiyetini yazması (Vasiyetname 6 Ekim 1938 günü Dolmabahçe   Sarayı'na çağırılan İstanbul Altıncı Noterine Atatürk tarafından teslim   edilmiştir. Vasiyetnamenin açılışı: 28 Kasım 1938) 
29 Ekim 1938 Atatürk'ün, Cumhuriyetin 15.   Yıldönümü nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Ordusuna mesajı: ". . Türk vatanının ve   Türklük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı   korumaktan ibaret olan vazifeni, her an yapmaya hazır ve âmade olduğuna benim ve   büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır." 
1 Kasım 1938 Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet   Meclisi'ni açış konuşmasının hastalığı sebebiyle Başbakan Celâl Bayar tarafından   okunması: "... Memleketimizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her alanda her   türlü ihtimallere karşı koruyabilecek bir halde bulundurmak ve dünya olaylarının   bütün safhalarını büyük bir uyanıklılıkla izlemek, barışsever siyasetimizin   dayanacağı esasların başlangıcıdır." 
10 Kasım 1938 Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'nda   saat dokuzu beş geçe ölümü (Atatürk'ün Türk bayrağına sarılı tabutu 16 Kasım   1938 günü Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda bir katafalk üzerine   konularak milletin ziyaretine bırakılmış, 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe'den top   arabasına konularak törenle Sarayburnu rıhtımına, buradan Zafer torpidosu   aracılığıyla Yavuz gemisine nakledilmiştir. Bu gemi ile İzmir'e getirilmiş, yine   Zafer torpidosuna nakledilerek karaya çıkarılmıştır. 
Cenaze, saat 20.30'da özel trenle Ankara'ya gönderilmiş, 20   Kasım 1938 günü saat 10.00'da başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Büyük Millet   Meclisi Başkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri,   devlet ve ordu ileri gelenleri tarafından İstasyonda törenle karşılanmıştır.   Atatürk'ün tabutu trenden alınarak top arabasın konulmuş, büyük törenle Türkiye   Büyük Millet Meclisi'ne getirilerek Meclis önünde hazırlanan katafalka   yerleştirilmiştir. 21 Kasım 1938 günü geçici kabir olarak ayrılan Etnografya   Müzesi'ne getirilmiş ve hazırlanan mermer lâhdin üzerine yerleştirilmiştir.   Tabut 10 Kasım 1953'de büyük bir törenle AnıtKabir'e nakledilmiş ve Atatürk'ün   fani vücudu vatan topraklarına verilmiştir.)
ATATÜRKÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler; millet, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte; bu ahval ve şerait içinde   dahi, vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret   damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

10.YIL NUTKU
10. YIL NUTKU
Türk Milleti!
Kurtuluş Savaşına başladığımızın onbeşinci yılındayız. Bugün   Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! Bu   anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin   sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü,   temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir.   Bundaki muvaffakiyeti, Türk Milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber   olarak, azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi   göremeyiz. Çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve   azmindeyiz.
Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri   seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip   kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.   Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre   değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana   nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız.   Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri   yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti   milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk   milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında   tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki,   yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel   sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek   karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel   sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve   tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok   yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakiki huzurun temini yolunda, kendine   düşen medeni vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk Milleti!
On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden   çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin   hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam   bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün   medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki,   Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan   sonraki inkişafi ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi   doğacaktır.
Türk Milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını   daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden   dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ankara, 29 Ekim 1933
22.7.12
Mustafa Kemal Atatürk-VİKİPEDİ
Mustafa Kemal Atatürk
Vikipedi, özgür ansiklopedi
"Atatürk" buraya yönlendirilmektedir. Diğer kullanımlar için Atatürk (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
| Mustafa Kemal Atatürk | ||||||||||||
|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
| 1. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı | ||||||||||||
| Görev süresi 29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1938 | ||||||||||||
| Yerine gelen | İsmet İnönü | |||||||||||
| 1. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı | ||||||||||||
| Görev süresi 30 Nisan 1920 - 24 Ocak 1921 | ||||||||||||
| Yerine gelen | Fevzi Çakmak | |||||||||||
| 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı | ||||||||||||
| Görev süresi 24 Nisan 1920 - 29 Ekim 1923 | ||||||||||||
| Yerine gelen | Ali Fethi Okyar | |||||||||||
| 1. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı | ||||||||||||
| Görev süresi 9 Eylül 1923 - 10 Kasım 1938 | ||||||||||||
| Yerine gelen | İsmet İnönü | |||||||||||
| Kişi bilgileri | ||||||||||||
| Doğum | Mustafa 1881 Selânik | |||||||||||
| Ölüm | 10 Kasım 1938 İstanbul | |||||||||||
| Yattığı yer | Anıtkabir | |||||||||||
| Milliyeti | Türk | |||||||||||
| Partisi | İttihat ve Terakki Partisi Cumhuriyet Halk Partisi | |||||||||||
| Diğer siyasi bağlantıları | Türkçülük, Türk milliyetçiliği Ölümünden sonra çıkan bir akım olarak: Atatürkçülük | |||||||||||
| Eşi | Latife Hanım (1923-1925) | |||||||||||
| İmzası | ||||||||||||
| Askeri hizmeti | ||||||||||||
| Branşı | Kara Kuvvetleri | |||||||||||
| Hizmet yılları | Osmanlı: 1905-1919 Türkiye: 1919-1927 | |||||||||||
| Rütbesi | Osmanlı: Mirliva Türkiye: Mareşal | |||||||||||
| Komutası | Osmanlı: 19.Tümen, 16. Kolordu, 2. Ordu, 7. Ordu, Yıldırım Orduları Grubu Türkiye: Türk Silahlı Kuvvetleri | |||||||||||
| Çatışma/savaşları | Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı (Çanakkale Cephesi), (Kafkasya Cephesi), Filistin-Suriye Savaşı, Türk Kurtuluş Savaşı | |||||||||||
| Ödülleri | Madalyalar ve madalyonlar | |||||||||||
| 
 | ||||||||||||
| Konu başlıkları[gizle] | 
Çocukluk ve gençlik (1881-1904) [değiştir]
Öğrenim çağına gelen Mustafa'nın hangi okula gideceği konusunda annesi ile babası arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Annesi Mustafa'nın Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine gitmesini istiyor, babası ise o dönemki yeni yöntemlerle eğitim yapan Mektebi Şemsi İbtidai'nde (Şemsi Efendi Mektebi) okumasını istiyordu. En sonunda önce mahalle mektebine başlayan Mustafa, birkaç gün sonra Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti.[18] 1888 yılında babasını kaybetti.[19] Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısı Hüseyin'in yanında kalıp hafif çiftlik işleriyle uğraştıktan sonra Selanik'e dönüp okulunu bitirdi.[20] Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.[21]
Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'ndeki ev 1870'te Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 1878'de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır. Ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük eve taşınmışlardır.[22]
Mustafa, Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu ve 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey ona anlamı mükemmellik, olgunluk olan "Kemal" adını verdi.[23] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısını etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli subay Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal'in tarihe olan merakını güçlendirdi.[24] Bu tarihte başlayan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmak istediyse de hem İdadi öğrencisi olduğu için, hem de 16 yaşında olduğundan dolayı cepheye gidememiştir. Bu okulu ikincilikle bitirdi.[25] 13 Mart 1899'da[26] [27] İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye girdi. Birinci sınıfı 27., ikinci sınıfı 11., üçüncü sınıfı 1902'de Mülazım bugünkü ismiyle Teğmen rütbesiyle 549 kişi arasından piyade sınıf sekizincisi (1317 - P.8) olarak bitirdi.[25] Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne (Harp Akademisi) devam ederek 11 Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.[28]
Askerlik (1905-1918) [değiştir]
Erken dönem [değiştir]
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan 5.Ordu'ya staja gönderildi. Bu stajında piyade, süvari ve topçu sınıflarında görev aldı.1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte 5. Ordu emrinde görev yaptı. İlk stajı 5. Ordu'ya bağlı 30'uncu Süvari Alayı'nda gerçekleşti.[29] Bu dönemde düşük rütbeli stajer bir kurmay subay olarak Suriye'nin çeşitli bölgelerindeki isyanlarla ilgilenen Mustafa Kemal, "küçük savaş" (gerilla savaşı) üzerine tecrübe kazandı. İsyanlarla uğraştığı dört aydan sonra Şam'a döndü. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit (Özdeş) Bey ve askerî tabip Mustafa Cantekin ile birlikte 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordudan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orada cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini bildirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi.[30] 20 Haziran 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya kurmay olarak atandı.[28] Ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası: 322)[31]. 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[28]23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra Aralık 1908 sonlarında[32] İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere bugünkü Libya'nın bir parçası olan Trablusgarp'a gönderildi. Burada 1908 Devriminin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[33] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyana meyilli Şeyh Mansur'un evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek ordu planlamaya başladı.[32][34]
13 Ocak 1909'da 3.Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyet'e karşı 3. Ordu'ya bağlı Taşkışla'da konuşlanmış 2. ve 4. Avcı Taburları'nın isyanıyla başlayan, diğer birliklerin katılımıyla genişleyen 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmay başkanı oldu. Daha sonra 3.Ordu Kurmaylık, 3.Ordu Subay Talimgâhı Komutanlık, 5.Kolordu Kurmaylık, 38.Piyade Alay Komutanlık görevlerinde bulundu.[28][32]
Mustafa Kemal Bey, 12 Eylül - 18 Eylül 1910'da Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na gönderildi. Burada uçakların deneme uçuşuna davet edildiyse de yanındaki komutanının uyarısıyla uçağa binmedi. Bineceği uçak yere çakıldı ve uçağın içinde bulunanlar öldü. Bazı yazarlar, ömrü boyunca uçağa binmeyen Atatürk'ün bu davranışını, Picardie Manevraları'nda yaşadığı olayın ardından temkinli davranmasına bağlamışlardır.[35][36]
Mustafa Kemal Bey, dönüşünün ardından 27 Eylül 1911'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhında görev aldı.[37]
Trablusgarp Savaşı [değiştir]
Ayrıca bakınız: Trablusgarp Savaşı
Balkan Savaşları [değiştir]
Ayrıca bakınız: Balkan Savaşları
Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşları'nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912'de İstanbul'a hareket etti ve 24 Kasım 1912'de karahgâhı Bolayır'da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atandı. General Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4. Ordusu tarafından yenildi. Haziran 1913'de başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda Dimetoka ve Edirne'ye girdi.Birinci Dünya Savaşı [değiştir]
19. Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komutanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5.Ordu kumandanı Müşir (Mareşal) Otto Liman von Sanders Paşa'nın takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915'te Miralay (Albay)lığa yükseldi.[28] İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Otto Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basını tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna tanıtıldı.
14 Ocak 1916'da Gelibolu'dan Edirne'ye sevkedilmiş olan 16. Kolordu komutanlığına atandı. Edirne'de bulunduğu 2 ay kadar süre boyunca 16. Kolordu'nun ikmali, toparlanması ve eğitimi ile ilgilendi. Doğu Cephesinde Rus birlikleri Osmanlı 3. Ordusunu püskürtmüş 16 Şubatta Erzurumu, 3 Martta Bitlis, Muş, Van ve Hakkari'yi işgal etmişti. Albay Mustafa Kemal 15 Mart tarihinde 3. Ordu'yu desteklemesi için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır'a gönderildi. Rütbesine göre kendisine ağır bir sorumluluk verilen 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal 1 Nisan 1916'da Diyarbakırda iken Tuğgeneralliğe (Mirliva) yükseltildi ve Paşa unvanını aldı. Mustafa Kemal taktik bir geri çekilme emri verdi. Daha sonra beklenmedik bir saldırı ile Muş'u Ruslardan kurtararak Osmanlı birliklerine stratejik bir üstünlük sağladı. Kafkas Cephesindeki bu başarısından dolayı Altın Kılç madalyası ile ödüllendirildi. Ağustos ayında Muş ve Bitlis tümüyle Rus işgalinden kurtarıldı.
7 Mart 1917'de karargâhı Diyarbekir'de bulunan 2.Ordu Komutan Vekilliliğine atandıktan sonra Hicaz Kuuveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu Komutanlığına atandı.[28]
Mustafa Kemal Diyarbakır'dayken, İttihatçı fedailerden Yakup Cemil bir hükûmet darbesi yapmaya karar vermiştir. Savaşın kaybedildiğini düşünmektedir. Tek kurtuluş yolunun Bab-ı Âli'yi basıp, hükûmeti devirerek Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı'nı değiştirmek olduğuna inanmaktadır. Yeni Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı olarak da Mustafa Kemal'i düşünmektedir. Anlaştığı arkadaşlarından biri komployu Enver Paşa'ya haber vermiştir. Bunun üzerine Yakup Cemil kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Mustafa Kemal Falih Rıfkı Atay'a anlattığı hatıralarında şöyle demektedir: "O vakit tümenlerimden birine komuta eden Ali Fuad (Cebesoy)'a : Yakup Cemil asılmış. Sebebi de ben Başkomutan vekili ve Harbiye nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul'a gittiğimde ilk iş olarak Yakup Cemil'i cezalandırırdım. Eğer ben, o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek bir adamsam, adam değilim!" demiştir.[42]
15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Keiser II.Wilhelm, Genel Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.
1918 Haziran ayında Viyana ve (bugünkü adı Karlovy Vary olan) Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan Reşat'ın vefatı ve Vahdettin'in cülusu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a döndü. 15 Ağustos'ta 7.Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne atandı ve ardından Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri) unvanı verildi. Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1918 tarihinde VI.Mehmet (Vahdettin)'in başyaveri Naci (Eldeniz) Bey'e bir telgraf çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni hükûmette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesini istedi[43]. Ardından 6 Ekim'de 7. Ordu komutanlığından istifa etti.
19 Eylül 1918'de Allenby komutasındaki İtilaf kuvvetleri genel taarruza geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete uğrattılar. 1 Ekim'de Şam, 25 Ekim'de Halep düştü.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19. maddesi gereğince, Yıldırım Orduları Grubu kumandanı olan Otto Liman von Sanders Paşa'nın görevden alınması üzerine Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7.Ordu lağvedildi.[44]
10 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Kıt'alarının komutasını 2.Ordu Komutanı Nihat Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a hareket etti ve 13 Kasım'da İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Haydarpaşa'dan İstanbul'a geçerken boğaza demirli düşman savaş gemilerini gördüğünde ünlü "Geldikleri gibi giderler" sözünü söyledi. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı bir tavrı koyan Minber gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde bulundu.
Milli Mücadele (1919-1923) [değiştir]
Ayrıca bakınız: Kurtuluş Savaşı (Türkiye)
Örgütlenme [değiştir]
Ayrıca bakınız: Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı, Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi
2 Şubat 1919 tarihinde Mersinli Cemal Paşa Doğudaki Osmanlı ordularını mütareke koşullarına göre düzenlemek için müfettiş olarak Anadolu'ya gönderilmişti. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe ve Fransız Yüksek Komiseri Amiral Amet, 1918 yılı Kasım ayında Osmanlı hükûmetine nota verdiler. Doğuda Türklerin silahlanıp Hristiyanları öldürdüğünü buna karşı önlem alınmasını talep ettiler. Mustafa Kemal Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) tarafından işgal kuvvetlerinin Yüksek Komiserlerinin verdiği notalar gereğince olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet)'deki Hristiyan ahaliyi korumak ve işgal kuvvetlerine karşı yapılan ufak çaplı isyanları bastırmak için görevlendirildi. Bazı çevrelerce, Samsun'a hareket etmeden önce kendisini ziyarete gelen Mustafa Kemal Paşa'ya "Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!" dediği iddia edilse de, ne Nutuk'ta ne de saray mabeyincilerinin kayıtlarında böyle yahut buna benzer bir görüşmeden bahsedilmemektedir.[45] Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), 'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a çıkmıştır.[46]Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye) şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başlamıştı. 22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı.[47] Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve Kongre başkanlığına seçildi. 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi'nde alınan kararları uygulamak amacıyla bir Temsil Heyeti oluşturulmuş ve başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir.[48] 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal güçlerince basılması ve önde gelen vatanperver mebusların tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi. TBMM bir kurucu meclis gibi çalışarak Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükûmetinin altyapısını kurdu.
Hâkimiyetin sağlanması [değiştir]
Ayrıca bakınız: Çerkez Ethem Ayaklanması, İnönü Savaşları, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz
İngiltere başbakanı Lloyd George'a göre Yunanistan büyümeli ve İngiltere ile menfaatleri birleştirilmeliydi. Yunanistan boğazları Avrupa'ya açık tutmalı, Akdeniz'de İngiltere'nin çıkarlarına uygun davranmalıydı. Eğer böyle davranmazsa İngiliz donanması onu uslandırmak için yeterdi. Sevres Antlaşması'nın kuvvet kullanılmadan uygulanamayacağı anlaşılmıştı. İtilaf Devletleri ise kuvvet kullanacak halde değildi. İtilaf Devletleri, Yunanlıları yalnız Türk illerini alıp kendi vatanına katmak için değil, kendi davalarını da yürütmek için Anadolu'ya çıkarmıştır. Ancak İtilaf Devletleri de Türkiye'ye karşı uygulanacak politikalarda artık beraber değildir. İtalya Yunanlıların Anadolu'ya yerleşmesini kıskanmıştır. Fransa ise Suriye'deki toprak kazançlarını yeterli görmektedir. Artık Yunanlılar kendi ordularıyla Anadolu'ya boyun eğdirmek zorundadır. Mustafa Kemal de Yunan ordusunu yenerse, Türkiye'yi kurtarmış olacaktır.[49] 6 Ocak 1921 günü Bursa’dan Eskişehir'e ve Uşak’tan Afyon'a doğru iki kol hâlinde ileri harekâta başlayan Yunanlılar, 9 Ocak'ta İnönü mevzilerine kadar gelmişlerdir. Ancak Türk Ordusu karşısında direnemeyeceklerini anlayarak, 11 Ocak 1921 sabahı İnönü mevzilerinden çekilmek zorunda kalmışlardır. Birinci İnönü Muharebesi düzenli ordunun ilk zaferi olduğundan Kuva-yi Milliye'den düzenli orduya geçiş hızlanmış, halkın yeni kurulan orduya güveni artmıştır. Bu başarı bütün dünyanın dikkatini çekmiş;İtilaf Devletleri, 26 Ocak 1921'de Osmanlı Devleti’nin Londra’ya bir heyet göndermesini ve bu toplantıda Ankara Hükûmetinden de temsilci bulundurulmasını istemişlerdir.[50]
Birinci İnönü zaferinden sonra İtilaf Devletleri Sevr Antlaşması'nda Türklerin yararına bir değişiklik yapılmasını görüşmek için Londra’da bir konferans toplanmasına karar vermişlerdir. 21 Şubat – 11 Mart 1921 tarihleri arasında yapılan konferansta, Türkler yararına bir sonuç çıkmamış,mücadele devam etmiştir. Yunanistan, Londra Konferansı bitmeden, Anadolu’da yeni bir saldırı yapmak üzere hazırlıklara başlamıştır. 23 Mart 1921 günü sabah erken saatlerde, 3. Yunan Kolordusunun Batı Cephesinden, 1. Yunan Kolordusunun da Güney Cephesinden ileri harekete geçmesiyle muharebeler başlamıştır. 23 Mart – 1 Nisan 1921 arasında meydana gelen İkinci İnönü Muharebesi Türk Kuvvetlerinin zaferiyle sona ermiştir. Bu zaferden sonra Fransızlar Zonguldak'tan, İtalyanlar da Güney Anadolu'dan askerlerini çekmeye başlamıştır.[51]
İnönü Savaşları'nda savunma taktiği uygulayan Türk Ordusu, Aslıhanlar- Dumlupınar çarpışmalarında ise henüz saldırı gücüne ulaşamadığını göstermişti. Bu durumdan yararlanmaya karar veren Yunan Ordusu İnönü, Eskişehir, Afyon ve Kütahya arasındaki çizgide yer alan Türk mevzilerine yüklenerek buraları işgal etmek ve Ankara'ya kadar ilerlemek istiyordu. Takviye birliklerle iyice güçlenen Yunan Ordusu 10 Temmuz 1921'den itibaren saldırıya geçti ve 20 Temmuz'a kadar yaptıkları saldırılarla Türk Kuvvetlerini geri çekilmeye zorladılar. Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusunun Sakarya Irmağı'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü.Böylece vakit kazanılacaktı. Bu savaşlar sonunda Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük stratejik bölgeler elden çıktı.TBMM'de moral bozukluğu yaşandı ve sert tartışmalar meydana geldi.Ancak Yunan Ordusu büyük ateş ve silah üstünlüğüne rağmen,Türk Ordusunu yok edememişti.Türk Ordusu, güvenli bir şekilde Sakarya'nın doğusuna çekilmişti.[52]
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı. Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladılar. Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı. Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yetkilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı. Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa, TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.[53]
Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı. 12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı.[54] 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi.[55] Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya Müşir rütbesi ve Gazi unvanı verdi.[56] Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zararı; 5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 49.289'dur. Yunan ordusunun zararı; 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir.[55]
Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra, 13 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile Güney Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalanmıştır. Böylece Türkiye'nin doğu sınırı tamamen güvenlik altına alınmıştır. Fransa ise TBMM Hükümeti ile 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması'nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Fransa TBMM Hükümeti'ni tanımış ve Hatay-İskenderun dışında, Türkiye'nin bugünkü güney sınırı çizilmiştir. Antlaşma sayesinde güney cephesi güvenli duruma geldiğinden buradaki Türk birlikleri de Batı Cephesi'ne kaydırılmıştır. İtalyanlar ise, Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinde tutunamayacaklarını anlayarak 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerlerden çekilmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında İngiltere de Ankara'yı tanımış ve İngiltere ile 23 Ekim 1921 günü tutsakların serbest bırakılması konusunda antlaşma yapılmıştır.[55]
26 Ağustos 1922 sabahı büyük bir dikkatle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasıdır. 30 Ağustos günü Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bir gün içinde Yunan ordusunun en önemli bölümü imha edildi. 31 Ağustos'ta Mustafa Kemal Paşa komutanlarını Çalköy'deki karargahında toplayarak kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızlı bir şekilde takip edilmesini ve İzmir ile civarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege’ye doğru ilerlenmesini doğru bulduğunu dile getirdi. 1 Eylül günü Başkomutan Mustafa Kemal bir bildiri yayımlayarak ordulara şu emrini verdi:“Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”.[57]
Türk kuvvetleri 2 Eylül’de Uşak’a girmiş, burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis esir edilmiştir. 9 Eylül'de Türk Süvarileri İzmir'e girdi. 18 Eylül 1922'ye kadar yapılan Takip Harekâtıyla tüm Batı Anadolu’daki Yunan birlikleri sınır dışına çıkarıldı. Türk ordusunun kazandığı bu başarı, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci tetiklemiştir.[57]
Karşıyaka'da Mustafa Kemal'in kalması için yakınları Yunanlıların elinde esir olan bir baba-oğul evlerini hazırlamıştır. Bu evde daha önce Yunan Kralı Konstantin de kalmış,eve merdivenlerde ayakları altına serilen Türk Bayrağı'nı çiğneyerek girmiştir. Bu kez baba-oğul merdivenlere Yunan Bayrağı'nı sermiştir.Mustafa Kemal Paşa eve girecekken "Lütfedin,bu karşılıkla bu lekeyi silin!" denilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da "O, geçmişse hata etmiş;bir milletin onuru olan bayrak çiğnenmez,ben onun hatasını tekrar etmem.Bayrağı kaldırın yerden." diyerek bayrağı kaldırtmıştır.[58]
Barış [değiştir]
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı.[59] Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.[60] TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahdettin'i tahttan indirerek İstanbul hükûmetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'te İzmit Hünkâr Kasrı'nda İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir' diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı[61].
8 Nisan 1923'te, yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın temellerini attı.[62] Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.
25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı. Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı. Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan milletvekilleri kazandı. Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler. Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal, 26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükûmetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi. Böylece bir hükûmet krizi çıkmış oldu. Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.
Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18:45'te TBMM Genel kurul toplantısı başladı. Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.[63]
Cumhurbaşkanlığı (1923-1938) [değiştir]
Cumhuriyet İlanı ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile Balâ, Ankara milletvekili[64][65] Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.[66] Atatürk kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi köklü değişime imza attı.1924 Anayasası gereğince TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti.[67] Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celâl Bayar başbakanlık yapmıştır. Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükûmet kuran isim İsmet İnönü'dür. Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükûmetler sırası ile 1. T.C. Hükümeti, 2. T.C. Hükümeti, 3. T.C. Hükümeti, 4. T.C. Hükümeti, 5. T.C. Hükümeti, 6. T.C. Hükümeti, 7. T.C. Hükümeti ve 8. T.C. Hükümeti'dir.
İç politika [değiştir]
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, yanında İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve kadrosunun diğer üyeleriyle birlikte TBMM'den çıkıyor. (29 Ekim 1930)
Ayrıca bakınız: Atatürkçülük ve Atatürk Devrimleri
Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi.[68]Devrimler [değiştir]
3 Mart 1924'te TBMM'de kabul edilen bir kanunla halifelik kaldırılmıştır.[70] 3 Mart 1924 tarihinde Osmanlı hanedanı üyeleri vatandaşlıktan çıkarılarak yurt dışına sürülmüştür.[71]
17 Şubat 1925 tarihinde Aşar Vergisi kaldırılmıştır. Aşarın getirdiği gelir devletin giderlerinin yüzde otuzuna yaklaşmasına rağmen,köylünün rahatlatılması ve üretimin arttırılması amacıyla aşar vergisi kaldırılmıştır.[72]
25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu kabul edildi. Bu kanunla TBMM üyelerine ve memurlarına şapka giyme mecburiyeti getirildi ve Türk halkı da buna aykırı bir davranıştan men edildi.[73]
30 Kasım 1925'te tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması kanunu TBMM'de kabul edildi ve 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.[74]
Osmanlı Devleti'nde kullanılan saat, takvim ve ölçüler, Avrupa'daki devletlerden değişik olduğundan, sosyal, ticari ve resmi ilişkileri zorlaştırıyordu. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde farklılığı gidermek için bazı çalışmalar yapılsa da yetersizdi. Cumhuriyet döneminde bu sıkıntıları gidermek için çalışmalara başlandı. 26 Aralık 1925'te çıkarılan bir kanunla Hicri ve Rumi takvimlerin yerine Miladi Takvim kabul edildi ve 1 Ocak 1926'dan bu yana kullanılmaya başlandı. Bunun yanı sıra güneşin batışına göre ayarlanan alaturka saat yerine, çağdaş dünyanın kullandığı saat sistemi örnek alındı. Bir gün 24 saate bölünerek günlük hayat düzenlendi.[75]
1928 yılında milletlerarası rakamlar kabul edildi. 1931 yılında çıkarılan bir kanunla önceden kullanılan arşın, endaze, okka gibi ölçü birimleri kaldırılarak, bu ölçülerin yerine uzunluk ölçüsü olarak metre, ağırlık ölçüsü olarak kilo kabul edildi. Yapılan değişikliklerle ülkede ölçü birliği sağlandı.[75]
1935 yılında çıkarılan bir kanunla, cuma günü olan hafta tatili yerine cumartesi öğleden sonra ve pazar günü hafta tatili olarak belirlenmiştir.[75]
17 Şubat 1926 tarihinde İsviçre Medeni Kanunu'ndan tercüme edilip düzenlenerek oluşturulan Medeni Kanun kabul edilmiş ve 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla Türk aile hayatı yeniden düzenlenmiş ; tek kadınla evlilik,resmî nikâh esası getirilmiş, miras konusunda eşitlik sağlanmıştır.[76]
1 Mart 1926 tarihinde 1889 İtalyan Zanerdelli Kanunu örnek alınarak hazırlanan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe konuldu.[77]
1 Kasım 1928'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni Türk harflerinin kabulüne ilişkin kanunu kabul etti. Kanunun kabulünden sonra halka okuma yazma öğretmek amacıyla Millet Mektepleri kuruldu. 24 Kasım 1928'de de Atatürk Millet Mektepleri Başöğretmeni olarak ilan edildi.[78]
Kadınlara 1930 yılında yerel, 1934 yılında ise genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.[79]
12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur. 1934 yılında yapılan kurultayda cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olarak değiştirlmiştir.[80]
Atatürk’ün talimatıyla kurulan kurumlardan bir diğeri Türk Tarih Kurumu'dur. Türk tarih ve medeniyetini araştırmak amacıyla oluşturulan Türk Tarihi Tedkik Heyeti 4 Haziran 1930 tarihinde ilk toplantısını yapmış ve yönetim kurulunu seçmiştir. 29 Mart 1931 tarihinde Türk Ocakları’nın 7. Kurultayı’nda kapatılma kararı alınmasından sonra, 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti ismiyle yeniden örgütlenmiş ve çalışmalarına devam etmiştir. Kurumun adı 1935 yılında Türk Tarihi Araştırma Kurumu olarak daha sonra ise Türk Tarih Kurumu olarak değiştirlmiştir.[81]
21 Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Kanunu'na göre her Türk, kendi adından başka, ailesinin ortak olarak kullanacağı bir soyadına sahip olacaktı. Bu soyadları Türkçe olacak, ahlâka aykırı ve gülünç adlar soyadı olarak alınamayacaktı. Soyadı Kanunu'nun kabulünden sonra 24 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından,Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verilmiştir.[82] 26 Kasım 1934 tarihinde çıkarılan kanunla ise; Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır.[83]
3 Aralık 1934'te çıkarılan Bazı kisvelerin giyilemiyeceğine dair kanun ile hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani giysi taşımaları yasaklanmıştır. Hükümet her din ve mezhepten uygun göreceği tek bir ruhaniye mabed ve ayin haricinde ruhani kıyafetini taşıyabilmek için müsaade verebilecektir.[84]
Laiklik,Cumhuriyetçilik,Milliyetçilik,Halkçılık,Devletçilik,İnkılapçılık ilkeleri 10 Mayıs 1931 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası'nın programında yer almış,5 Şubat 1937'de ise anayasaya girmiştir.[85]
Siyasi Olaylar [değiştir]
Tek partili dönemde milletvekilerinin Atatürk tarafından seçilmesini eleştiren, 1920 sonlarında yayınlanmış bir karikatür. Eleği elinde bulunduran kişinin kolunda Halk Fırkası binada ise Millet Meclisi yazmaktadır.
1927'de kabul edilen Cumhuriyet Halk Fırkası Tüzüğü ile Atatürk partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı. 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu.[86] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.[87]
10 Nisan 1928 tarihinde yapılan anayasa değişikliğiyle anayasadan devletin dininin İslam olduğu hükmü ve TBMM’nin görev ve yetkilerinden söz eden 26. maddeden dini hükümlerin yerine getirilmesi ibaresi çıkarılmıştır. Ayrıca, milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının yeminlerinden “vallahi” sözcüğü çıkarılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931 yılındaki programında, laiklik partinin ana unsurlarından biri olarak belirtilmiştir.[88]
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükûmetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),[89] çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da gericilerin partiyi kullanmaları korkusu[90] ve partinin Mustafa Kemal'i hedef almasından[91] dolayı partiyi fesh etti.
Bu demokrasi denemesinden biraz önce, ordunun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini düşünerek Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükmü koydurdu.
29 Ekim 1933'te Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne anlatmıştır.[92]
Ekonomi [değiştir]
Atatürk, Cumhurbaşkanlığı döneminde, sadece bürokratların değil tüm vatandaşların mülkiyet hakkını tanımış ve 1923-1938 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7.5 oranında büyüyerek Türkiye'nin GSMH'si dünya toplamının binde 3.62'sinden binde 6.52'sine yükselmiştir.[93] Atatürk'ün Döneminde Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden biri olmuştur.[94]Dış politika [değiştir]
Atatürk dış politikasında gerçekçi davranmıştır.[95] Atatürk dış ilişkilerde dinamik ve gözü pektir; ama maceracı değildir.[95] Atatürk dış politikada kendisini hangi ilkenin yönettiğine dair “Biz kendimizi bilen kimseleriz. Olmayacak isteklerimiz yoktur[96]” olarak tanımlamıştır.[95] Atatürk İslamcılık, Türkçülük ve Turancılık akımlarının zararlı boyutlarına karşı Misâk-ı Millî ile çizmiş olan sınırlarda kalınmasını benimsemiştir.[95] 24 Temmuz 1923 de imzalanan Lozan antlaşmasını Atatürk diş politikada belirleyici bir unsur olarak tutmuş bu antlaşmada çizilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları büyük ölçüde (Hatay sorunu dışında) belirleyici olarak saptanmış, ekonomi açısından Lozan'ın kaldırdığı kapitülasyonlarladan taviz verilmemiştir.[95] Atatürk'ün Lozan'ı temel almasının önemi geçen zaman içinde bakıldığında daha iyi anlaşılmaktadır; çünkü I. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alan bir ulusun çizdiği kavramlar o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşma olarak durmaktadır.[95]
Atatürk’ün sağlam kişiliğinin ve kararlı mizacının damgasını vurduğu ve tamamen millî bir karakter taşıyan dış politika uygulamaları günümüz için örnek alınacak pek çok temel niteliğe sahiptir.[97] Orta öğretimden itibaren askeri terbiye gören ve savaşlara katılan Atatürk'ün askerlik sonrası hayatında barışın idamesine uğraşmıştır. Ayrıca bu yolda örnek tutum ve davranışlar sergilemiştir. Bunları Atatürk’ün; “ Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasi güvenliğin gelişmesi için ilk ve en mühim şart milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde samimi olarak birleşmesidir” sözünde açıkça görebiliyoruz.[98]
Musul Sorunu [değiştir]
Lozan Antlaşması sırasında Türkiye-Irak sınırı çizilmemişti. Musul-Kerkük bölgesinde zengin petrol yataklarının bulunması İngiltere başta olmak üzere birçok ülkenin dikkatini çekiyordu. Zengin petrol yataklarının bulunduğu bölge, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanması sırasında İngiltere tarafından işgal edilmişti. I. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Irak'ta İngilizlere bağlı bir yönetim kurulmuş,bu ülke İngiliz mandası altına alınmıştı. Musul, nüfusunun çoğunun Türk olması sebebiyle Misak-ı Milli dahilindeydi. Ancak İngilizler zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgeyi bırakmaya yanaşmıyorlardı. Lozan Barış Antlaşması sırasında bu konuda bir sonuç alınamamış,sorunun daha sonra Türkiye ve İngiltere arasında çözülmesine karar verilmişti.1924 yılında görüşmelere başlanmış fakat sonuç alınamamıştır. Daha sonra sorun Milletler Cemiyeti'ne götürülmüştür.1924 yılının Ekim ayında toplanan Milletler Cemiyeti de Türkiye-Irak sınırını çizmiş ve Musul bölgesini Irak tarafında bırakmıştır. 13 Şubat 1925'te ise Şeyh Sait İsyanı çıkmıştır.15 Nisan'da tamamen bastırılan ayaklanma İngilizlerin işine yaramıştır. Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkan Türk ordusu hırpalanmış,Musul-Kerkük üzerine askeri harekat yapma imkânı ortadan kalkmıştır. Bu durumda Türkiye, 5 Haziran 1926 tarihinde İngilizlerle imzalanan Ankara Antlaşması gereğince bazı maddi çıkarlar karşılığı,Milletler Cemiyeti'nin öngördüğü sınırı kabul etmiştir.[99]Türk-Yunan İlişkileri [değiştir]
Türk Yunan yakınlaşması için 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı. Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi 1923 yılında Lozan Antlaşması'na ek protokol uyarınca Türkiye'deki Rumların Yunanistan'a, Yunanistan'daki Türklerin Türkiye'ye zorunlu göçüne karar verilmiştir. Türkiye'de sadece İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada'da, Yunanistan'da ise sadece Batı Trakya Türkleri mübadeleden muaf tutulmuşlardır[100]. Değişimin çok büyük bir bölümü 1923-1924 yıllarında gerçekleşmiş, ancak geriye kalan az sayıda olayda 1930 İnönü-Venizelos sözleşmesine dek zorunlu göç uygulamasına devam edilmiştir. 1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı.Milletler Cemiyeti [değiştir]
Türkiye 13 Nisan 1932 tarihinde yapılan Cenevre Silahsızlanma Konferansı’nda Milletler Cemiyeti ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine İspanya ve Yunanistan Türkiye’nin Milletler Cemiyeti'ne kabul edilmesini teklif etmiştir. Türkiye’nin barışçı siyasetini gözlemleyen Milletler Cemiyeti bu teklifi 6 Temmuz 1932'de genel kurulda oybirliği ile kabul etmiştir.Türkiye 18 Temmuz 1932'de bu cemiyete üye olmuştur.Milletler Cemiyeti'nin yerini 1945 yılından itibaren Birleşmiş Milletler almıştır.[101]Balkan Antantı [değiştir]
- Ana madde: Balkan Antantı
1933’te sonra Almanya’da Nazi Partisi'nin iktidara gelmesi, İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar'da genişleme çabası ve Avrupa devletlerinin silahlanma yarışına girmesi dünya barışını tehdit etmeye başladı. Bu gelişmeler sonucunda Balkan devletleri arasında bir yakınlaşma meydana geldi. 14 Eylül 1933 tarihinde Ankara'da Türkiye ile Yunanistan Arasında İçten Anlaşma Yasası[103], 17 Ekim 1933 tarihinde Ankara'da Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaştırma Andlaşması[104], 27 Kasım 1933 tarihinde Belgrad'da Türkiye - Yugoslavya Dostluk, Saldırmazlık, Yargısal Çözüm, Hakemlik ve Uzlaştırma Andlaşması imzalandı.[105]
Montrö Boğazlar Sözleşmesi [değiştir]
Lozan Konferansı'nda Türkiye ve İtilaf Devletleri arasında Boğazlar rejimiyle ilgili Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştı. 1923 yılında imzalanan anlaşmanın tarafları İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya, Sovyetler Birliği ve Türkiye’dir. Bu sözleşme sayesinde savaş ve barış zamanında ticaret ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi serbest olacaktı.[106]İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaşmasıyla birlikte Avrupa'da birçok siyasi değişiklik oldu. Boğazların herhangi bir saldırıya karşı korunmasını üstlenen devletlerden İtalya, Habeşistan'a saldırdı. Japonya ise kendi isteğiyle Milletler Cemiyeti’nden ayrıldı. Dünya barışının korunması için toplanan konferanslar neticesiz kalmış,tüm devletler silahlanmaya başlamıştı.[106]
Siyasi ortamın bozulduğunu gören Atatürk, Boğazlar meselesini kesin olarak çözmeye karar verdi. Türk Hükümeti, Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Lozan Antlaşması'ndaki Boğazlara ait hükümlerin değiştirilmesini talep etti. Bunun üzerine İsviçre'nin Montreux şehrinde bir konferans toplanmış ve 20 Temmuz 1936'da Türkiye, İngiltere, Fransa, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Japonya ve Sovyetler Birliği arasında Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır. Konferansa katılmamış olan İtalya daha sonra 2 Mayıs 1938'de Boğazlar Sözleşmesi'ne katılmıştır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin ana maddeleri şunlardır:[106]
- Boğazlar kayıtsız şartsız Türk hakimiyetine bırakılacak, tahkimat yapmak hakkı tanınacaktır.[106]
- Barış zamanında her devletin ticaret gemileri serbestçe geçebilecek, ancak savaşta ve barışta asker ve sivil hava kuvvetlerinin geçmesine izin verilmeyecektir.[106]
- Savaş zamanında eğer Türkiye tarafsız kalmışsa ticaret gemileri geçebilecektir.[106]
- Barış zamanında denizaltı gemileri müstesna olmak şartıyla savaş gemileri on beş gün evvel Türkiye Hükümeti'ne haber verecek, gidecekleri yer, isim, tip ve adetleri bildirilecek ve uçak kullanmamak şartıyla Boğazlardan geçebileceklerdir.[106]
- Eğer Türkiye savaşa girmişse yalnız tarafsız devletlere mensup ticaret gemileri, düşmana hiçbir surette yardımda bulunmamak şartıyla gündüzün serbestçe geçebileceklerdir.[106]
Sadabat Paktı [değiştir]
- Ana madde: Sadabat Paktı
Hatay Sorunu [değiştir]
Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İskenderun Sancağı, Suriye’den Anadolu’ya ilerleyen Fransızlarca işgal edilmiştir. Böylece, birçok yerde olduğu gibi, Hatay’da da bir Millî Mücadele cephesi oluşmuştur.[108]Lozan Antlaşması’nda ise Suriye ile Türkiye arasında çizilen sınıra göre Hatay, Türk sınırları dışında kalmıştır.[110]
1936 yılında Suriye’ye bağımsızlık veren ve Suriye ile Fransa arasında ittifak kuran anlaşmada İskenderun Sancağı hakkında hiçbir hüküm yer almıyordu. Fransa, Suriye’den çekilirken, sancak üzerindeki yetkilerini Suriye’ye terk etmekteydi. Türk Hükümeti durumu kabul etmedi. Cenevre’deki Milletler Cemiyeti toplantısında Fransa ile yapılan görüşmeler netice vermeyince 9 Ekim 1936’da Fransa’ya resmî bir nota vererek, Suriye’ye yapıldığı gibi İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini istedi.[111] Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında: “... Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk olan, İskenderun — Antakya ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur. Bu işin hakikatini bilenler ve hakkı sevenler, alâkamızın şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve tabii görürler” diyordu.[112] Fransız büyükelçisi ile olan bir konuşmasında ise: “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz” demiştir.[113] 27 Ocak 1937’de Cenevre’de toplanan Milletler Cemiyeti, Hatay’ın bağımsızlığını kabul etmiş ve bir seçimle nüfus çoğunluğunun tespit edilmesine karar vermiştir.[114] Atatürk’ün Hatay’ı silâh zoruyla alabileceğini düşünen Fransızlar askerî bir anlaşma yapmayı istediler; bu anlaşma yapıldı. Anlaşma ile Hatay’da tarafsız bir seçim kabul edilerek, bunun için de bir kısım asker gücünün Hatay’a girmesine karar verildi. Kurmay Albay, Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri, Hatay’a girdi. 13 Ağustos’ta seçimler yapıldı ve Meclis çoğunluğunu Türkler kazandı. Böylece bağımsız Hatay Cumhuriyeti 12 Eylül 1938’de kuruldu. Bu Cumhuriyet ise, 30 Haziran 1939’da Türkiye’ye katılma kararını aldı.[115]
Özel Hayatı [değiştir]
Doğum tarihi [değiştir]
Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin Atatürk'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk'ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü için Atatürk'ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir. Tevfik Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. Atatürk bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir. Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881 yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Atatürk'ün doğum tarihini Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir. Ancak Gregoryen 13 Mart 1881, Rumi 1 Mart 1297'ye denktir, Atatürk'ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[116]
Atatürk'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Atatürk'ün doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır. Atatürk'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk geliyor olabilir. Atatürk'ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[116]
Nüfus Cüzdanı [değiştir]
27 Mart 1923 tarihinde Ankara Nüfus Müdürlüğünce verilen nüfus cüzdanına göre, Boy: Orta, Saç: Sarı, Kaş: Sarı, Göz: Mavi, Burun: Adeta, Ağız: Adeta, Bıyık: Sarı, kesik, Sakal: Tıraş, Çene: Uzunca, Çehre: Uzunca, Renk: Beyaz, Alamet-i farika-i tabiiye: Tam, İsim ve şöhreti: Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Tarih ve mahall-i veladeti: Selanik, 1296, Pederinin ismiyle mahall-i ikameti: Tüccardan müteveffa Ali Rıza Efendi, Validesinin ismiyle mahall-i ikameti: Müteveffiye Zübeyde Hanımefendi, Sanat ve sıfat ve hizmet ve intihab selahiyeti: TBMM Reisi ve Başkumandan, Müteehhil ve zevcesi müteaddid olup olmadığı: Bir zevcesi vardır, Derecat ve sunuf-ı askeriyesi: Müşir, İkametgâh ise Hacı Bayram Mahallesi 161/1 idi.[118]Yeni alfabenin kabulünden sonra yenilenmiş nüfus cüzdanlarından "993.814-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı: Kemal, soyadı Atatürk, "993.815-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı Kamâl, soyadı Atatürk, Meslek ve İçtimai vaziyeti: Reisicumhur, Medeni hali: Evli değildir, nüfus kütüğüne yazılı olduğu yeri ise Ankara Vilâyeti Çankaya Mahallesi Hane No. 139, Cilt: No. 56 ve Sahile No. 49 olarak yazılmıştır.
Doğum yeri [değiştir]
Ancak Atatürk'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın torunu Ferhat Babür'ün aktardığına göre Atatürk'ün doğduğu ev olarak bilinen yandaki resimde gösterilen evdeki Selanik Konsolosluğu binası, Atatürk'ün doğduğu ev değildir. O ev, Zübeyde Hanım'ın ikinci kocası, yani Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in evidir.[121]
İsmi [değiştir]
Mustafa'ya neden "Kemal" isminin verildiğine yönelik çeşitli iddialar vardır. Afet İnan, bu ismi ona matematik öğretmeni Üsküplü Mustafa Efendi'nin "Kemal" adının anlamında olduğu gibi onun "mükemmel ve olgun" olduğunu göstermek için verdiğini söylemiştir.[122] Ali Fuat Cebesoy ise bu adı matematik öğretmeninin onu kendisinden ayırt etmek için koyduğunu belirtir.[123] Atatürk'ün bir biyografisini yazmış olan yazar Andrew Mango ise Mustafa'nın bu adı Namık Kemal'in adında "Kemal" bulunduğu için kendisi koyduğunu iddia etmektedir.[124]1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal veya sadece Gazi unvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı kanun ile kendisine "Türklerin Atası" anlamına gelen Atatürk ismi verilmiştir.[125] Yine aynı kanuna göre "Atatürk" soyadı veya öz adı başka kimse tarafından alınamaz, kullanılamaz.[126]
Atatürk, "Kemal" ismini 1935'te "Kamâl" olarak değiştirdi.[127] "Kamâl" adının Osmanlıcada "büyük kale" anlamına geldiği iddia edilmektedir.[128]
İlgileri [değiştir]
Afet İnan; öğretmeni olan İsviçreli antropolog Profesör Eugène Pittard'ın, kendisine doktora tezi olarak verdiği "Türk Milleti’nin Özellikleri" konusunda Atatürk'ten yardım istedi. Atatürk; Afet İnan'ın önce kendi görüşlerini yazmasını ve fikirlerini daha sonra belirteceğini söyledi. Afet İnan'ın uzun çalışmasına karşılık, Atatürk kurşun kalemle, iki küçük not kâğıdı üzerine kendi tanımını yaptı.[119]
Şahsi ilişkileri [değiştir]
Makbule Atadan ve Salih Bozok'a göre, küçük Mustafa 12 yaşındayken Binbaşı Rüknettin'in 8 yaşındaki kızı Müjgân'a âşık olmuştur. Makbule Atadan'a göre ikinci aşkı Hatice olmuş ve Hatice'nin annesi müdahale ederek ilişkisini kesmiştir. Ardından Selanik Askeri komutanı Şevki Paşa'nın 12 yaşındaki kızı Emine (Emine Arık)'ye matematik dersi verirken âşık olmuştur. Bunun dışında Selanik'teyken Rum asıllı tüccar Eftim Karinte'nin kızı Eleni Kriyas'a âşık olduğu söylendiyse de kanıtlanmamıştır.
Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binası'nda ve eski Çankaya Köşkü'nde Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi Ragıp Bey'in yeğeni Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[131] Fikriye hanımı Almanya'ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahati sırasında çift kavga etti ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telgraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra yaverleri Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti.[132][133] Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.[134]
Atatürk'ün manevi evlatları Abdurrahim Tuncak, Afife, Zehra, Rukiye Erkin, Nebile İrdelp, Sabiha Gökçen, Afet İnan, Sığırtmaç Mustafa ve Ülkü Adatepe'dir.[135]
1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16. Kolordu Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi. Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule'nin yanına gönderildi.[136][137] Zehra Aylin veya Zehra Mehmet; (Amasyalı Mehmet'in kızı), 1936 yılında Londra'dan ekspres treniyle Paris'e yolculuk ederken Amiens yakınlarında trenden düşerek hayatını kaybetti. Sabiha Gökçen ise ilk Türk kadın pilot[138] ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu[139] oldu.
Ölümü [değiştir]
Ayrıca bakınız: Atatürk'ün son günleri ve ölümü
Hatırası [değiştir]
Türkiye'nin her şehrinde Atatürk heykelleri dikilmiştir.İtalyan heykeltraş Pietro Canonica tarafından İstanbul'da Taksim Meydanı'nda yapılmış olan Cumhuriyet Anıtı
Türkiye'nin her il ve ilçe merkezinde Atatürk anıtları ve resmi kurumlarının girişinde Atatürk heykeli, büstü veya maskı vardır. Bunun yanı sıra bütün resmi makam odalarında ve birçok resmi çalışma ofisinde Atatürk büstü, maskı, resimleri, takvimleri, kalemlikleri vb. süs eşyaları vardır. Ayrıca Türkiye'de Atatürk rozeti, kıravat iğnesi, yüzüğü vb. Atatürk temalı süs eşyası taşıyan birçok vatandaş görmek mümkündür.
Türkiye'deki bütün resmi ve özel okullarda bir Atatürk köşesi bulunmak zorundadır. Ayrıca ilköğretim ve lise kitaplarının başında ve her sınıfta da Atatürk resmi bulunmalıdır. Bunun yanı sıra örgün eğitimin bütün aşamasında Atatürk sevgisi ve inkılapları ayrı bir ders olarak ya da bazı derslerin bir bölümü olarak işlenir.
19 Mayıs tarihi Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye'nin yurdışı temsilciliklerinde Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı olarak her yıl kutlanan bir millî bayramdır.
Atatürk'ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım tarihinde ölüm saati olan sabah 9:05'de Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'nin yurdışı temsilciliklerinde bir dakika boyunca halkın büyük bölümü saygı duruşunda bulunur, araçlar durur ve kesintisiz korna çalarlar.
Artvin yöresine ait bir halk oyunu olan ve eskiden "Artvin Barı" olarak bilinen Atabarı da 1936 yılında Atatürk'ün karşısında oynanan bu oyunu Atatürk'ün çok beğenmesi üzerine Atabarı olarak adlandırılmıştır.[141][142][143]
Ayrıca Dünya'nın farklı ülkelerinde de Mustafa Kemal Atatürk anısına anıtları dikilmiştir. Avusturalya Canberra'da, Romanya Bükreş'te, Küba Havana'da ve Şili'nin başkenti Santiago'da bu anıtlar görülebilmektedir.
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun [değiştir]
Bu kanunun internet ortamında takibini yapmak için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı altında İnternet Bilgi İhbar Merkezi görevlendirilmiştir.[145]
Bu kanun çerçevesinde 2007 yılında YouTube, Geocities ve bir çok blog sitesine Türkiye'den erişim engellenmiştir. 2010 yılının Kasım ayında bir Alman şirketinin YouTube'daki sözkonusu videolarda kendisine ait bazı telif haklarının ihlal edildiğini iddia etmesi üzerine, Google şirketi Youtube'dan bu videoları kaldırmıştır. Bunun üzerine ilgili Türk mahkemesi de erişim engelini kaldırmıştır. Ancak kısa bir süre sonra şirketin iddialarının asılsız çıkması üzerine sözkonusu videolar Youtube'da tekrar yayınlanmaya başlanmış ancak Mahkeme yeniden erişim engeli kararı almamıştır.[146]
2010 yılında Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü 5816 nolu Atatürk'ü Koruma Kanununun Avrupa Birliğinin temel standartlarından biri olan basında ifade özgürlüğüne ters olduğunu iddia etmiştir.[147]
Türk Lirası [değiştir]
Cumhuriyet dönemindeki ilk kağıt paralar 1927'de İngiltere'de basılmıştır. Bu yılda basılan 1, 5 ve 10 lirada Atatürk'ün resmi filigranda gözükmekteydi. Diğer paralarda ise Atatürk hem filigranda hem de resim olarak gözükmektedir. 1937'de tedavüle giren ilk Latin harfli paraların hepsinde ise Atatürk resimleri bulunmaktaydı.[148]Ancak İsmet İnönü ilk kez cumhurbaşkanı seçildiğinde paralardan Atatürk resimleri çıkarılmış yerine İnönü'nün resimleri konmuştur. 1951 yılında çıkarılan bir kanunla yaşayan kişilerin paraya resimlerinin basılması durdurulmuş ve takrar bütün Türk paralarının önyüzüne Atatürk resmi basılmaya başlanmıştır.[149]
Bunun yanı sıra Cumhuriyet altınlarının ön yüzünde Atatürk kabartması bulunur.
Konusu olduğu diziler, filmler, belgeseller ve reklamlar [değiştir]
- Sarı Zeybek: Can Dündar tarafından 1993'te çekilen belgesel, Atatürk'ün hayatının son 300 gününü,hastalığının öyküsünü anlatmaktadır.[150]
- Kurtuluş: Kurtuluş Savaşı'nı konu alan ve Atatürk'ü Rutkay Aziz'in canlandırdığı, 1994 yılında çekilen televizyon dizisidir. Dizinin yönetmenliğini Ziya Öztan yapmış, metinlerini Turgut Özakman yazmıştır. II. İnönü Muharebesi'nin sonundan Mudanya Mütarekesi'ne kadar uzanan yaklaşık 1.5 yıllık bir dönemi anlatmaktadır. Çekimleri 2 yıl süren yaklaşık 300 aktör ve 400 bin figüranın rol aldığı 6 bölümlük dizinin toplam maliyeti 37.6 milyar TL olmuştur.[151]
- Cumhuriyet: Cumhuriyet dönemini konu alan ve Atatürk'ü Rutkay Aziz'in canlandırdığı, 1998 yılında gösterime giren filmdir. Yönetmenliğini Ziya Öztan, senaristliğini ise Turgut Özakman yapmıştır.[152]
- Mustafa: Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 70. yıldönümü için hazırlanan, Can Dündar'ın yazıp yönettiği ve müziklerini Goran Bregovic'in bestelediği filmdir.[153]
- Dersimiz: Atatürk: İlkokul 5. sınıftaki bir grup çocuğun Atatürk'le ilgili ödevlerini yaparken çocuklardan birinin tarihçi dedesinin anlattıkları ve tarihin gerçekçi canlandırmalarını konu alan bir filmdir. 2009 yılında çekilen filmde Atatürk'ü Halit Ergenç canlandırmaktadır. Filmin senaryosu Turgut Özakman'a aittir.[154]
- Veda: Senaryosunu yazan,yönetmenliğini yapan ve müzikleri oluşturan Zülfü Livaneli'dir.Filmde Atatürk'ü Fikret Kağan Olcay(6-7 yaş), Bartunç Akbaba(14-17 yaş), Sinan Tuzcu (20-40 yaş) ve Burhan Güven(-57 yaş) canlandırmaktadır.[155] Film 2010 yılında gösterime girmiştir.[156]
- Atatürklü İş Bankası reklamı:, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün canlandırıldığı reklam.10 Kasım 2007'de Atatürk'ün 69. ölüm yıldönümünde genel olarak yayımlanmıştır. Reklamda Atatürk rolünü Haluk Bilginer oynamıştır.[157]
Eserleri [değiştir]
- Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
- Takımın Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1908)
- Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1910)[158]
- Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)
- Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912)
- Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)
- Nutuk (1927)
- Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan ile hazırladı) (1930)[159]
- Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)
- Atatürk'ün Türk Gençliğine Hitabesi
- Atatürk'ün Onuncu Yıl Nutku (Dinle)
- Atatürk'ün Bursa Nutku
- Balıkesir Hutbesi
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
https://ayhanmansuroglu.blogspot.com/search/label/YARI%C5%9EMA%20G%C3%96RSELLER%C4%B0?m=1
8.9 ve 10.MUTFAK GÜNLERİ RESİMLER VE DİPNOT
Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Sn.Yalçın MANAV 'dan Ödüllerimi alırken. Sevgili Ziyaretçi; BU BAŞARILAR SADECE ...
 
- 
SALMONELLA Görsel alıntıdır Sıklıkla yaşadığımız gıda zehirlenmelerinin önemli bir kısmının sebebinin Salmonella olduğunun farkınd...
- 
1881 Atatürk'ün Selânik'te doğumu. 1886 Atatürk'ün ilk öğrenimine başlaması (Kısa bir süre mahalle mektebine devam etm...
- 
Mustafa Kemal Atatürk Vikipedi, özgür ansiklopedi Atla: kullan , ara "Atatürk" buraya yönlendirilmekted...
- 
" LOKMACI BABA " DAN, İZMİR LOKMA TATLISI TARİFİ İZMİR LOKMA TATLISI MALZEMELER 1 kg.un,1 paket yaş maya, 1 çorba kaşığı toz şeke...
- 
Balla başlayıp, tavuk, süt ve et ürünleriyle devam eden gıda teröristleri, şimdi de yumurtaya dadandı. Yumurtada ölümcül virüs bulundu…...
 
