29.12.21

KABAK TATLISI

 FIRINLANMIŞ KABAK TATLISI

≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈=







2 KG. Temizlenmiş BAL KABAĞI

2 KG.                 TOZ ŞEKER

2,5KG.                SU

1ÇAY KAŞIĞI   LIMON SUYU




Toz Şeker,su ve Limon suyu orta boy tencerede kaynadıkan sonra kabak ilave  edilerek yumuşayıncaya kadar kısık ateşte kaynatılır.

Akebinden bir tepsiye alınarak  kabak 180• ısıtılmış  fırında  25 dakika pişirilerek soğumaya bırakılır.

Kaymak,ceviz veya tahin ile servis edilebilir.....


Afiyet olsun. 

AYHAN MANSUROĞLU 




FIRINDAKI TATLIMIZ SURUBUNU ÇEKTİKTEN SONRA SOĞUMAYA BIRAKINIZ. 

ŞURUP KIVAMI, BOZA KIVAMIDIR.
DAGA KOYU OLURSA ŞURUP SERTLEŞME YAPABİLİR  SERTLESIRSE HAFIF SU ILE FIRINLANARAK KIVAMA SOKULUR..

18.ISTANBUL MUTFAK GÜNLERİ I


Elif Sümer isimli yarışmacı meslektaşımız bu eseri covid süresince Saglik personelinin yorgun düştüğü çalışmalarına yer vermiş. 

Güzel düşünülmüş Tam bir şaheser.. Teşekkürler





18. İstanbul gastronomi fuarı ( Mutfak Günleri)

25 Aralık 2021 günü sona erdi.  Kısmen resimleri sizlerle paylaşıyorum.

Birçok arkadaşımız ödüllendirildi. 

Tüm yarışmacılara Hayatta başarılar diliyorum..










































20.9.21

18.İSTANBUL ULUSLARASI MUTFAK GÜNLERİ

 












22-25 Aralık 2021 tarihleri arasında TÜRKİYE AŞÇILAR VE ŞEFLER FEDERASYONU tarafından 18.si organize edilecek olan Uluslararası İSTANBUL Mutfak Günleri, AVRASYA FUAR MERKEZİNDE yapılacaktır. Türkiye’nin en büyük gastronomi yarışması ve festivali olan organizasyon 17 yıldır yapılıyor. Dünyanın gastronomi alanında önde gelen ülkelerinin federasyonları ve dernekleri ile gerçekleşecek organizasyona bu yıl da geçmiş yıllarda ki gibi yoğun ilgi bekleniyor. Türk mutfağının dünya mutfağı ile entegrasyonunda büyük adımlar atılmasını sağlayan festival, dünya lezzetlerini İSTANBUL’a taşıyacak. Geçmişte yapılan başarılı organizasyonlarla Dünya Aşçılar Birliği (WACS) tarafından “Kıtalar Arası (Continental)” unvanı alan İSTANBUL Mutfak Günleri, ülkemizin genç şeflerine uluslararası düzeyde yarışma imkânı sağlıyor.



Hem yarışan hem de ülkemizi gezebilme imkânı bulan dünyanın usta şefleri, birbirinden renkli organizasyonlarla ağırlanmaktadır. Turizm açısından da ülkemize büyük değerler kazandıran Uluslararası İstanbul Mutfak Günleri, Türkiye ve dünya gastronomi kültürüne yeni şefler kazandırırken Türk mutfağının dünyada daha çok tanınması için köprü görevi üstlenmektedir.

70’in üzerinde kategoride yarışacak olan Türk ve dünya şefleri, madalya alabilmek için kıyasıya mücadele edeceklerdir. Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu’nun yıllardır yaptığı bu büyük organizasyonla gastronomi turizmine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu, Türkiye’de eğitim noktasında yeni açılan okullar ve benzeri sertifikasyon programlarıyla aşçılarımızı ve şefleri dünya standartlarında yetişmeleri için üniversitelerle yapmış olduğu işbirliği sayesinde sektördeki önemli bir eksiği tamamlamaktadır.

Dünyaya açılma noktasında büyüyen ve Türkiye’de yer alan ulusal ve uluslararası gastronomi markaları açısından büyük bir tanıtım noktası oluşturan Uluslararası İstanbul Mutfak Günleri, festival alanı içinde özel açılarla markalara kendilerini tanıtma ve bilinirliklerini artırma imkânı sunmaktadır.


ADRES :Dr.Mimar KADİR TOPBAŞ GÖSTERİ MERKEZİ
Yenikapı etkinlik alanı
Kennedy cad.No.11/1
Aksaray/İSTANBUL 
(ESKİ YENİKAPI BALIK  HALİ YANI)

 https://www.istanbulgastronomyfestival.com/tr/default.aspx

Dr. Mimar Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi
Yenikapı Etkinlik Alanı, Kennedy Cd. No: 11/1, 34096 Aksaray, Fatih, İstanbul

Tel: +90 (212) 587 38 45



22.8.21

Felaket” mi, “ektiğimizi biçmek” mi?

 

ALINTI.https://www.bugday.org/blog/



Felaket” mi, “ektiğimizi biçmek” mi?

Yayınlanma Tarihi: 3 Ağustos 2021
“Felaket” mi, “ektiğimizi biçmek” mi?

Ege ve Akdeniz’de yaşanan orman yangınlarının, Rize’de, Artvin’de, Van’da selin aldığı canlar; Tuz Gölü’nde susuzluktan ölen flamingolar; Marmara Denizi’nde koca bir ekosistemi tehdit eden müsilaj; Gediz’i, Ergene’yi yok oluşla karşı karşıya bırakan kirlilik…

Yürütülen hatalı politikalar ve tüketime dayalı yaşam biçimi, tarımdan enerji, su ve atık yönetimine kadar yaygın yaşam alışkanlıklarını ve politikaları sorgulamamıza neden oluyor. Oysa bu sorgulamaları yapmak için sellerin can almasını, müsilajın su yüzüne çıkmasını, flamingoların ölmesini, orman alanlarımızın yok olmasını, sağlığımızı kaybetmeyi bekleyemeyiz.


Felaketler bize ne anlatıyor?

Hemen her gün yeni bir felaketin eklendiği bu tablo bizlere, Buğday Derneği olarak yıllardır yaygınlaşması için çabaladığımız küresel ekolojik dönüşümün gerçekleşmesi için zamanımızın giderek azaldığını gösteriyor. Karar alıcılar ve bireyler olarak, doğanın uyarılarını anlama ve eyleme geçme konusunda daha hızlı ve etkin davranmamız gerek.

İklim, su ve gıda krizlerine zemin hazırlayan kararları alan politikacılar, yerel yönetimler ve sanayi kuruluşları ile birlikte, tüketim/tükenim ekonomisinin tahrip edici izlerinin farkında olmayanlara çağrıda bulunuyoruz:

Geri dönüşü olmayan noktaya gelmeden önce, ekolojik dönüşümün gerçekleşmesi için adımlar atmalıyız.

İnsanı merkeze alan dünya görüşü ile artık bir arpa boyu bile yol alamayacağımız açık. Yaşadığımız krizler ve art arda yaşanan felaketler, insan türünün sadece “almak” üzerine kurduğu, tüketim odaklı yaşamının ve buna hizmet eden ekonomik sistemin sürdürülemez olduğunun bir kanıtı.

Gıdamızın üçte biri tarladan sofraya gidene kadar heba oluyor; tarımda kullanılan gübre ve pestisitler (zehirli kimyasallar) içilebilir temiz suları ve toprağı kirletiliyor; kömürlü termik santraller canlıları hasta ediyor, iklim krizini derinleştiriyor, tarımsal alanları verimsizleştiriyor; obez yapılaşma doğal varlıkları tehdit ediyor; kullanılıp çevreye atılan poşet ve plastikler binlerce deniz canlısını öldürüyor…

Orman yangınlarından sel felaketlerine, kum fırtınalarından müsilaja, kapımızdaki su kıtlığından flamingo ölümlerine, böcek istilalarından salgınlara kadar bütün krizler aynı yöne işaret ediyor: Değişmemiz gerekiyor.

Tüm bu krizlerin çözümü, “sürdürülebilirlik” kılıfı altında, asıl öznenin kalkınma olduğu bir amaç yerine, “yaşamın bir bütün olarak sürdürülebilirliğini” amaç edinmekten ve bu yönde dönüşüm için adım atmaktan geçiyor. Önce bakış açımızı, sonra seçimlerimizi ve politikalarımızı değiştirmeliyiz. Ekosistemin bize hizmet ettiğini zanneden insan merkezli anlayışı terk etmeli, ekosistemin bütün unsurlarının birbiriyle işbirliği yaptığı ve dolayısıyla insanın da bu işbirliğinin ve hizmetin bir parçası olduğu anlayışıyla hareket etmeliyiz.

Hepimiz aynı gemideyiz.

Gerçek zenginliğimiz, sahip olduğumuz nesneler ve mekânların sayısı değil, yaşamın her alanında var olan (diller, kültürler, gelenekler, tohumlar vb.) çeşitlilik. Yaşamın sürdürülebilirliği ancak bu çeşitlilik ile mümkün.

Bireylerden topluluklara, şirketlerden yerel yönetimlere ve politika yapıcılara kadar hepimiz, gezegendeki krizden sorumluyuz. Tahrip ettiğimiz gezegeni onarmanın yollarını bir an önce öğrenmemiz gerek.

Her seferinde doğa karşısındaki güçsüzlüğümüzü anlamak ve başka felaketleri izleyerek sadece endişe duymak yerine harekete geçmeli, tüm canlıların yaşamını savunmak için gereken adımları atmalıyız.

Günlük alışkanlıklarımızı, yaşam tarzımızı, stratejilerimizi, politikalarımızı dönüştürerek, milyonlarca türle birlikte yuvamız olan dünya gezegenini hep birlikte onararak, hepimiz için yaşanabilir bir yer haline getirmeliyiz.

Doğayla uyumlu yaşamın izlerini takip ederek, yerelden başlayıp küresele uzanacak dönüşümü hep birlikte inşa edelim. Hemen şimdi!

ALINTI. 


https://www.bugday.org/blog/





Sorularnıtlar, tercihlerimizi, tercihlerimiz dimizi belirliyor.
“Türeti

7.6.21

NBŞ NİŞASTA BAZLI ŞEKER

  ALINTIDIR:TÜRK BÖBREK VAKFI 


YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU (NİŞASTA BAZLI ŞEKER)

Prof. Dr. İlhan Satman

İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi,

İç Hast. AD, Endokrinoloji ve Metabolizma Hast. BD

Mısır nişastasının yapısındaki glukozun bir kısmının, glukoz izomeraz enzimi ile fruktoza dönüştürülmesi sonucu oluşan YFMŞ, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde Glukoz-Fruktoz ya da Izoglukoz, Türkiye’de ise daha ziyade NişastŞeker (NBŞ) olarak adlandırılmaktadır.

YFMŞ, mısırın dünya genelinde yoğun olarak üretilmesi, hükümetlerin sübvansiyonu ile fiyatının stabil ve ucuz olması, ayrıca granüle (kristal) şekere göre yaklaşık 2.5 kat daha tatlı olması ve gıdalara katıldığı zaman daha çabuk erimesi, ek olarak taşınmasının daha kolay olması gibi nedenlerle yaygın olarak kullanılan bir tadlandırıcıdır. NBŞ (YFMŞ) mısırdan başka, buğday ve patatesten de üretilebilmektedir.

YFMŞ’nin %76’sı karbonhidrat, %24’ü ise sudan oluşmakta ve 100 gramı 281 kcal enerji sağlamaktadır. YFMŞ’deki fruktoz içeriği genellikle %55 veya %42 ya da %90 olacak şekilde üretilmektedir. YFMŞ-55 alkolsüz içeceklerde; YFMŞ-42 alkollü içkiler, işlenmiş gıdalar, mısır gevreği ve fırınlanmış gıdalarda; YFMŞ-90 ise genelde YFMŞ-42 ile karıştırılmak suretiyle YFMŞ-55 üretilmesinde kullanılmaktadır. YFMŞ’den ayrıca bal kıvamının artırılmasında illegal olarak yararlanılmaktadır.

YFMŞ; alkollü, gazlı, kolalı içeceklerde, tat verici olarak meyve suyu sanayiinde, tadı artırma ve fermante edilebilen özelliği ile de çikolata, şekerleme, tatlı, bisküvi ve unlu mamüllerin üretiminde kullanılmaktadır. Ayrıca raf ömrünü uzatma ve nem dengesini koruma amacıyla da kullanılan YFMŞ, süt ürünleri (özellikle yoğurt), ketçap, mayonez, tonik, buzlu çay ve hazır çorba gibi işlenmiş gıdalarda ve meyve sebze ürünlerinin salamurasında da yer almaktadır.

YFMŞ ile ilgili sağlık endişeleri

Fruktoz ve glukoz, basit şekerde (sukroz) eşit miktarlarda bulunmaktadır. Fakat YFMŞ daha fazla miktarda fruktoz içermektedir. Fruktoz doğal gıdalarda da bulunur. Buna karşılık üzüm, elma ve böğürtlende %5-10 kadar fruktoz bulunur. Pekmez ve çeşitli kuru meyvelerde fruktoz oranı %10’dan azdır. Et, süt ve sebzelerde ise fruktoz bulunmaz.

Bilimsel çalışmalara göre glukoz, vücudun tüm hücrelerinde kullanılırken fruktoz sadece karaciğer için gerekli olup günde 15 gram tüketilmesi yeterli olmaktadır. Artan kanıtlar, vücudun fruktozu glukozdan farklı şekilde metabolize ettiğini ortaya çıkartmıştır. Fruktoz metabolizması birincil olarak karaciğerde, insülinden bağımsız olarak

gerçekleşmekte ve çabucak yağa dönüşmektedir. Fruktozun fazlası, ürik asit düzeyini yükseltir, obeziteye, alkol-dışı karaciğer yağlanmasına, hipertansiyona, kan yağlarının yükselmesine, metabolik sendroma ve tip 2 diyabete yol açar. Hatta pankreas kanseri, siroz, karaciğer kanseri, safra kesesi iltihabı, pankreas iltihabı, koroner kalp hastalığı, diş çürümesi, depresyon, gut, böbrek yetersizliği, migren ve varis gibi hastalıklara zemin hazırlar.Tadını fruktozdan alan yiyecek ve içeceklerin doyma hissini geciktirmek suretiyle o gıdanın daha çok tüketilmesine neden oldukları, ayrıca bir sonraki öğün için acıkma hissinin öne çekilmesine sebep oldukları öner sürülmüştür. Ek olarak fruktozun bellndeki besinlerle ilişkili haz nöronlarını güçlü bir şekilde uyararak bağımlılık yaptığı ve bunun da daha çok fruktoz tüketimi ile sonuçlanan bir “kısır döngü” haline dönüştüğü bilinmektedir. Dolayısıyla fruktoz tüketimi ile obezite ve tip 2 diyabet gelişimi arasında önemli bir ilişki olduğu; fruktozun, etanol gibi davranarak karaciğer üzerinde kronik toksik etkiye sahip olduğu, bu sebeple fruktozun doza bağımlı olarak bir tür “kronik hepatotoksin” olarak kabul edilmesi gerektiği ve fruktoz tüketimini azaltmak için çok yönlü çabalara ihtiyaç olduğu üzerinde durulmaktadır (Frank B, et al. Sugar-sweetened beverages and risk of obesity and type 2 diabetes: Epidemiologic evidence. Physiol Behav 2010;100(1):47–54. doi: 10.1016/j.physbeh.2010.01.036).

Glukoz alımı, leptin salınımını artıran insülin salınımını etkilediği için doyum hissine katkıda bulunmaktadır. Fruktoz ise insülin salınımını etkilememektedir.

Nature dergisinde yeni yayınlanan bir araştırmada fruktozun kalb kası hücerelerinin büyümesinde rolü olan ketoheksokinaz (KHK-C) enzimini aktif hale getirdiği anlaşılmıştır. KHK-C’un fruktoza affinitesi yüksektir. KHK-C glukoliz üzerine etkilidir. Sonuç olarak bu çalışma, fruktoz tüketiminin kalp yetersizliği ile ilişkili olabileceğini ortaya koymuştur. Araştırıcılar fruktoz içeren işlenmiş gıdaların kalp yetersizliğini artırabileceğini, buna karşılık doğal fruktoz içeren meyve tüketiminin (meyveler posa, vitamin ve eser elementleri de içerdiği için zararlı olmadığını bildirmişlerdir(Mirtschink P, et al. HIF-driven SF3B1 induces KHK-C to enforce fructolysis and heart disease. Nature 2015;522(7557):444-9. doi: 10.1038/nature14508. Epub 2015 Jun 17).

Ancak az sayıdaki bu çalışmalara rağmen uzun süreli prospektif epidemiyolojik çalışmalarda YFMŞ tüketimi ile metabolik hastalıklar arasında doğrudan kanıta dayalı bir neden-sonuç ilişkisi ortaya konulamamıştır. Araştırmacılar, “besin etiketlerinde endüstri açıklamalarındaki eksiklikler nedeniyle yiyecek ve içeceklerdeki gerçek YFMŞ miktarının belirlenmesinde güçlük olduğunu, bu sebeple kanıt ilişkisinin kurulamadığını belirtmektedilerr.

Çünkü fruktoz içeren birçok ürün üretim sırasında eser miktarda civa ile kontamine olmaktadır. Civa kuvvetli bir nörolojik toksindir. ABD’de yapılan bir araştırmada incelenen 20 YFMŞ ürününün 9’unda 0.065-0.570 μg/g YFMŞ oranında civa saptanmıştır. Ortalama bir insanın günde yaklaşık olarak 50 g YFMŞ tükettiği düşünülürse vücuda önemli miktarda civa girdiği görülmekte ve bu durum özellikle çocuklarda tehlikeli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

Sonuç

Halk sağlığı otoriteleri, son 30-40 yıldır çay şekeri yerine YFMŞ kullanılmasının, obezite ve obezite ile ilgili hastalıkların bir salgın haline dönüşmesini kolaylaştırdığını; ayrıca obezite, hipertansiyon, diyabet, karaciğer yağlanması, depresyon ve böbrek yetersizliği olan hastaların kanlarında ürik asit seviyelerinin yüksek olduğuna işaret ederek gıda maddelerinde yoğun miktarda YFMŞ kullanımasının önüne geçilmesi grektiğini belirtmektedir.

Onkoloji otoriteleri, ülkemizde son yıllarda genel olarak artan kanser vakaları ve özellikle pankreas kanserinin (bilinen veya farkında olmadan kullandığımız) gıdalar dolayısıyle maruz kaldığımız YFMŞ arasında ilişki kurmakta ve ülkemizdeki YFMŞ kotasının indirilmesi gerektiğini söylemektedirler.

7 Ocak 2016 tarihinde ABD Tarım Bakanlığı (USDA) tarafından kamuoyuna açıklanan 2015-2020 Beslenme Rehberi’de rehberde, yapılan bilimsel araştırmaların sonuçlarına göre, bir insanın tavsiye edilen günlük ortalama kcal alımının yaklaşık 2.000 kcal olduğu belirtilerek, gıdalara eklenen şekerlerden alınan kalorinin toplam kalori alımının %10’unu, yani 200 kcal’yi geçmemesi gerektiği önerilmetedir (The 2015-2020 Dietary Guidelines for Americans. www.health.gov/dietary guidelines/2015/guidelines Erişim tarihi: 08 Mart 2016). Bu rehberde şekerden günlük 270 kcal, yani günlük kalori miktarının %13’ünü aldığı vurgulanan Amerikan vatandaşlarına, bu değeri düşürmeleri gerektiği hatırlatılmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye’de de ortalama bir Türk insanının beslenmesinde gıdalara eklenen şeker miktarının günlük kalorinin %10’unu geçmeyecek şekilde kısıtlanmasını öneriyor ve gıdalara eklenen şeker kaynaklarının açıkça belirtilmesi için yeniden düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz

logo

© Türk Böbrek Vakfı. Tüm hakları saklıdır. Gizlilik Politikası

5.6.21

Dünya Çevre Günü

 








ÜLKEM İÇİN TEMIZ ÇEVRE BAŞLICA TEMENNİMDİR 






AŞAĞIDAKİ GÖRSELLER 4.HAZİRAN. 2021
KADİKOY RIHTIMINDA TEŞHİR EDİLEN VE
I.B.B. TARAFINDAN DENİZ TEMİZLİĞİ'NDE
DUBALARA GELEN ATIKLARIN GÖRSELİ DIR..







RESİMLER: AYHAN MANSUROĞLU