sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.1.22

ŞEKERİ KULLANMAMAK ICIN 66 NEDEN






“ŞEKER UYUŞTURUCU MADDELER KADAR TEHLİKELİ!
Şeker Yerken Bir Kez Daha Düşünün!
1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği yiyecektir, kanser hücreleri şekerle beslenir.
2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatır.
3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozar.
4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve huysuzluğa sebep olur.
5. Şeker çocuklarda hiperaktivite ardından uyuşukluğa sebep olur.
6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkiler.
7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olur.
8. Şeker bakteri enfeksiyonlarına karşı savunma sistemini zayıflır.
9. Şeker böbreklere hasar verir.
10. Şeker krom eksikliğine yol açar.
11. Şeker bakır eksikliğine yol açar.
12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller.
13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açar..
14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olur.
15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olur.
16. Şeker gözleri bozar.
17. Şeker kan damarlarını daraltır.
18. Şeker Hipoglisemiye sebep olur.
19. Şeker sindirim sisteminin asidik olmasına yol açar.
20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırır.
21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırır.
22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırır.
23. Şeker alkol bağımlılığına yatkınlığa yol açar.
24. Şeker diş çürüklerini artırır.
25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunur.
26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn’s hastalığı ve ülseratif kolit riskini artırır.
27. Şeker kireçlenmeye sebep olur.
28. Şeker astıma sebep olur.
29. Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olur.
30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açar.
31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açar.
32. Şeker kalp hastalığına yol açar.
33. Şeker apendisite yol açar.
34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirir.
35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açar.
36. Şeker damarlarda varise yol açar.
37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunur.
38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunur.
39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olur.
40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur.
41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir.
42. Şeker toplam kolesterolü artırır.
43. Şeker sistolik kan basıncını artırır.
44. Şeker gıda alerjilerine sebep olur.
45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunur.
46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açar.
47. Şeker egzama oluşuma katkıda bulunur.
48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olur.
49. Şeker DNA yapısını bozar.
50. Şeker katarakta sebep olur.
51. Şeker amfizeme sebep olur.52. Şeker ateroskleroza sebep olur.
53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olur.
54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.
55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür.
56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırır.
57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açar.
58. Şeker pankreasa zarar verir.
59. Şeker kabızlığa sebep olur.
60. Şeker miyopluğa sebep olur.
61. Şeker hipertansiyona sebep olur.
62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olur.
63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır.
64. Şeker depresyona sebep olur.
65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olur.
66. Şeker Alzheimer’s hastalığı riskini artırır.
http://www.instagram.com/dusunenakil




RENKLİ  VE ALBENİLİ ŞEKERLERİ  ÇOCUKLARIMIZA YEDIRMEYELİM..

7.6.21

NBŞ NİŞASTA BAZLI ŞEKER

  ALINTIDIR:TÜRK BÖBREK VAKFI 


YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU (NİŞASTA BAZLI ŞEKER)

Prof. Dr. İlhan Satman

İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi,

İç Hast. AD, Endokrinoloji ve Metabolizma Hast. BD

Mısır nişastasının yapısındaki glukozun bir kısmının, glukoz izomeraz enzimi ile fruktoza dönüştürülmesi sonucu oluşan YFMŞ, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde Glukoz-Fruktoz ya da Izoglukoz, Türkiye’de ise daha ziyade NişastŞeker (NBŞ) olarak adlandırılmaktadır.

YFMŞ, mısırın dünya genelinde yoğun olarak üretilmesi, hükümetlerin sübvansiyonu ile fiyatının stabil ve ucuz olması, ayrıca granüle (kristal) şekere göre yaklaşık 2.5 kat daha tatlı olması ve gıdalara katıldığı zaman daha çabuk erimesi, ek olarak taşınmasının daha kolay olması gibi nedenlerle yaygın olarak kullanılan bir tadlandırıcıdır. NBŞ (YFMŞ) mısırdan başka, buğday ve patatesten de üretilebilmektedir.

YFMŞ’nin %76’sı karbonhidrat, %24’ü ise sudan oluşmakta ve 100 gramı 281 kcal enerji sağlamaktadır. YFMŞ’deki fruktoz içeriği genellikle %55 veya %42 ya da %90 olacak şekilde üretilmektedir. YFMŞ-55 alkolsüz içeceklerde; YFMŞ-42 alkollü içkiler, işlenmiş gıdalar, mısır gevreği ve fırınlanmış gıdalarda; YFMŞ-90 ise genelde YFMŞ-42 ile karıştırılmak suretiyle YFMŞ-55 üretilmesinde kullanılmaktadır. YFMŞ’den ayrıca bal kıvamının artırılmasında illegal olarak yararlanılmaktadır.

YFMŞ; alkollü, gazlı, kolalı içeceklerde, tat verici olarak meyve suyu sanayiinde, tadı artırma ve fermante edilebilen özelliği ile de çikolata, şekerleme, tatlı, bisküvi ve unlu mamüllerin üretiminde kullanılmaktadır. Ayrıca raf ömrünü uzatma ve nem dengesini koruma amacıyla da kullanılan YFMŞ, süt ürünleri (özellikle yoğurt), ketçap, mayonez, tonik, buzlu çay ve hazır çorba gibi işlenmiş gıdalarda ve meyve sebze ürünlerinin salamurasında da yer almaktadır.

YFMŞ ile ilgili sağlık endişeleri

Fruktoz ve glukoz, basit şekerde (sukroz) eşit miktarlarda bulunmaktadır. Fakat YFMŞ daha fazla miktarda fruktoz içermektedir. Fruktoz doğal gıdalarda da bulunur. Buna karşılık üzüm, elma ve böğürtlende %5-10 kadar fruktoz bulunur. Pekmez ve çeşitli kuru meyvelerde fruktoz oranı %10’dan azdır. Et, süt ve sebzelerde ise fruktoz bulunmaz.

Bilimsel çalışmalara göre glukoz, vücudun tüm hücrelerinde kullanılırken fruktoz sadece karaciğer için gerekli olup günde 15 gram tüketilmesi yeterli olmaktadır. Artan kanıtlar, vücudun fruktozu glukozdan farklı şekilde metabolize ettiğini ortaya çıkartmıştır. Fruktoz metabolizması birincil olarak karaciğerde, insülinden bağımsız olarak

gerçekleşmekte ve çabucak yağa dönüşmektedir. Fruktozun fazlası, ürik asit düzeyini yükseltir, obeziteye, alkol-dışı karaciğer yağlanmasına, hipertansiyona, kan yağlarının yükselmesine, metabolik sendroma ve tip 2 diyabete yol açar. Hatta pankreas kanseri, siroz, karaciğer kanseri, safra kesesi iltihabı, pankreas iltihabı, koroner kalp hastalığı, diş çürümesi, depresyon, gut, böbrek yetersizliği, migren ve varis gibi hastalıklara zemin hazırlar.Tadını fruktozdan alan yiyecek ve içeceklerin doyma hissini geciktirmek suretiyle o gıdanın daha çok tüketilmesine neden oldukları, ayrıca bir sonraki öğün için acıkma hissinin öne çekilmesine sebep oldukları öner sürülmüştür. Ek olarak fruktozun bellndeki besinlerle ilişkili haz nöronlarını güçlü bir şekilde uyararak bağımlılık yaptığı ve bunun da daha çok fruktoz tüketimi ile sonuçlanan bir “kısır döngü” haline dönüştüğü bilinmektedir. Dolayısıyla fruktoz tüketimi ile obezite ve tip 2 diyabet gelişimi arasında önemli bir ilişki olduğu; fruktozun, etanol gibi davranarak karaciğer üzerinde kronik toksik etkiye sahip olduğu, bu sebeple fruktozun doza bağımlı olarak bir tür “kronik hepatotoksin” olarak kabul edilmesi gerektiği ve fruktoz tüketimini azaltmak için çok yönlü çabalara ihtiyaç olduğu üzerinde durulmaktadır (Frank B, et al. Sugar-sweetened beverages and risk of obesity and type 2 diabetes: Epidemiologic evidence. Physiol Behav 2010;100(1):47–54. doi: 10.1016/j.physbeh.2010.01.036).

Glukoz alımı, leptin salınımını artıran insülin salınımını etkilediği için doyum hissine katkıda bulunmaktadır. Fruktoz ise insülin salınımını etkilememektedir.

Nature dergisinde yeni yayınlanan bir araştırmada fruktozun kalb kası hücerelerinin büyümesinde rolü olan ketoheksokinaz (KHK-C) enzimini aktif hale getirdiği anlaşılmıştır. KHK-C’un fruktoza affinitesi yüksektir. KHK-C glukoliz üzerine etkilidir. Sonuç olarak bu çalışma, fruktoz tüketiminin kalp yetersizliği ile ilişkili olabileceğini ortaya koymuştur. Araştırıcılar fruktoz içeren işlenmiş gıdaların kalp yetersizliğini artırabileceğini, buna karşılık doğal fruktoz içeren meyve tüketiminin (meyveler posa, vitamin ve eser elementleri de içerdiği için zararlı olmadığını bildirmişlerdir(Mirtschink P, et al. HIF-driven SF3B1 induces KHK-C to enforce fructolysis and heart disease. Nature 2015;522(7557):444-9. doi: 10.1038/nature14508. Epub 2015 Jun 17).

Ancak az sayıdaki bu çalışmalara rağmen uzun süreli prospektif epidemiyolojik çalışmalarda YFMŞ tüketimi ile metabolik hastalıklar arasında doğrudan kanıta dayalı bir neden-sonuç ilişkisi ortaya konulamamıştır. Araştırmacılar, “besin etiketlerinde endüstri açıklamalarındaki eksiklikler nedeniyle yiyecek ve içeceklerdeki gerçek YFMŞ miktarının belirlenmesinde güçlük olduğunu, bu sebeple kanıt ilişkisinin kurulamadığını belirtmektedilerr.

Çünkü fruktoz içeren birçok ürün üretim sırasında eser miktarda civa ile kontamine olmaktadır. Civa kuvvetli bir nörolojik toksindir. ABD’de yapılan bir araştırmada incelenen 20 YFMŞ ürününün 9’unda 0.065-0.570 μg/g YFMŞ oranında civa saptanmıştır. Ortalama bir insanın günde yaklaşık olarak 50 g YFMŞ tükettiği düşünülürse vücuda önemli miktarda civa girdiği görülmekte ve bu durum özellikle çocuklarda tehlikeli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

Sonuç

Halk sağlığı otoriteleri, son 30-40 yıldır çay şekeri yerine YFMŞ kullanılmasının, obezite ve obezite ile ilgili hastalıkların bir salgın haline dönüşmesini kolaylaştırdığını; ayrıca obezite, hipertansiyon, diyabet, karaciğer yağlanması, depresyon ve böbrek yetersizliği olan hastaların kanlarında ürik asit seviyelerinin yüksek olduğuna işaret ederek gıda maddelerinde yoğun miktarda YFMŞ kullanımasının önüne geçilmesi grektiğini belirtmektedir.

Onkoloji otoriteleri, ülkemizde son yıllarda genel olarak artan kanser vakaları ve özellikle pankreas kanserinin (bilinen veya farkında olmadan kullandığımız) gıdalar dolayısıyle maruz kaldığımız YFMŞ arasında ilişki kurmakta ve ülkemizdeki YFMŞ kotasının indirilmesi gerektiğini söylemektedirler.

7 Ocak 2016 tarihinde ABD Tarım Bakanlığı (USDA) tarafından kamuoyuna açıklanan 2015-2020 Beslenme Rehberi’de rehberde, yapılan bilimsel araştırmaların sonuçlarına göre, bir insanın tavsiye edilen günlük ortalama kcal alımının yaklaşık 2.000 kcal olduğu belirtilerek, gıdalara eklenen şekerlerden alınan kalorinin toplam kalori alımının %10’unu, yani 200 kcal’yi geçmemesi gerektiği önerilmetedir (The 2015-2020 Dietary Guidelines for Americans. www.health.gov/dietary guidelines/2015/guidelines Erişim tarihi: 08 Mart 2016). Bu rehberde şekerden günlük 270 kcal, yani günlük kalori miktarının %13’ünü aldığı vurgulanan Amerikan vatandaşlarına, bu değeri düşürmeleri gerektiği hatırlatılmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye’de de ortalama bir Türk insanının beslenmesinde gıdalara eklenen şeker miktarının günlük kalorinin %10’unu geçmeyecek şekilde kısıtlanmasını öneriyor ve gıdalara eklenen şeker kaynaklarının açıkça belirtilmesi için yeniden düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz

logo

© Türk Böbrek Vakfı. Tüm hakları saklıdır. Gizlilik Politikası

15.12.20

Trans yağ etiketten çıkarılıyor

ALINTI 
======
Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIMTARIM DÜNYASINDANaey@dunya.com

Dünya Gazetesi
Yazarlar
Ali Ekber YILDIRIM
Trans yağ etiketten çıkarılıyor
Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIM
TARIM DÜNYASINDAN
aey@dunya.com
14 Aralık 2020 Pazartesi
Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda ürünlerinin etiketinde “trans yağ” ibaresini kaldırmak için yönetmelik taslağı hazırladı. Taslak bu haliyle kabul edilirse gıda ürünlerinde “trans yağ” olsa da olmasa da etikete yazılamayacak ve tüketici trans yağ olup olmadığını bilemeyecek. Bazı ürünlerin etiketinde yer alan “ürünlerimizde trans yağ yoktur” ibaresi de böylece yasaklanmış olacak.

Bakanlık tarafından hazırlanan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” taslağı bakanlığın internet sayfasında görüşe açıldı.

Taslaktaki en önemli değişiklik, trans yağ ibaresinin gıda etiketlerinden çıkarılması olacak. Taslağın 7. maddesine göre, Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinin 35.maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi şu şekilde değiştiriliyor: “7/3/2017 tarihli ve 30000 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Mineraller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelik ile getirilen kısıtlamalar kapsamında gıda etiketlerinde trans yağ ile ilgili beyan yapılmaz.”

Uygulamadaki yönetmelik

Bakanlığın değiştirmek istediği uygulamadaki yönetmeliğin 35. maddesinin ilgili bölümü şöyle:

MADDE 35 - (1) Zorunlu beslenme bildirimi aşağıdaki bilgilerden oluşur:

a) Enerji değeri.

b) Yağ, doymuş yağ, karbonhidrat, şekerler, protein ve tuz miktarı.

c) Tuz içeriğinin sadece gıdanın doğasında bulunan sodyumdan kaynaklandığı durumlarda bu duruma ilişkin bir ifade beslenme bildirimine çok yakın bir yerde yer alabilir.

ç) Diğer mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen bilgilere ilave olarak sadece ilgili gıda kodeksinde tanımlanan sürülebilir yağ/margarinler, yoğun yağlar, bitkisel yağlar ve bu yağları içeren gıdaların yüzde 2’den fazla trans yağ içermesi durumunda trans yağ miktarı bildirilir.

Kanada ve bazı AB ülkelerinde yasak

Yapılan araştırmalar, trans yağların insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle Kanada, AB’nin bazı ülkelerinde kullanımı yasaklanan trans yağ, Türkiye’de tamamen yasak değil. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 7 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Minareller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile yüzde 2 ile sınırlandırıldı. Yüzde 2’nin üzerinde kullanımı yasak. Yüzde 2’nin altında ise etikete yazılıyordu. Fakat bundan sonra yazılamayacak.

Etiketlerde farklı uygulamalar var

Türkiye’de trans yağ kullanımı yasak değil. Yeni yönetmelik taslağı ile de yasaklanmıyor. Yüzde 2’ye kadar kullanılabilir. Fakat etikete yazılması yasaklanıyor. Yani gıdada olan veya olmayan trans yağa ait bilgi tüketiciden saklanacak. Bugün raflara bakıldığında trans yağ ile ilgili çok farklı uygulamalar var. Bazı ürünlerin etiketinde trans yağ sıfır olarak belirtiliyor. Bazı ürünlerde trans yağ miktarı yüzde 2’nin altında ise bu miktar yazılıyor. Ancak, izin verilen yasal sınırlar içinde olduğu ifade ediliyor. Bazı ürünlerde ise “trans yağ yoktur” ibaresi yer alıyor. Yapılacak yeni değişiklikle “trans yağ” ibaresi, beyanı etiketlerden tamamen çıkarılıyor.

Endüstri değişikliğe karşı

Türkiye Gıda Dernekleri Federasyonu yetkilileri yapılacak değişikliğin doğru olmadığını özellikle merdiven altı veya kayıt dışı olarak nitelendirilen ürünlerde trans yağların kullanıldığını belirtiyor. Yetkililer, “Endüstri bu alanda önemli yatırımlar yaptı. Birçok işletme ürününde trans yağ kullanmıyor. Yeni düzenleme trans yağ kullanmayanlar için haksız rekabet oluşturacak. Trans yağın etiketlerde belirtilmesi gerekir. Ayrıca denetimlerin çok iyi yapılması lazım. Trans yağ kullandığı halde etikette belirtmeyenler var. Bunu önlemek yerine trans yağ ibaresinin tamamen kaldırılması tüketicinin doğru bilgilendirilmesi ilkesine aykırı. Yıllardır tüketicilerin etikete bakarak ürün almalarını söyledik. Şimdi etiketlere bakan tüketici yanlış ve eksik bilgilendirilmiş olacak” bilgisini verdi.

Bakanlığa göre: İbare tüketiciyi yanlış yönlendiriyor

Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Harun Seçkin düzenleme ile ilgili olarak DÜNYA’ya şu bilgileri verdi: “Bu düzenleme ile 'trans yağ yoktur' ibaresini kaldırıyoruz. Zaten trans yağ kullanımını yüzde 2 ile sınırlandırdık. Bu çok önemli bir düzenleme. Yağ olan bir gıdada yüzde 2’nin altında trans yağ olması ancak analizle tespit edilebilir. Trans yağ olma olasılığı çok düşük. Etikete 'trans yağ yoktur' diye yazıldığında tüketicide yanlış algı yaratabilir. Diğer ürünlerde trans yağ varmış gibi bir algı oluşuyor. Bunu önlemek istiyoruz. AB, Nisan 2021'de bu uygulamaya geçecek, biz 1 Ocak itibariyle geçmiş olacağız. Geçmişte, GDO ile ilgili benzer bir durum yaşanmıştı. Türkiye'de gıdalarda GDO kullanımı yasak. Bazı üreticiler gıda etiketine 'GDO yoktur' diye yazınca diğerleri için haksız rekabete neden olur diye kaldırılmıştı."

Yasal olarak yüzde 2’nin üzerinde trans yağ kullanımının yasak olduğunu belirten Seçkin, denetimlerde yüzde 2’nin üzerine yasal işlem yapıldığını söyledi.

'Tedavi edici' sözüne izin

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik taslağı ile gıdaların tedavi edici ve iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yasağı da kaldırılıyor. Taslak ile Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinin 7. maddesinin 3. fıkrası yürürlükten kaldırılacak. Yürürlükten kaldırılan fıkra şöyle: “Özel beslenme amaçlı gıdalar ile ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, gıdanın bir hastalığı önleme, tedavi etme veya iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yapılamaz, bu tür özelliklere atıfta bulunulamaz.”

Bu fıkranın yürürlükten kaldırılması ile gıdaların hastalıkları önleme, tedavi edici ve iyileştirici özelliklerine dair bilgilendirme yapılmasına izin verilmiş olacak.

Bakanlık ne yapmak istiyor?

Tarım ve Orman Bakanlığı gıda etiketleri ile ilgili düzenlemelerde konusunda çok sıklıkla değişiklikler yapıyor. Değişiklikler de “müjde” olarak açıklanıyor. Ancak, yapılan her değişiklik bir önceki müjdeyi ortadan kaldırıyor.

Bundan 3 yıl önce, Etiketleme Yönetmeliği, “Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği” ve “Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliği olarak ikiye ayrıldı. 26 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete’de iki ayrı yönetmelik olarak yayınlandı. Tarım Bakanlığı bunu “Gıda etiketlerinde yeni dönem başladı” diye duyurdu. Duyuruda özetle şöyle denildi:

“Gıda etiketlerindeki bilgilendirmenin doğru, açık ve tüketici için kolay anlaşılır olması sağlanacak. Tüketicilerin gıda hakkında en doğru ve açıklayıcı şekilde bilgilendirilerek daha bilinçli seçimler yapması sağlanacak.

Gıdaların etiketinde enerji ve besin öğelerinin miktarı yer alacak. Mevcut durumda isteğe bağlı olarak veya gıdanın belirli şartları sağlaması durumunda yapılan beslenme yönünden etiketleme yeni düzenleme ile hazır ambalajlı bütün gıda etiketlerinde zorunlu hale getiriliyor. Hazır ambalajlı gıdaların etiketlerinde gıdanın 100 gr veya 100 ml’sinde enerji değeri ile birlikte besin öğelerinin (yağ, doymuş yağ, trans yağ, karbonhidrat, şeker, protein ve tuz) miktarının yer alması zorunlu olacak.”

Trans yağ %2'yi geçemeyecek

Bakanlık 7 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Minareller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile gıdalarda kullanımı kısıtlanmış öğeler listesine trans yağları da ekledi. Buna göre, perakende işletmelere arz edilen gıdalar ile son tüketiciye sunulan gıdalarda trans yağ miktarı, toplam yağın 100 gramında 2 gramı geçemeyecek. Bakanlık şimdi yapmak istediği yönetmelik değişikliği ile bu bilginin etiketlerde yer almasını yasaklıyor.

Raflardaki ürünler için süre uzatılabilir

Yönetmelik taslağına göre, gıda etiketlerinden "trans yağ” ibaresinin çıkarılması 1 Temmuz 2021'den itibaren uygulanmaya başlanacak. Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Harun Seçkin, taslağı görüşe açtıklarını ve uygulama ile ilgili sürenin sektör taleplerine göre uzatabileceklerini söyledi. Seçkin, "Raflardaki ürünleri dikkate alarak altıncı ayın sonuna kadar verdiğimiz süreyi biraz daha uzatabiliriz" dedi.

TRANS YAĞ NEDİR?
Trans yağlar ya da trans yağ asitleri, doymamış yağ grubunda yer alır. Trans yağlar hayvan vücudunda doğal olarak üretilebileceği gibi endüstriyel yollarla da üretilebilir. Doğal yolla üretilen trans yağlar, bazı hayvanların sindirim sistemindeki bakterilerce sentezlenir ve bu hayvanlardan yapılan hayvansal gıdalarda az miktarda trans yağ bulunabilir. Süt ürünlerde bulunan toplam yağın yaklaşık %2-8'ini trans yağlar oluştururken et çeşitlerinde bu oran %3-9 arasındadır. Doğal yollarla üretilen ve hayvansal gıdalardan alınan trans yağ az miktardadır ve sağlık açısından ciddi bir risk oluşturmaz. Yapay yolla üretilen trans yağlar, sıvı haldeki bitkisel yağların hidrojenle doyurularak daha katı hale gelmesiyle elde edilir. Endüstriyel trans yağlar sağlık için oldukça zararlıdır. Pek çok farklı amaçla paketlenmiş ürünlerde, hazır gıdalarda bulunan bu yağın aşırı tüketiminin, ciddi sonuçları olabilecek hastalıklara yol açabileceği bilinmektedir.

Trans yağ neden kullanılır?

Trans yağlar; ucuz, kullanımı kolay ve uzun süre bozulmadan bekleyebilen bir yağ çeşididir. Yiyeceklere güzel bir tat verir ve çabuk bozulmalarını önler. Bu avantajları nedeniyle paketli gıdaların raf ömrünü uzatmada kullanılır. Trans yağ kullanılmış ürünler ucuza mal olur, uzun süre rafta kalabilir ve tüketiciler tarafından tadı beğenilir. Bu yüzden ambalajlı gıdaların üretiminde tercih edilen bir yağ türüdür. Restoranlarda da özellikle kızartma yağı olarak sıklıkla kullanılan bir yağdır. Tekrar tekrar kullanılabildiği için hazır yemek sektöründe tercih edilir. Maliyet ve uzun kullanım ömrü gibi konularda avantajlı bir gıda olmakla birlikte tüketicilerin sağlığını ciddi ölçüde riske atan trans yağların, gıda sektöründe kullanımı pek çok ülke tarafından kısıtlanmıştır.

Trans yağ nelerde bulunur?

Gıda sektöründe trans yağ içeriği en yüksek besinler: Margarin, ekmek, pasta gibi unlu mamuller, patlamış mısır, dondurma atıştırmalıklar, patates kızartması, çıtır tavuk gibi fast foodlar, kahve kreması olarak sayılabilir.

Trans yağın zararları nelerdir?

Trans yağların, günlük alınan toplam yağ miktarı içindeki oranının fazla olması pek çok farklı hastalık açısından risk oluşturur. Aşırı trans yağ tüketimi kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırır. Diyabete yakalanmada, artmış trans yağ tüketimi önemli bir etkendir. Trans yağ, damarların en iç tabakasında hasara neden olarak damar yapısını bozabilir. Bu bozulma sonucunda damarlarda genişleme meydana gelebilir. Trans yağların bazı kanserlerin gelişimine neden olduğuna dair çalışmalar da mevcut. Kadınlarda meme kanseri riskini artırdığını gösteren çalışmalar yapılmıştır.(Kaynak: Medicalpark Hastaneleri)


.

24.5.19

AKGÜNLÜK REÇİNESİ



Biz Antakya Alevileri buna Arapça ile "buhur" deriz. Dini rituellerde, türbe, mezarlık gibi mekanlarda kullanıldığı gibi evlerde nazardan ve kötü ruhlardan korunmak için de bu tütsü yakılır.

Burada Katar'da Hıristiyanlarin, Yahudilerin ve hatta Hindularin da bu tütsüye mistik anlamlar yüklediğini ve dini rituellerde kullandığını öğrendim.

Katar'in tozlu havası bende nefes darlığı rahatsızlığına sebep oldu. Bu rahatsızlığa iyi geldiğini okudum. Son haftadır bu duman devamlı tütüyor evde...

Aşağıdaki linkten okuyacağınız gibi sağlığa bir çok faydası olduğu iddia ediliyor.

Gerçekten cennete gitmeyi kolaylaştırır veya kötü ruhları perişan eder mi bilmem ama eve de sinen inanılmaz güzel kokusu nefes darlığına iyi geliyor ve insanın ruhunu dinlendirdigi de bir gerçek.

https://www.google.com/amp/m.milliyet.com.tr/amp/akgunluk-neye-iyi-geliyor--pembenar-detay-alternatiftip-2344772/


Bu YAZI,METIN VE GORSELLER
SN. EKREM GÜRSOY FACEBOOK 
SAYFASINDAN ALINMIŞTIR. 



Sn. Ekrem GÜRSOY 'A Teşekkürler

24.05.2019
Ayhan MANSUROĞLU
DIYANET ISLÂM ANSİKLOPEDİ KAYNAĞIDIR :
Müslümanlık’ta ibadetlerle ilgili bir buhur yakma geleneği yoktur. Ancak gü­zel kokuyu çok seven, devamlı surette kokulu yağ kullanarak bunu ashabına da tavsiye eden ve hatta kızı Zeyneb’in vefatında naaşının birkaç defa sidr ile yıkanıp sonuncu suyuna kâfur katılma­sını isteyen Hz. Peygamber’in ibadet maksadıyla de­ğil fakat güzel kokmaları için mescidlerde buhur yakılmasını emrettiği bilinmek­tedir. Ayrıca Hz. Ömer’in minbere oturduğu zaman azatlısı Ab­dullah el-Mücmir’in buhur yaktığı ve bu sebeple el-Mücmir (buhurdan yakıcı) lakabını taşıdığı rivayet edilmektedir. Coğrafyacı İbn Rüşte ise (X. yüzyıl) Hz. Ömer’in Medine’deki mescide, üzeri insan figürleriyle süslü Suriye işi bir gü­müş buhurdan hediye ettiğini bildirmek­te ve bu bilgi­ler İslâm’ın ilk yıllarında mescidlerde bu­hur yakmanın bir gelenek haline geldi­ğini göstermektedir. Ancak buhurun Hz. Ömer’in minbere oturduğu sırada yakıl­masından anlaşıldığına göre bu gelenek yalnız cuma ve bayram namazlarına in­hisar etmiş olmalıdır. Nitekim yine İbn Rüşte, kendi yaşadığı devirde buhurun daha çok saraylarla konaklarda halife ve beyler tarafından kullanıldığını, ba-zan da cami ve mescidlerde yakıldığını söylemektedir. XII. yüzyıl sey­yahlarından İbn Cübeyr, ramazan ayın­da Mekke’de kıldığı bir namazdan bah­sederken camide bol miktarda buhur ya­kıldığını açıklamakta, XIII. yüzyılda ise Mevlânâ duayı buhur dumanına benzetmektedir. Nâdir bulunduğu için pahalı bir madde olan buhurun za­manla camilerde cuma. bayram ve te­ravih namazları sırasında da yakılmasın­dan vaz geçilmesine karşılık yine İslâm’­ın ilk asırlarından itibaren özel olarak kullanılmasına devam edilmiştir. Meselâ Mâlik b. Enes’in (ö, 179/795), yalnız hadis dersi verirken Hz. Peygamber’e bir saygı nişanesi olmak üzere boy abdesti alarak en temiz elbiselerini giyip güzel kokular süründüğü ve odasında buhur yaktırdığı, Abbasî Hali­fesi Me’mûn’un (813-833) her saiı günü sarayına topladığı âlimlerin, huzura alın­malarından önce yemek yedirilerek bu­hurdan yakılmış odalarda tütsülendirildikleri bilinmektedir. Bu­gün de mevlid, tasavvuf müziği icrası ve sünnet töreni gibi dinî veya kökeni din­den kaynaklanan toplantılarda bu gele­nek devam ettirilmekte ve Kahire gibi geleneklerine bağlı İslâm şehirlerinin es­ki çarşılarında, elde dolaştırılan buhur­danlar ücret karşılığı dükkânlara soku­larak havalan tütsülendirilmektedir. Mi­lâttan önce XI. yüzyıldan beri, altın ka­dar kıymetli buhur sayesinde zengin ol­duğu bilinen ve halen dış gelirlerinin % 10’unu buhur ihracatından elde eden dünyanın bir numaralı buhur üreticisi Yemen’de ise buhur kullanımı günlük hayatın içine girmiş olup topluca oturu­lan hemen her yerde buhur yakılmakta ve özellikle mübarek günlerde, buhur dumanına tutulmuş çömleklere konula­rak kokulandırılmış sular içilmektedir.
Bazılarının adları Eski Mısır, Mezopo­tamya, İbranî ve Hint kaynaklarında da tesbit edilen başlıca tütsü maddeleri öd ağacı, sandal ağacı, ladin, günnük, şe­ker kamışı, tarçın, Çin tarçını, reçine, balzam ve kurutulmuş limon kabuğu gi­bi maddelerle bazı böcek cinsleri ve ko­kulu topraktır. Bunlar çubuk, talaş, toz ve kabuk şeklinde yakılabildikleri gibi bazıları belirli oranlarda bir araya geti­rilerek özel bir karışım halinde de kulla­nılmaktadır. Tevrat’ta Rab tarafından ha­zırlanışı tarif edilen ve din dışı amaçlar­la kullanılması haram kılınan buhur böy­le bir özel karışımdır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi

12.2.17

Mikro Tanecikler ve zararları

Her gün kullandığımız diş macunu ve yüz yıkama jellerinin içine, gerek olmadığı halde zararlı plastik “mikro tanecikler” ekleniyor.

Bu tanecikler filtrelenemeyecek kadar küçük oldukları için denizlere akıyor, deniz canlıları bu plastikleri yiyor. Amerika ve Kanada, şirketlerin bu gereksiz plastiği kullanmasını yasakladı. Denizlerimiz ve deniz canlıları için, tüm dünyada mikro plastiklerin kullanımı yasaklanması gerekiyor.

Yüzünüzü temizlerken peeling etkili arındırıcı bir jel mi kullanıyorsunuz? Dişlerinizi naneli bir diş macunu ile mi fırçalıyorsunuz? O zaman maalesef farkında olmadan siz de zararlı plastiklerin  vücudunuza girmesine izin vermiş olabilirsiniz. Reklamlar bizi bu tarz ürünlerin faydalı olduğuna inandırmaya çalışıyor ancak hem güzellik uzmanları hem de etik kampanyacılar bu ürünlere mikro plastikler adını taşıyan küçük taneciklerin eklenmesini eleştiriyor. Mikro plastikleri önemsememiz gerekiyor!

Şişe kapakları, plastik poşetler ve daha fazlası yüzünden okyanus ve denizlerimizde tonlarca plastik yüzüyor. Rakamlara dökmek gerekirse, her yıl okyanuslara yaklaşık 8 milyon ton plastik giriyor. Deniz kuşları, balinalar, kaplumbağalar ve diğer deniz canlıları bu plastikleri besin sanıp yiyebiliyor. Özellikle de mikro plastikleri…

Mikro plastikler, atık su arıtma tesislerinde filtrelenemeyecek kadar küçükler ve hem denizlerimize hem de denizlerde yaşayan canlılara zarar veriyorlar. Yediğiniz balıkla birlikte bu plastikleri de yediğinizi düşünebiliyor musunuz? Mikro plastikler nelerdir?

Mikro plastikler yüz yıkama jeli, diş macunu gibi günlük kullandığımız kozmetik ürünlere eklenen küçük plastik parçacıklardır. Ağırlıklı olarak polietilen isimli maddeden yapılırlar ancak polipropilen ve polistiren gibi diğer petro-kimyasal plastikleri de barındırabilirler. 5 mm’den küçük olan mikro plastikler lavabo deliklerinden kolayca geçecek kadar küçüktürler ve su arıtma sistemlerine aynı kolaylıkla karışabilirler. Mikro plastikler denizleri nasıl etkiliyor?

Mikro plastikler çok küçük oldukları için zararsız görünebilirler ancak bazı ürünleri tek bir defa kullandığımızda bile 100,000 mikro plastik lavabodan geçerek, denizlere ve besin zincirine etki ediyor. Düşünün ki tek bir tüp yüz temizleyicide 360 bin kadar mikro plastik tanecik olabiliyor. Bu da yüzümüzü temizlemeyi veya dişlerimizi fırçalamayı bitirdiğimizde, binlerce mikro plastikle istemeden de olsa çevreyi kirlettiğimiz anlamına geliyor. Mikro plastiklerin diğer etkileri neler?

Plastiklerin deniz yaşamı üzerindeki etkilerini açığa çıkarmak için bilimsel çalışmalar devam ediyor. Ama şunun altını çizmek gerekiyor ki plastikler sadece deniz yaşamı üzerinde olumsuz etkiye sahip değil; son yapılan bir bilimsel çalışma kuşların %90’ının midesinde plastik izine rastlandığını gösteriyor. Mikro plastikler diş macunu kullanımıyla ve mikro plastikleri besin sanarak yiyen deniz ürünlerinin tüketimiyle insanlara da zarar veriyor.

Kullandığım ürünlerin mikro plastik içerdiğini nasıl anlayabilirim?

Diş macununuzun ve kullandığımız temizleme ürünlerinin mikro plastik içerip içermediğini anlamak için içerik kısmını kontrol edebilir; bunlar yerine doğal içerikli ürünlere yonelebilirsiniz.
Alıntı :YEŞİL BILGI PLATFORMU