14.9.23

Gida katkıları

 

20.09.2006 eski web sitemizdeki yayınladığım yazının aynısıdır.




Eklenme Tarihi:2009-06-28



FAST FOOD’TAKİ KATKILARI BİLİYORMUSUNUZ?
NELER YEDİĞİMİZDE ÖNEMLİ!!!!!!!!!!!!!




1. Tavuk eti:



Tavuk eti, sığır veya hindi etinden daha ön planda ilk sırada yer alıyor. Birçok fast-food zincirinde sığır etinden daha fazla tavuklu menü bulunuyor. Örneğin, bazı firmalar tavuk sandviçlere, nuggetlar, hediye tavuk çubukları, tavuklu atıştırmalıklar ve salatalar gibi tavukla yapılan menülere önem veriyor. Tüketime gelince sonuçlar değişiyor, çünkü buradaki et tüketimi daha fazla.




2. Xanthan Gum:



Soslarda, süt ürünlerinde, kremada, içeceklerde, dondurmada ve pek çok üründe stabilizatör, emülgatör ve kıvam arttırıcı kullanılan katkı maddesi, birçok yiyecekte hoş ve tatlı bir his oluşturur. Bu katkı maddesinin bilinen herhangi bir yan etkisi bulunmuyor







3. Mono ve digliseridler:



Bu maddeler emulsifiye olarak biliniyor. Mono ve digliseridler çok geniş yelpazedeki ürünlerde kullanılıyor. Pastacılık ürünleri, yerfıstığı yağı, margarin, krem şanti, puding ve dondurma gibi ürünler bunlardan bazılarıdır.








4. Soya yağı:



Soya fasülyeleri, soya yağı çıkarmak için eziliyor ve solventlerle karıştırılıyor. Bol yağda kızartmak için kullanılan soya yağı, ayrıca kraker, kurabiye, margarin, hamur işleri ve çorbalarda anahtar malzemedir. Bazı içeriklerde soya yağı olarak etiketlenirken, bazıları ise bitkisel yağ olarak tanımlar.

Soya yağı, çeşitli doymamış yağ asitleri içerir. Maalesef, doymamış yağlar uzun raf ömrüne sahip değildir. Hidrojenasyon ya da yüksek basınç altında soyayağının içine hidrojen gazı sıkıştırılarak istenmeyen bu özellik ortadan kaldırılıyor.








5. Niasin:



Birçok gerekli vitamin, mineraller ile A, C ve K vitaminleri içeren brokoliyi fast-food menülerinde bulamazsınız. Taze sebze ve meyvelerin yerine işlenmiş gıdalar vardır. Buğday unu, fast-food yiyeceklerde kullanılan en yaygın işlenmiş gıdadır. Buğday unu, susamlı, susamsız, özel şekilli ekmek yapımında kullanılıyor. Ekmek ürünlerinde bulunan buğday unu, çeşitli vitaminler, mineraller, folik asit, demir ve riboflavin içeriyor. Fakat, en yaygın kullanılan katkı maddesi niasin ya da B3 vitaminidir. Niasin, suda çözünebilen ve vücuttan idrar yoluyla atılır. Günlük niasin alımı için ekmek yemek zorunda değilsiniz. Süt ürünleri, balık, yağsız et, yer fıstığı ve yumurta da bol miktarda niasin bulunuyor.




6. Monosodyum Glutamat:



Namını Asya mutfağında kazanan monosodyum glutamat (MSG), birçok fast-food restoranı tarafından kullanılıyor. Monosodyum glutamat glutamik asidin bir tuzudur. Glutamik asit proteinleri oluşturan 20 amino asitten birisidir. Besinsel açıdan bakıldığında elzem olmayan bir amino asittir, yani vücudumuzda sentezlenebilir.

MSG'nin güvenirliliği yıllardır bir soru işaretidir. 1959 yılında, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi, MSG'yi güvenilir madde olarak sınıflandırdı. Sonra, 1980'li yıllarda araştırmacılar, glutamat ailesindeki kimyasalların beyin dokularına hasar verip vermediğini merak etmeye başladılar. Bu konudaki çalışmalar, sinir sisteminin normal fonsiyonunda glutamatın rolünü ortaya çıkardı. Aç karnına fazla miktarda MSG yiyenlerde ve astımlı hastalarda kısa süreli yan etkiler görüldü.








7. TUZ

Sodyum klorür ya da tuz, fast-food menülerinde her zaman bulunuyor. İlk sırada olmamasına rağmen tatlı yiyeceklerde bile tuz var. Fast-food zincirleri, yemeklerini daha lezzetli yapmak için tuz kullanıyor. Biberle beraber mevsim hamburgerlerinde eşleşen tuz, ekmekte, et ürünlerinde ve peynirde kullanılan başlıca katkı maddesidir. Bazı firmaların menülerinde 1,15 gram tuz bulunuyor.

Birçok sağlık uzmanı çok fazla tuz yenmemesi gerektiği konusunda halkı uyarıyor. Çünkü fazla tuzlu yiyecekler yemekle yüksek kan basıncı arasında bir ilişki olduğu açıklanıyor. Yetişkinler için günlük 6 gram, 7-10 yaş arası çocuklar için günlük 5 gram ve 4-6 yaş arası çocuklar için ise 3 gram tuz tüketimi öneriliyor.


8. Karamel Renk:



Renk katkı maddeleri, yiyeceğin öz rengini korumak, renk değereni artırmak ya da renk doğal olarak bulunmadığında ekleniyor. En yaygın renk katkı maddeleri: Yellow No. 5, Yellow No. 6 and Red No. 40. Bir kaynağa göre, jöle ve hamur işlerinde kullanılan Red No. 40, Amerika'da kullanılan en yaygın gıda boyasıdır. Yellow 5 ve 6 ise peynirlere, pudinglere ve turta malzemelerine ve alkolsüz içeceklere altın parlaklığını veren diğer boyalardır. Ancak, fast-food menülerini incelediğimizde karamel rengin daha yaygın kullanıldığı görülüyor. Ancak karamel rengin ürünün lezzetinde hiçbir etkisi bulunmuyor.


9. Yüksek fruktozlu mısır şurubu:



1957 yılında 2 bilimadamının geliştirdiği yüksek fruktozlu mısır şurubu, konserve yiyeceklerde, kek ve bunun gibi ürünlerde, ketçaplarda (bir yemek kaşığı ketçapta bir çay kaşığı bulunuyor) dondurmalarda, pastillerde, reçellerde ve birçok başka yiyecek maddesinde kullanılırken, diğer benzeri madde ise alkolsüz içeceklerde (kola, soda vb.) bulunuyor.

Üreticiler, 3 adet enzimin de genetiğiyle oynayarak yüksek sıcaklığa dayanıklı hale getiriyorlar. Böylece yediğimiz içtiğimiz herşeye (pastaneden aldığımız baklava ve kola da dahil) genetiğiyle oynanmış bu sözde şekeri bol bol katıyorlar, çünkü normal şekere göre çok ucuz.

Gıdalarda yoğun olarak kullanılmaya başlandığı 1980' den itibaren Amerika'da obezlik neredeyse 4'e katlandı. Baskılara boyun eğmeyen pek çok bilim adamı bu yükselen obezliğin en büyük suçlusu olarak bu maddeyi gösteriyor.


10. Sitrik asit:



Tuz yüzyıllardır etleri ve balıkları korumak için kullanılıyor. Gıda uzmanları ve üreticiler diğer kimyasalların da koruyucu olduklarını keşfettiler. Limon, greyfurt gibi birçok meyvede doğal olarak bulunan sitrik asit, bunlardan biri. Gıdaların ve çeşitli organik maddelerin dayanıklılığını arttırmak için ve bazı alkolsüz içeceklere tat vermek için kullanılan sitrik asitten, şekerleme ve ilaç yapımında da yararlanılıyor. Sonuç olarak, sitrik asit nüfusun yüzde 99,9'unda herhangi bir yan etkisi bulunmuyor.




TABİKİ BUNLARLA BİRLİKTE GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERDE
BUNLARDA DAHA ÇOK RAĞBET GÖRMEKTE,BİRAZA ARAŞTIRMACI
YANIMIZ AĞIR BASARSA,YANİ ARAŞTIRIRSAK BİRÇOK ÜRÜNDEDE
BU G.D.O.(GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER)KARŞIMIZA ÇIKMAKTADIR.

BAZI ÜRÜNLERDEKİ AMBALAJ İÇERİYİNİ OKURSANIZ AÇIK OLARAK
GDO'LU TARIM ÜRÜNÜ KULLANILMAMIŞTIR DEMEZ,ANCAK 9.ŞIKTAKİ
MISIR ŞURUBUNDAN YAPILMAKTA OLDUĞU YAZILIDIR.
________________________________________________
Katkılarla ilgili bilgiler için,
//www.gidaraporu.com sitesini ziyaret ediniz.




LÜTFEN DİKKAT;Son elli yılda sentetik gıda boyalarının kullanımı %500 arttı. Bununla birlikte gıdaların besleyici değeri azaldı. Gıdada çeşitlilik artmış gibi gözükse de o rengarenk paketlerin içini renklendiriciler süslüyor ve bağışıklık sistemimizi zayıflatıyor, çocuklarda hiperaktivite gibi davranış bozukluklarına, öğrenme güçlüğüne sebebiyet verebiliyor. Hatta bazı renklendiriciler için etikette ilave bilgi bulunması zorunlu: “Çocukların aktivite ve dikkatleri üzerinde olumsuz etki bulunabilir.”

Bu renklendiriciler etikette karşımıza E 100 ile E 180 numaraları aralığında çıkıyorlar.
Bu maddeler gıda sanayisinde meyve suları başta olmak üzere kola, bira gibi içeceklerde, atıştırmalık ve şekerli  gıdalarda,  kek,  bisküvi, gofret,  çikolatalı  pasta  gibi  fırın  ürünlerinde, dondurma, peynir, margarin gibi  süt ürünlerinde, krema tozları, çorbalar, soslar gibi  toz karışımlarında sıklıkla kullanılıyor. 
Bazen karşımıza kod ile değil de yalnızca isimleriyle çıkabiliyor. Bunlardan en tehlikelileri patent blue V (E 131), tartrazin (E 102 veya E 102a), allura red (E129), brillant blue (E133), sunset yellow (E 110), eritrosin (E 127), ponzo 4R (E 124), karmin, karminik asit ve korşinal (E120)’dir.




GIDA HAKKI

 

Para koleksiyonu ve resimleri bana aittir..







Gıda hakkı ve varyasyonları, insanların kendilerini onurlu bir şekilde besleme hakkını koruyan bir insan hakkı olup, yeterli gıdanın mevcut olmasını, insanların buna erişme imkanına sahip olmasını ve bireyin beslenme ihtiyaçlarını yeterince karşılamasını ifade eder. Gıda hakkı, tüm insanların açlık, gıda güvensizliği ve yetersiz beslenme'den uzak olma hakkını korur.[4] Gıda hakkı, hükümetlerin isteyen herkese ücretsiz gıda dağıtma yükümlülüğü ya da beslenmeye hakkı olduğu anlamına gelmez. Ancak, insanlar kendi kontrolleri dışındaki nedenlerle, örneğin gözaltında tutuldukları için, savaş zamanlarında veya doğal afetlerden sonra gıdaya erişimden mahrum kalırlarsa, bu hak hükümetin doğrudan gıda sağlamasını gerektirir.[5] Bu hak, Nisan 2020 itibariyle 170 devletin taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme[5]'den türetilmiştir.[2] Sözleşmeyi imzalayan devletler, yeterli gıda hakkının hem ulusal hem de uluslararası düzeyde aşamalı olarak tam olarak hayata geçirilmesi için mevcut kaynaklarının azamisini kullanarak adım atmayı kabul etmektedir.[4][6] Toplam 106 ülkede gıda hakkı ya çeşitli biçimlerde anayasal düzenlemeler yoluyla ya da gıda hakkının korunduğu çeşitli uluslararası anlaşmaların yasalarda doğrudan uygulanabilirliği yoluyla uygulanmaktadır.[7] 1996 Dünya Gıda Zirvesi'nde hükümetler gıda hakkını yeniden teyit etmiş ve 2015 yılına kadar 840 milyon olan aç ve yetersiz beslenen insan sayısını yarı yarıya azaltarak 420 milyona indirmeyi taahhüt etmişlerdir. Ancak bu sayı geçtiğimiz yıllarda artmış ve 2009 yılında dünya çapında 1 milyardan fazla yetersiz beslenen insanla kötü bir rekora ulaşmıştır.[4] Ayrıca, gizli açlık - çocuklarda bodur bedensel ve zihinsel büyümeye neden olabilen mikro besin eksiklikleri - çekenlerin sayısı dünya çapında 2 milyardan fazladır.[8] Uluslararası hukuka göre devletler gıda hakkına saygı göstermek, bu hakkı korumak ve yerine getirmekle yükümlü olsalar da, bu insan hakkına ulaşmadaki pratik zorluklar, dünya genelinde yaygın gıda güvensizliği ve Hindistan gibi ülkelerde devam eden davalar ile ortaya konmaktadır.[9][10] Gıda ile ilgili en büyük sorunların yaşandığı kıtalarda - Afrika, Asya ve Güney Amerika'da sadece gıda kıtlığı ve altyapı eksikliği değil, aynı zamanda yanlış dağıtım ve gıdaya yetersiz erişim de söz konusudur.[11] İnsan Hakları Ölçüm Girişimi[12] dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin gıda hakkını gelir düzeylerine göre ölçmektedir.[13]

Wikipedia Alıntıdır 


Dünya çapında gıda hakkı (2011-2012 itibariyle).[1][2][3]

  Bir çerçeve yasanın kabul edildi veya hazırlandı (19).

  Anayasal, bir hak olarak açık (23).

  Anayasal, daha geniş haklar içinde örtük veya yönlendirici ilke olarak (41).

  Uluslararası anlaşmalar yoluyla doğrudan uygulanabilirlik (103).

   Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'yi onaylayarak taahhüt etmiştir (160).

  Bilinen bir gıda hakkı bulunmuyor.

Not: Aynı ülke birden fazla kategoriye girebilir; bir ülkeye verilen renk, o ülkenin girdiği en yüksek kategoriye karşılık gelir







,GÖRSEL. WİKİPEDİA ALINTIDIR 


27.8.23

Tereyağı

 










AROMATİK KİMYA             ÜRÜNLERİ    

BU YAZIYI SON GÜNLERDE YARIM YAĞLI TEREYAĞI SATIŞI İLE YAYINLAMAK ZORUNLULUGU DUYDUM..

15 YIL ÖNCE BIR FİRMANIN DEMO OLARAK ÖNERİSİ BENİ SADECE BIR KEZ KULLANMAYA MECBUR ETMİŞTİ. 

ANCAK DEDİĞİM GİBİ SADECE DEMO(ÖRNEK) OLARAK KULLANDIM..

LEZZETİNİ SORARSANIZ??  

ÇOK GÜÇLÜ TEREYAĞI KOKUSU VE LEZZETİ HAKİMDİR. O AÇIDAN BAKINCA SIKINTISIZ KEZZET VERMEKTE. SAĞLIĞINIZ AÇISINDAN BİR DAHA DÜŞÜNÜN..  KULLANMAYIN, KULLANDİRTMAYİN,YEMEYİN YEDİRMEYİNİZ..

 AYHAN MANSUROĞLU 





















GÖRSEL MARKASI TARAFIMCA KAPATILDI 
===≈=================================
Tüketime sunulan birçok gıdanın, lezzet ve görünümünü tüketicilerin gözüne ve damağına daha uygun hale getirmek, bozulma önlemek ve raf ömrünü uzatmak için gıdalara bilinçli ve amaçlı olarak birçok katkı maddesi eklenmektedir. Bu maddeler gibi hoş koku verici maddeler de insanlar tarafından tüketildiğinde sağlık açısından zararlı etkilere sahip olabilmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından da bu zararlı maddelerin kullanımıyla ilgili belirlenen yönetmelik maddeleri bulunmaktadır. Bu maddelerin başlıcası normal koşullarda tek tüketilmeyen ve besin bileşeni olarak kullanılamayan gıdaların, tek başına besleyici değeri olmamasına rağmen, bu besinin üretilmesi, işlenmesi ve hazırlanması, ambalajlanması, taşınması ve depolanması sırasında teknolojiden faydalanarak veya ürüne doğrudan veya dolaylı olarak eklenen katkı maddeleri kullanılmasının tasvip edilmemesi açıklamasına dayanmaktadır. 
ALINTI..






  • Hormonal bozukluklar: En yaygın kullanılan Monosodyum Glutamat aroma verici maddesi, hazır gıdalarda kullanılarak özellikle çocukların ergenlik döneminde büyüme hormonunun baskılanması şeklinde zarar verebilmektedir.
  • Tetiklenen hastalıklar: Alz-Heimer, Parkinson ve diyabet hastalığının oluşmasına sebep veren ilk maddenin aroma verici maddeler olduğu belirlenmiştir.
  • Aroma Vericilere Duyarlılık: Aroma verici maddelerin tat hissiyatını artırması, dil üzerindeki tat alma tomurcukları tarafından ayrıma uğrayarak kimyasal maddeler aracılığıyla etkileşime girmesi ile gerçekleşmektedir. Gıdaların daha lezzetli algılanmayı sağlan bu maddeler, diğer tüm normal gıdalar için tat alma duyarlılığının azalmasına da yol açmaktadır.
  • Aroma Vericiler Ve Göz Sağlığı: Göz retina tabakasında hasar oluşumuna sebep olan madde yine başlıca aroma verici olan Monosodyum Glutamat maddesidir.
  • Kilo problemi: Aroma vericiler, doyma mekanizmasında ve yağ birikimi konusunda bozukluk yaratarak obeziteye yol açabilmektedir.
  • Hormonlar: İnsülin salınımının uzun süreli artması dolayısıyla pankreas hasarı oluşmaktadır ve bunun sonucunda diyabet rahatsızlığının gelişimine yol açmaktadır.
  • İç Organların Sağlığı: Aroma verici maddeler içeriğindeki kimyasallar, insan metabolizmasında yer alırken, böbrek ve karaciğerler organlarında ciddi hasarlar da meydana getirebilmektedir. Böbrek sorunları aroma vericilerin zararları arasında en ciddi olanlarından biridir.
  • NETTEN ALINTI
Monosodyum Glutamat:



Namını Asya mutfağında kazanan monosodyum glutamat (MSG), birçok fast-food restoranı tarafından kullanılıyor. Monosodyum glutamat glutamik asidin bir tuzudur. Glutamik asit proteinleri oluşturan 20 amino asitten birisidir. Besinsel açıdan bakıldığında elzem olmayan bir amino asittir, yani vücudumuzda sentezlenebilir.

MSG'nin güvenirliliği yıllardır bir soru işaretidir. 1959 yılında, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi, MSG'yi güvenilir madde olarak sınıflandırdı. Sonra, 1980'li yıllarda araştırmacılar, glutamat ailesindeki kimyasalların beyin dokularına hasar verip vermediğini merak etmeye başladılar. Bu konudaki çalışmalar, sinir sisteminin normal fonsiyonunda glutamatın rolünü ortaya çıkardı. Aç karnına fazla miktarda MSG yiyenlerde ve astımlı hastalarda kısa süreli yan etkiler görüldü.


Monosodyum Glutamat:



Namını Asya mutfağında kazanan monosodyum glutamat (MSG), birçok fast-food restoranı tarafından kullanılıyor. Monosodyum glutamat glutamik asidin bir tuzudur. Glutamik asit proteinleri oluşturan 20 amino asitten birisidir. Besinsel açıdan bakıldığında elzem olmayan bir amino asittir, yani vücudumuzda sentezlenebilir.

MSG'nin güvenirliliği yıllardır bir soru işaretidir. 1959 yılında, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi, MSG'yi güvenilir madde olarak sınıflandırdı. Sonra, 1980'li yıllarda araştırmacılar, glutamat ailesindeki kimyasalların beyin dokularına hasar verip vermediğini merak etmeye başladılar. Bu konudaki çalışmalar, sinir sisteminin normal fonsiyonunda glutamatın rolünü ortaya çıkardı. Aç karnına fazla miktarda MSG yiyenlerde ve astımlı hastalarda kısa süreli yan etkiler görüldü.
MONOSODYUM GLUTAMAT YAZIM 2009 YILI
www.ascilik.net  sitemde yayımlanan yazımdan 
Kısa bir bölüm. 












Görseller..ALINTIDIR 




4.7.23

DOĞUM GÜNÜ PASTASI




DOĞUM GÜNÜ PASTASI

 🍰 

Hazırlayan: Bilhan Akkaya 

Neredeyse Dünya’nın her yerinde; doğum 

Pasta ve görsel. 

AYHAN USTA 

günlerinde, herkes pasta alır, keser, hediye eder veya ikram eder. Peki bu pasta kutlamasının çıkış öyküsü nedir? 

Konu ile ilgililerin bazıları; bu pasta olayını pagan ritüellerine, plasentaya taparak hayatın teşekkürüne kadar götürür. 

Pasta; Eski Yunanlılar tarafından tüketilen bir yiyecekti. Bu kültürde; her ayın altıncı günü bekaret, avlanma ve hayvanların egemenlik tanrıçası Artemis'in doğum günü kutlanırdı. Kırsalda ona sunular sunulurdu. Bu sunular; küçük bal kapları ve unlu keklerdi. 




Ay ışığını sembolize etmek için de mumlar yakılırdı. 

Eski çağlarda her doğum günü kutlamasının; kötü ruhlar tarafından ziyaret edildiğine inanılırdı. Bu yüzden pastayı ateşle aydınlatmayı gerekli buldular. Böylece her türlü kötülükten korunacaklardı. Aynı zamanda alevi söndürdükleri anda; dumanın cennete gittiğine ve doğum günü çocuğunun dualarının tanrılara ulaştığına inanıyorlardı. Bu yüzden mumları üflemeden önce bir dilek tutmak gerekirdi.

Günümüzde kutlanacak yılların sayısını simgeleyen mum sayısı geleneğinin; Almanya'da ortaya çıktığını bilmelisiniz. Alman çocuklar Kinderfest adında bir kutlama ile doğum günlerini kutlarlardı. Pastanın merkezine; yılın her ayını sembolize eden 12 işaretli uzun bir mum yerleştirilirdi. Ateş; doğum günü kutlanan kişinin doğum ayına ulaştığında mum yakılır ve üflenerek söndürülürdü. 

Kaynaklara göre; pasta kelimesi Yunanca'da 'plasenta' kelimesinden türemiştir ve bu yüzden pasta, onun gibi yuvarlak ve düzdür. Bu konsept gereği; her yıl, bir insanın hayatının ilk aylarını geçirdiği organ onurlandırılır. Pastanın yuvarlak şekli; plasentayı simüle ederken,  mum fetüsü anneye bağlayan göbek bağını temsil etmektedir

Hazırlayan ve alt görsel.  Bilhan AKKAYA 



1.7.23

ANTİK KENAN'DA YEMEK

 


ANTİK KENAN’DA YEMEK 🥙 

(FİLİSTİN VE ÇEVRESİ)

Hazırlayan: Bilhan Akkaya 



Akdeniz beslenme diyetinin kökeni Antik Mezopotamya, Ortadoğu, Kenan ve Mısır'dandır. Bu diyet, Truva'nın düşüşünden Kudüs'ün fethine kadar tarihin birçok döneminde Akdeniz insanını beslemiştir. İncil'de bile bu diyetin karakteristik besinleri açıklanıyordu: Buğday, arpa, üzüm, nar, incir, zeytin ve hurma balı.


Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi'ne göre: "Bronz ve Demir Çağı’nda ekmek temel gıdaydı. Neredeyse her gün hazırlandığı için ekmek yapımı, evdeki en önemli etkinliklerden biriydi. Kenan (Filistin ve İsrail) insanları yılda yaklaşık olarak 150 ile 200 kg buğday ve arpa tüketiyordu. Bir kişi genellikle bu tahılların yüzde 60 civarındaki kısmını ekmek şeklinde tüketiyordu." 


Tahıl öğütme, bir öğütücü kullanılarak, elle yapılırdı. Değirmen veya öğütücü Metate adı verilen sabit bir alt taş ve hareketli bir üst taştan oluşuyordu. Değirmen, kaba yüzeyi ve nispeten hafif ağırlığı nedeniyle işlem için tercih edilen kalın bir volkanik taş olan bazalttan yapılmıştı. Tahıl; tahılın yumuşak merkezini una çevirmek için taşın yüzeyinde uzunlamasına doğru öğütülüyordu. Bu çok zahmetli bir süreçti ve bazalt taştan bir kum oluşuyor, ekmeğe geçiyor ve ekmek ile dişlere yapışıp onları yavaş yavaş aşındırıyordu. 


Ekmek küçük çamur fırınlarında pişirilirdi. Arkeologlar genellikle kil bobinleri veya yeniden kullanılmış seramik kaplarla yapılan eski fırınları, kazılarda keşfettiler. Fırında; yakıt olarak gübre kullanılıyordu. Fırın içeriden ısınırdı; iç yan duvarlara yapıştırılan bazlamalar pişirilirdi. Bu tip çamur fırınlar günümüzde de tandır olarak bilinmektedir. 

Tahıl aynı zamanda lapa olarak yenebilir veya suya batırılıp bira yapmak için mayalanabilirdi. Mayalanmış sıvı; birayı arpa tortusından ayırmak için seramik süzgeçler aracılığıyla süzülürdü.


Et normalde diyetin bir parçası olmayan bir lükstü; çünkü hayvanları diğer temel ürünleri üretmek için kullanmak daha kârlıydı. Keçi, koyun ve inek etleri genellikle kurban bayramlarında ve özel bir misafirin eğlencesinin bir parçası olarak yenirdi. Et; kuşlardan da elde edildi. Tavuğun; Güney Levant’a, Demir Çağı'na kadar girmemiş olması muhtemeldir. Deniz ürünleri Kenanlılar için nadir tüketilen besinlerdi çünkü tarihlerinin bir kısmında Akdeniz'e erişimleri yoktu. Ayrıca hurma, nar, incir, üzüm, zeytin, bakla, soğan, pırasa, fasulye ve mercimek gibi sınırlı çeşitli meyve ve sebzeler de yiyorlardı. Baharatlar arsında tuz, sarımsak, anason, kişniş, kimyon, dereotu, kekik, nane, ceviz ve bal vardı. 


Kaynak://factsanddetails.com/world/cat55/sub389/entry-5702.html

Hazırlayan:Bilhan Akkaya 

TEŞEKKÜRLER 


30.6.23

HATAY DEPREMİ





Sevgili sayfam takipçileri;


HATAY Depremi birçok zarar ve kayıplardan 

Ayrı yaşam duzenimizide etkiledi. 

06.02.2023   04.17



Memleketimizin Değerli Doğal Taş mozaik sanatçısı sn. MENEL HÜZMELİ 'nin yaşadığı deprem kayıplarından söze başladım. 

İnşallah tüm halkımız bu kötü yaşam şartlarından bir an evvel kurtulacaktır. 


Ancak sanatçımız bu güzel yükselişi deprem sonuçlarıyla hüzünle hayaller sabun köpüğü misali yok oldu.


Güzel bir başlangıç ile bir ayağı HATAY ve diğer ayağı BALAT/İSTANBUL da yaşam çizgisi ustalığı ile bir çok öğrenci yetiştirme düşüncesi ile atılım yaparak güzel icraatları ile değerler yetiştirdi. 

Deprem bazı eserler yani çok önemli eserler

Yitirildi, nadiren kurtarilanda oldu.


Ben bu yazımda sanatçımızın inişli çıkışlı Yaşamının sanssızlığına üzüldüm. 


Umarım en kısa sürede güzel yaşama devam ederek başarılarına yeni zincirler katmasıdır.


 

Afrodit  Yunan mitolojisinde aşk tanrıçası. Beden ve ruh aşkını birbirinden ayıran Antik Yunanlar, Afrodit adında iki tanrıçaya sahiplerdi: Afroditlerin biri, "beden aşkı" tanrıçası, diğeri ise "ruh aşkı" idi.

Öğrencimin emeğidir 🌹












Dünyanın doğaltaş sektöründe en önemli buluşmalarından olan MARBLE İZMİR – Uluslararası Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarında bana destek olmak adına  tanıtım afişi hazırlayan STONE & LIFE firmasına desteklerinden dolayı çok teşekkür ederim 🙏

RESİMLER MENELART Menel Hüzmeli sayfasından alınmıştır..


Basın Haberleri;

GUİNNESS REKORLAR KİTABINI HEDEFLİYORDU

Çocukluğundan bu yana mozaik sanatıyla ilgilendiğini belirten sanatçı Menel Hüzmeli, “Cennetin Hediyesi” ismini verdiği eserinin 1 ton ağırlığında ve 1 metre 65 santim boyutunda üç boyutlu bir çalışma olduğunu söyledi. Antakya Belediyesi Cumhuriyet Kültür Merkezi’ndeki sergide büyük beğeni toplayan eseri için sanatçı deprem öncesi Guinness rekorlar kitabına başvurmayı hedefliyordu. Devasa zeytin ağacı tasfiriyle Hatay’ın barış atmosferini yansıtan eser, bolluk, bereket ve cennet meyvesini simgeliyor.Cumhuriyet

BARIŞI VE KARDEŞLİĞİ ANLATMAK İÇİN”

Sanatçı Menel Hüzmeli, Hatay’ın çok özel bir kent olduğunu belirterek, “birçok din ve mezhebin arasında kardeşçe yaşanan Hatay’da, bu eserimi yaparken kardeşlik kentini anlatmak için barışın simgesi zeytin ağacını seçtim.” diye konuştu. Hüzmeli, eserlerin tasarımında gerçek zeytin çekirdekleri de kullandığını ifade ederek, 1 metre 45 santim enindeki mozaiğin en özel çalışmalarından biri olduğunu vurguladı. Geçtiğimiz hafta Beyoğlu sanat galerisinde depremzede sanatçıların bir araya getirildiği, İstanbul Beyoğlu Belediyesini tarafından tertiplenen ve Esmer Erdem’in küratörlüğünü yaptığı, bir sergi açıldı. Mozaik sanatçısı Menel Hüzmeli de sergide depremden kurtarabildiği az sayıda eseriyle, sergiye renk kattı. Şimdi ise “Cennetin Hediyesi” adlı eseri için yetkililerin sesini duymasını ve eserin göçük altından kurtarılmasını istiyor. CUMHURİYET 













ZEYTİN VE TARİHÇESİ

 

ZEYTİN VE TARİHÇESİ 

Resim.Sn. Emir Barbur 








Resim. Mozaik sanatçımız 

Sayın.Menel Hüzmeli eseridir.




 

Oleacea familyası, Olea cinsinin bir türü olan zeytinin (Olea europaea L.) anavatanı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni de içine alan Yukarı Mezopotamya ve Güney Ön Asya’dır . Zeytinin dünyaya yayılışı üç yoldan olmuştur. Birincisi Mısır üzerinden Tunus ve Fas, ikincisi Anadolu boyunca Ege adaları, Yunanistan, İtalya ve İspanya ve üçüncüsü ise İran üzerinden Pakistan ve Çin’dir. İlk kültüre alınışı ve ıslahı Sâmiler tarafından olmuştur. Arkeolojik çalışmalar, zeytin yetiştiriciliğinin M.Ö 4.000’li yıllara kadar dayandığını göstermektedirler. İlk Grek ve Roma yazıtlarında zeytinin barış ve birlikteliğin ebedi simgesi olduğuna değinilmiştir. Kuran, İncil ve Tevrat’taki sayısız bölümde zeytine yer verilmiştir. Tarihi gelişimi içinde birçok efsaneye kaynak olan zeytin, eski uygarlıkların yazıtları ve kutsal kitaplarda yer almıştır. Zeytin beyaz bir güvercinin Nuh’un gemisine tufan sonrası canlılık belirtisi olarak, ağzında zeytin dalı ile dönmesi nedeniyle, yüzyıllardır barışın simgesi kabul edilmektedir. Bölgede yürütülen bir araştırmada deniz seviyesinden bin metre yükseklikte zeytin ağacı bulunması, Cudi ve Gabar dağlarında bol miktarda yabani zeytin ağaçlarının olması, Nuh’un gemisinin Ağrı dağına değil Cudi dağına konduğu rivayetini güçlendirmektedir. M.Ö. Atina Anayasasında yer alan ve Aristotle tarafından kaleme alınan “Devlet malı veya özel mülkiyet farkı olmaksızın, zeytin ağacını kesen veya deviren herkes mahkemede yargılanacaktır eğer suçlu bulunurlarsa idam edilmek suretiyle cezalandırılacaklardır” sözü zeytin ağacının tarihteki yeri ve önemi anlatmaktadır. Nitekim zeytin tarımının yayılmasında büyük rol oynayan Romalıların, diyetlerinde zeytin yerine hayvansal yağları kullananları barbar olarak tanımlamaları, Hipokrat’ın zeytinyağının tedavi edici özelliğini kullanması bu önemi vurgulamaktadır. M.Ö. 4000’lerde kültür bitkisine dönüştürülen zeytinin yağının çıkarılması ve kullanımının yaygınlaşması ancak 1500-2000 yıl sonra gerçekleşmiştir. Tunç Çağı’nda ve daha sonrası dönemlerde Akdeniz’de zeytinciliğin yaygınlaştığını gösteren arkeolojik buluntular arasında yağ presleri, saklamada kullanılan kaplar, zeytin gösterimleri olan vazo ve duvar resimleri sayılabilir.

Zeytinyağının kilometre taşları
M.Ö. 6000 – Zeytin tarımının Suriye’de Samilerle başlaması
M.Ö. 3000 – Tarım bilgisi ve kültürü Akdeniz’de Doğu’dan Batı’ya doğru yayılmaya başlar. – Ortadoğulu tüccarlar Kıbrıs ve Girit’e zeytini götürdüler.
M.Ö. 2500 – Girit’te bulunan tarih öncesi toprak levhalarda zeytinyağı ve kullanımlarından söz edilir.
M.Ö. 2000 – Eski İsrailliler zeytinyağını rahipleri kutsamakta ve tapınaklardaki kandilleri yakmakta kullanırlar.
M.Ö 1780 – Hammurabi Kanunları zeytin ağacını bir yıl içinde iki ayaktan fazla budamanın ölüm cezasına çaptırılacağını söyler.
M.Ö. 1700 – Zeytin ağacı Mısır’a getirildi. Tutankamon zeytin dallarından taç giydi.
M.Ö. 1500 – Zeytinyağı Girit’in en önemli ticaret geliri olarak ortaya çıkar ve Mısır’da kozmetik amaçlarla kullanılır.
M.Ö. 1000 – Yunanistan’da zeytinyağının mutfaktaki kullanımları keşfedilmeye başlanır.
M.Ö. 900 – Kaldıraçlı presler kullanılmaya başlandı.
M.Ö. 776 – Kazananlara zeytindalı ve zeytinyağının ödül olarak verildiği ilk Olimpiyat Oyunları yer alır.                                        
M.Ö. 620 – Solon’un zeytin koruma kanununda bir zeytin ağacını kesen veya zarar verenin ölüm cezasına çarptırılacağı yazılır.
M.Ö. 600 – İtalya, İspanya, Fransa ve Kuzey Afrika zeytin ağacıyla tanıştı.
M.Ö. 200 – Arşimet vidası zeytinyağı preslerinde kullanılmaya başlandı.
M.Ö. 100 – Eski Yunan ve Roma edebiyatında zeytin ağaçlarından, zeytinden ve zeytinyağından söz edilir.
M.S. 100 – Romalılar birkaç değişik zeytinin sınıflandırmasını yaparlar.
M.S. 200 – Roma barışıyla Akdeniz’de zeytinyağı üretimi ve ticareti altın devrini yaşadı.
M.S. 325 – Konsantin zamanında 2300 yağ distribütörü kent sakinlerinin yemek, kozmetik masaj, vücut bakımı, lamba ve diğer şey için kullandığı zeytinyağını temin eder.
M.S. 1000 – Zeytinyağı az bulunmaya başlar ve bazen nakit yerine kullanılsa da en önemli kullanım alanı dinsel ayinlerdir.
M.S. 1300 – Zeytinyağı Akdeniz ülkelerinin temel yiyeceği haline geldi.
M.S. 1500 – 1600 – İspanyol kaşif ve misyonerler zeytinyağını Yeni Dünya’ya taşırlar.
M.S. 1524 – Meksika’da ilk zeytin ağaçları dikilir.
M.S. 1550 – Leonardo da Vinci zeytinyağı presi tasarladı.
M.S. 1700 – Fransisyan misyonerler 600 kilometrelik Kaliforniya sahillerine 1800’lerin başlarında zeytin dikerek 21 yerleşim bölgesinden 19’una zeytini götürürler.
M.S. 1717 – Vincenzo Mela adlı İtalyan prina yıkama yöntemiyle prina yağı elde etti.
M.S. 1820 – Zeytinyağı imalatında su gücüyle çalışan hidrolik presler kullanılmaya başlandı.
M.S. 1870 – Kaliforniya’da ilk ticari zeytin üretimi başlar.
M.S. 1887 – Van Gogh zeytinliklerle ilgili 16 tablo yaptı.
M.S. 1900 – İtalya Kralı I. Umberto İtalya’da zeytin ağacının kesilmesini yasaklar ki bu İtalya’nın bazı kesimlerinde hala yürürlüktedir.
M.S. 1920 – Amerika’ya gelen Avrupalı göçmenler Amerikan mutfağına zeytinyağını sokarlar.
M.S. 1927 – Kesintisiz sistemin öncüsü santrifüj teknolojisi zeytinyağı imalatında uygulandı.
M.S. 1980 – Sağlık ve yemek kitapları aracılığıyla zeytinyağı bilgi ve kültürü dünyaya yayılmaya devam eder
 


 
Türkiye Zeytin Tarihçesi  
Zeytincilik, Cumhuriyet sonrası ülkemizde tarımının en önemli faaliyet alanlarından biri olmuştur. Atatürk’ün 1929 yılında Yalova bölgesine yaptığı bir gezide zeytinciliğe gereken önemin verilmesine yönelik direktifleri ile ülkemizde zeytincilik seferberliği başlatılmış ve zeytincilik konusunda araştırmalar yapmak üzere, 1937 yılında Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü kurulmuştur. Diğer yandan zeytin, bahçesine bakmayan ve bakım yaptırmayan üreticilere ceza verilmesine neden olan bir kanuna (26/01/1939 tarih ve 3573 sayılı “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun”) sahip tek bitki olmuştur. Ülkemizde zeytincilik, yurt dışında eğitim görmüş  uzmanlar tarafından yeni, bakımlı, sağlıklı ve verimli bahçeler tesis edilerek, uzun yıllar sonunda büyük bir hızla gelişmiştir. Zeytinciliğe verilen bu önem, 1950’li yıllardan itibaren gittikçe azalmakla birlikte, 1961-62 döneminde Türkiye ilk zeytinyağı ihracatını yapmıştır. 1970’li yıllarda verimin düşük ve maliyetin yüksek oluşu kârlılığı olumsuz etkilemiş, tamamen doğal olan zeytinyağının insan sağlığı yönünden ne kadar değerli olduğu anlatılarak teşvik edileceği yerde, rafinasyon ile elde edilen diğer bitkisel yağların üretim ve tüketimi teşvik edilmiştir. 1980’li yıllar ve sonrasında zeytinciliği koruma kanununa rağmen zeytinlikler sökülerek, kıyı turizmi uğruna feda edilerek başka tarımsal faaliyet alanları zeytinciliğin yerini almıştır. Oysa  aynı  yıllarda  geleneksel  zeytin  yetiştiriciliğinin ekonomik  olmadığını  farkına   varan  İtalya  ve İspanya modern zeytinciliğe yönelmişlerdir. Ülkemizde 2000’li yıllardan bu yana Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi özellikle de sofralık zeytin ve zeytinyağı üretiminde nitelik ve nicelik olarak ciddi gelişmeler görülmektedir. Çünkü sofralık zeytin ve zeytinyağı teknolojisi gelişmekte, bölgeleriyle özdeşleşen ve markalaşan zeytin çeşitleri, zeytin ve zeytinyağı pazarının gelişmesine destek vermektedir. Butik zeytincilik, coğrafi işaretlemeler, tadım panelleri, lisanslı depoculuk çalışmaları vb. yeniliklerle birçok üretici ve firma yurtdışında fuar ve yarışmalarda dereceler almaktadırlar. Ülkemiz zeytincilik yapısı, geleneksel zeytincilikten çıkıp modern zeytinciliğe yönelmektedir. Türkiye,dünya sofralık zeytin ve zeytinyağı pazarında söz sahibi olabilmenin en önemli koşulu olan yüksek kaliteli üretimi hedeflediği için bazı sorunlar da yaşamaktadır. Ancak sektörde pazarın taleplerini dikkate alarak, daha fazla AR-GE ile ayakta kalabileceği bir duruma da gelinmiştir.



SANATKAR MOZAİK SANATÇISI

MENEL HÜZMELI HANIMIN YAZISINI EKLEMEMEK OLMAZDI.


Zeytinin mitolojik hikayesi, ölmez ağacın yaşam bulduğu hemen her coğrafyada mevcuttur. Mısır mitolojisine göre ise Tanrıça İsis; insanlığa zeytini yetiştirmek, hasat etmek ve yiyebilmek için ihtiyaç duydukları bilgiyi verdi. Mısırlılar için kutsal olan zeytinin, firavunların öbür dünyaya geçişlerinde yiyecekleri yemek olduğuna inanılırdı. Hiyerogliflerde de zeytin ağacı, dalı ve zeytin yer alır. Tutankhamun’un mezarında ise zeytin dallarından yapılmış süslemeler bulunmuştur.

Nuh Peygamber, tufanın yatışıp yatışmadığını öğrenmek için bir güvercin gönderir. Güvercin ağzında taze bir zeytin ağacı dalı ile geri döner. Bu tufanın yatıştığının ve güvercinin karaya ulaşabildiğinin göstergesidir. O günden itibaren de ağzında zeytin dalı taşıyan güvercin, barışın sembolü haline gelir. 

Antik Çağ’dan beri uzun ömür, sağlık, güç ve güzellik ile ilişkilendirilir. 
Hayatınızda sağlık ve güzellik eksik olmasın.

#zeytin #tasarım #italya #mozaik #mocaik #artmozaik #Handmade #naturalstones #dağaltaş #dekorasyon #sanat #istanbul



https://ayhanmansuroglu.blogspot.com/search/label/YARI%C5%9EMA%20G%C3%96RSELLER%C4%B0?m=1

8.9 ve 10.MUTFAK GÜNLERİ RESİMLER VE DİPNOT

  Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Sn.Yalçın MANAV 'dan Ödüllerimi alırken. Sevgili  Ziyaretçi; BU BAŞARILAR SADECE ...