Hazırlayan: Bilhan Akkaya
Ekmeğin tarihi kuşkusuz yabani buğday ve arpanın tarihi ile başlar. Buğday günümüzde dünya nüfusunun yüzde 35’nin geçim kaynağıdır. Kenneth F.Kıple’nin Gezgin Şöleni Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış olan Gezgin Şöleni kitabında buğdayın kökeninin yabani ataları kızıl buğday
ve gemik olduğundan söz ediyor ve insanlarca ilk kez güneybatı Asya’da kullanıldığını söylüyor. Burada yabani tahıl hasat eden Natufi yani Neolitik dönem öncesi yiyecek arayıcılarına ait alanlarda, ocaklar, öğütme taşları ve hatta yiyecek depolama çukurları olduğunu sözlerine ekliyor.
Günümüzden yaklaşık 2.5 milyon yıl öncesine doğru bir yolculuğa çıktığımızda Prehistorik/ tarih öncesi çağlara ulaşırız. Bu çağların sınıflandırılmasında Taş Devri adını verdiğimiz dönem 2.5 milyon yıl öncesinden, M.Ö. 5500 yılına kadar sürer. Taş Devri, Eski Taş Çağı genel adı ile anılan
Yontma Taş devri diye isimlendirilmiş Paleolitik Çağ’dır. İşte bu dönem 2.5 milyon yıl öncesinden M.Ö.12000 yıl öncesine kadar uzanır. İnsanoğlu bu uzun süreçte doğanın güç koşulları içinde gelişimini sürdürürken önce etobur bir yaşam sürdü. Yabani hayvan avcılığından sağladığı besinler temel besin kaynaklarıydı. Avcılık konusunda çaresiz kaldığı dönemlerde ise besin kaynakları meyveler ve bitki kökleri oldu. Paleolitik çağın son dönemlerinde, dünya iklimi yumuşamaya baladı.
Buzullar eridi. Yine avcılık devam ediyor, balıkçılıkla da çeşitleniyordu. Bu iklim koşullarının iyileşmesi bazı bölgelerde yabani buğday ve arpa oluşumu için ortam
yaratmıştı. Afrika’nın doğusu, Yukarı Mezopotamya, İran ve Batı Asya ‘da böyle bir ılıman koşul vardı.
Havanın ılıman bir hal alması ile birlikte temel besin olan
av hayvanlarının yakalanıp, pişirilip yenmesi ve sonra yine aynı çarkın dönmesi sıkıntılar yaratmaya başladı. Bu da beraberinde hayvan yetiştiriciliğinin ilk adımlarının atılmasını getirdi. Artık o dönemlerde hayvanlar yakalanmaya, çitlerle çevrili bölgelerde tutulmaya başladı. Bu süreçte hayvanları çiftleşmesi ve yavrulaması yeni et stoklarının doğmasını getirdi. Böylece çoban toplulukları adı verilen gruplar doğdu. Süreç böyle devam ederken hayvancılık beraberinde M.Ö. 9000-5500 yıllarını kapsayan Neolitik Çağ adını da verdiğimiz Cilalı Taş Devri, tarımın ilk adımlarının atıldığı dönemi kapsar. Yabani buğday M.Ö. 9000 yılları öncesinde küçük kızıl buğday ve gemik(bir çeşit buğday), bir biçimde ehlileşirken, Şeria vadisinde Ceriko’da ve Şam’ın hemen güneydoğusuna düşen Tell Esved’de ekilip biçilmeye başlandı. Bu beraberinde tarım ekonomisinin doğmasının temelini oluşturdu. Ve buğday birkaç kuşak içinde ehlileşti. Bu süreçte tek bir avcı toplayıcının geçimi için 2000 dönümlük tarlaya gerek vardı. Halbuki günümüzde böyle bir alandan 5000 kişinin ihtiyacı karşılanabiliyor.
Artun Ünsal, Nimet Geldi Ekine kitabında özellikle Anadolu’da Diyarbakır Çayırönü(M.Ö.7000),
Konya Çatalhöyük (M.Ö. 6800-5700), Burdur Hacılar (M.Ö. 6750-6500) kazılarında ortaya çıkan
kömürleşmiş buğday taneleri, hayvan boynuzuna çakmak taşı kaktırılmış oraklar, öğütme taşları ve
hububat saklama çukurlarına dikkat çeker.
ÜLKEMİZDE EKMEKLER COK ISRAF EDILİYOR.
Bu maddeler gıda sanayisinde meyve suları başta olmak üzere kola, bira gibi içeceklerde, atıştırmalık ve şekerli gıdalarda, kek, bisküvi, gofret, çikolatalı pasta gibi fırın ürünlerinde, dondurma, peynir, margarin gibi süt ürünlerinde, krema tozları, çorbalar, soslar gibi toz karışımlarında sıklıkla kullanılıyor.
Bazen karşımıza kod ile değil de yalnızca isimleriyle çıkabiliyor. Bunlardan en tehlikelileri patent blue V (E 131), tartrazin (E 102 veya E 102a), allura red (E129), brillant blue (E133), sunset yellow (E 110), eritrosin (E 127), ponzo 4R (E 124), karmin, karminik asit ve korşinal (E120)’dir.
Plansız kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı ve tüketim alışkanlıkları nedeniyle önümüzdeki yıllar içinde su yoksunluğunun en önemli sorunlardan biri olacağı öngörülmektedir. Su varlıklarının yaşamın temelini oluşturduğunun farkında mıyız? Suyu hayatın her alanında korumak ve kullanım dengesini sağlamak artık hepimiz için hayati önem taşıyor. Bunun için her yurttaşın bilimsel bilgiye kolaylıkla erişerek günlük su kullanım alışkanlıklarını ve su okuryazarlığını geliştirmesi gerekiyor.
Yaşamın kaynağı olan suya karşı sorumluyuz. Onu korumanın tam zamanı.
TEMA Vakfı tarafından hazırlanan Su TEMA web sitesi; suyun yaşamsal öneminin altını çizerek su varlıklarına, su ekosistemlerine ve su sorunlarına dair farkındalık sağlarken suyun sürdürülebilir yönetimi hakkında da yol göstermeyi amaçlayan bir web sitesidir. Su TEMA web sitesi içerisinde çocuklar ve öğretmenler için hazırlanan eğitim içerikleri de yer alıyor.
Suya ve su varlıklarına dair merak ettiğiniz bilgilere kolaylıkla ulaşmanız ve bu bilgileri yaşam için kullanmanız ve çoğaltmanız dileğiyle.
Çalışmaya destek veren Doç. Dr. Mehmet Özalp’e teşekkürlerimizi sunarız.
TEMA Vakfı
DAHA DETAYLI BİLGİLERE ULAŞINIZ..