25.6.23

KARABİBER

 



Karabiber 

Sn.Sinan Acartürk  yazısıdır. 




Sofraların ve bazı içeceklerin de baş tacı olan bu baharatın tarihte önemli bir yere sahip olduğunu biliyor muydunuz?


“Karabiber bilinmeden baharatın tarihi, 

baharatın tarihi bilinmeden de dünya 

tarihinde bazı olayların, savaşların ve 

özellikle sömürgeciliğin temel sebeplerini aydınlatmamız mümkün değildir.” der, bir tarihçi.


Öncelikle konuya, meyveynin kısa bir tanıtımıyla giriş yapalım. Karabiber (Piper nigrum), çiçekli bitkilerden Piperaceae familyasına ait bitkilerin meyvelerinin kurutulup, baharat şeklinde kullanılmasıyla elde edilir ve genelikle de toz şekliyle kullanılır.


Aslında "Karabiber" tropik ormanlarda, 10 mt. uzunluğa kadar ulaşabilen, sarılıcı bir 

bitkinin meyvesidir. Küre biçimli ve eriksi tipte meyveleri olan bitkinin, kabuğunun dış kısmı etli, iç kısmı serttir. Hasat edildikten sonra işlenme ve kurutulma şekline bağlı olarak siyah, yeşil veya beyaz biber olarak da üretilebilir. Karabiber meyveleri tam olgunlaşmadan toplanırsa bu “Yeşil-biber”olur. Olgunlaşıp, kızarıp, kuruyup toplanırsa “Kara-biber”, Siyah kabukları çıkarıldığında ise “Beyaz-biber” olur. Her ne kadar anavatanı Hindistan olmasına karşılık, tüm sıcak iklimlerde yetiştirilebilir. 


Dünyada en yaygın baharat türü olan Karabiber, anavatanı olan Hindistan'da 4000 yıldan beri baharat ve ilaç olarak kullanılmaktadır. Güney Doğu Asya haricinde bazı yerlerde de karabiber yetiştirilmeye başlanmış, tarım arazileri Endonezya ve Malezya’ya kadar da genişlemiştir.


Karabiber kelime Kökeni, yeni Yunanca'da pipéri πιπέρι "Güney Asya" dan ithal edilen 

bir baharat, sözcüğünden alıntıdır. Yunanca sözcük, Eski Yunanca aynı anlama gelen péperi πέπερι sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Sanskritçe pippalī (meyvecik, küçük meyve, yada karabiber bitkisi ve meyvesi) sözcüğünden alıntıdır. Kelime batı dillerine de Latince yoluyla Yunancadan geçmiştir. 


Karabiber, dünyadaki en yaygın baharat türüdür. Öyle ki Antikçağ’dan itibaren baharat için Doğu’ya yolculuklar yapılmış, büyük savaşlar çıkmıştır ve uğruna çok insan can vermiştir.  Kristof Kolomb’un, Macellan’ın, Vasco de Gama’nın seyahatlerinin altında da "Baharat" yani doğal olarak karabiber yatmaktadır. 


Evet... karabiberin ülkesi, Hindistan’ı arayan Kolomb, Amerika’yı böyle bir yolculukta keşfetti. Bazı uzmanlara göre Karabiber, Büyük İskender tarafından Avrupa’ya taşımıştır. Tarih boyunca baharat ticaretini elinde tutan ülkeler ticaret ile birlikte, gücünü ve bunun yanında zenginliğini de elinde tutmuşlardır. 


En başa bakacak olursak; Antik çağda, Mısır firavunu II. Ramses'in mumyasının burun deliklerinde 3230 yıllık karabiber kalıntıları bulunmuştur. (Hoş kokusu ile, koklayanı hapşırık krizine sokan bu meyveyinin neden firavunun burun deliğine sokulduğu ise bir muamma) tabi yapılan bu keşif, karabiberin diğer ülkelerden önce Mısır'a ulaştığının göstergesidir.


Karabiberin dünyanın şekillendirilmesinde ve baharat ticaretinin büyük kısmının katalize edilmesinde de en önemli etkiye sahip olduğunu belirtmiştik. Öyle ki Hindistan’da karabiber hem ilaç hem de çeşni olarak kullanılıyormuş. MÖ. 4. yüzyılda yazılmış ünlü 

"Mahabharata" destanında karabiberin adı geçiyor. Antik Yunanistan'da karabiber, para ve kutsal bir ürün olarak kullanılmak üzere yüksek bir prestij de kazanmış. Karabiber, hem tanrılara sunmak hem de vergileri ve fidyeleri ödemek için kullanılıyormuş. Örneğin: 410 yılında Vizigotların ilk kralı Alarik Roma kuşatmasında  fidye olarak " 1360 kilo " karabiber tohumu istemiş. Orta Çağ boyunca ve Rönesans Dönemi’nde Avrupalılar karabiberi öyle yüksek değerlendirmişler ki çoğu zaman kayıtlarda bir hediye, kira ve çeyiz olarak da karşımıza çıkar. O Çağlarda bir erkeğin serveti karabiber stoğuyla ölçülmüştür, o derece yani...


Bu baharat, önceleri Arap tüccarlar tarafından Mısır ve Orta Doğu’ya, Akdeniz çevresi ülkelerden de Avrupa’ya götürülürmüş. Tabi o dönemde baharatların Avrupa’ya ulaştırılması oldukça zahmetli ve uzun bir süreçmiş. Burada kullanılan iki ana rotadan bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki, Orta Asya üzerinden gelen, Çin ipeğinin Roma’ya taşındığı, antik İpek Yolu, bir diğeri ise Hindistan ve Sri Lanka üzerinden Yemen kıyılarına veya Basra Körfezi’ne ulaşan deniz yoludur. Baharatlar bu kıyılardaki limanlarda karaya varır, ardından Levant denilen, Filistin çevresine denk gelen doğu Akdeniz bölgesine taşınırdı. Sonra Mısır’da İskenderiye limanına ve Karadeniz’e ulaştırılır, buradan da deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşması olurdu. 


Doğudan kara ve deniz yoluyla getirilip yüksek fiyatlara satılan karabiber ticareti önce Roma İmparatorluğu’nun kontrolüne girmiş, 176'da ithal edilen karabiber ve diğer baharatlara vergi konulmuş. 409 yılında Roma’ya yaklaşık 1.500 ton karabiber ithal edildiği belirtilmektedir. Daha sonra baharat ticareti Venediklilerin kontrolüne geçmiştir. Avrupa’ya giren tüm baharatlar Venedik ve Cenova şehirleri tarafından kontrol edilirmiş. Tabi doğal olarak karabiber talebi arttıkça ticareti de o kadar artmış.10. yüzyıla gelindiğinde karabiber Avrupa’da önemli hale gelmiş, öyle ki karabiber ticaretinin dünyadaki ilk borsa oluşumlarını tetiklediği düşünülür. O dönemde, bir şeyin kıymetli ve özel olduğunu anlatmak için, “Karabiber gibi” tarzı ifadeler kullanılırmış. Altınla yarışır hâle gelmiş. 


Bu arada karabiber tarihinde Türklerin de büyük bir rolünün olduğuna değinmededen ademeyiz. Efendim yıllar 1453’ü gösterdiğinde, Osmanlı Devleti’nin Bizans’ı yenerek İstanbul’u fethetmesi, Avrupalı baharat tüccarları için de bir dönüm noktası olmuştur. Baharat yollarının en önemli noktaları artık hızla büyümekte olan Osmanlı’nın toprakları içerisinde kalmış ve doğal olarak da Türklerin en önemli ticaret kaynağı olmuştur. Ancak tarihte Baharat yolu olarak adlandırılan bu önemli yola ve tabiki de Karabibere de sahip olabilmek için devletler içinde çeşitli isyanlar ve hattâ savaşlar bile yapılmıştır. Bu savaşlardan birisi de "Ridaniye Savaşı"dır.


(Belki bilmeyeniniz yoktur ama, genede biz bir hatırlatalım: Ridaniye Savaşı, Osmanlı Devleti ile Memluk Devleti arasında gerçekleşmiş olan en büyük ve en önemli "Baharat Yolu" Savaşı'dır. Yani bir nevi Karabiber Savaşı da diyebiliriz.1517'de Yavuz Sultan Selim komutasındaki bu savaşı, Osmanlı Devleti kazanmıştır.)


Karabiberin, Türkler için açtığımız parantezini kapandıktan sonra, gelelim karabiberin özelliklerine. "Oh! Nihayet" dediğinizin farkındayım, ama tarih bu efendim. Karadelik gibi içine girince kayboluyorsunuz ya da büyük bir şato gibi, her kapısı başka bir kapıya açılıyor.


Evet Karabiberin özellikleri ne-ler-dir? Bakalım...


Karabiber o kadar önemli ki Hipokrat’ın ilk ilacının bal, sirke, karabiber karışımı olduğu uzmanlarca düşünülüyor. Sağlığa pek çok faydası bulunan karabiber, vitamin ve mineral bakımından çok zengindir. A, B, E, ve K vitamini, ek olarak kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, potasyum, sodyum, çinko, manganez ve selenyum da içerir.


--Karabiber baharat olarak başta et ürünleri olmak üzere pek çok yemek ve çorbanın vazgeçilmez bir baharatıdır.

--İştah artırıcı, hazımsızlığı gidericidir. 

--Vücut ısısını doğal olarak artıran bir yağa sahiptir. 

--Ayrıca hem kanın pıhtılaşmasını sağlar hem de doğal bir antibakteriyel olduğu için minik kazalar, yaralanma ve kesiklerde etkili olur. 

--Karabiber gösterdiği antioksidan özellik sayesinde çok güçlü bir cilt temizleyicisi olarak kullanılabilir. 

--Bunun dışında özellikle koyu renkli çamaşırların fazla yıkanmaktan solmasını engellemek için kullanıldığı ve gözle görülür bir farkın olduğu da kayıtlara geçmiştir.


Tabi "azı karar, çoğu zarar" felsefesi ile her şeyde olduğu gibi karabiberin tüketiminde de aşırıya kaçıldığında sağlık açısından yan etkileri olabilir. Yan etkileri de şu şekildedir:


--Aşırı tüketimine bağlı olarak mide yanması  gibi problemlere neden olabilir.

--Karabiberin yakıcı özelliğinden dolayı, direk cilde uygulanırsa tahrişe sebep olabilir.

--Gastrit hastalığı ile mücadele eden hastalar karabiber tüketimini azaltmalıdır.

--Nadir de olsa, aşırı tüketildiğinde ciltte tahrişe ve kızarıklıklara neden olabilmektedir.

--Yaz aylarında karabiber tüketimi, terlemeyi arttırır.

--Cildi kurutur. Kuru bir cilde sahipseniz, tüketirken dikkatli olmalısınız.

--Damar sertliği, yüksek tansiyon, egzama, üremi, bağırsak iltihabı ve romatizmadan şikayet edenler, mümkün olduğu kadar az tüketmelidir.


Vermiş olduğumuz bu uyarılara " Önce sağlık " sloganı ile birlikde dikkatinize çekmek isteriz. 

Evet... karabiber severler " Severler " diyorum çünkü bu satırlara kadar gelmiş iseniz gerçekten ya karabiber seversiniz ya da başka bir sorununuz var :)) 


Efendim karabiberi ister tane olarak, ister toz halinde alalım, dikkat edeceğimiz en önemli nokta, tazeliğidir. Havayla temas eden karabiber hızla tazeliğini ve aromasını da kaydetmektedir. Bir de karabiber baharatlı acısını çoğunlukla hem dış meyveden hem de tohumdan elde edilen "Piperine" den alır. Karabiber üzerinde kalan dış meyve tabakası narenciye, odunsu ve çiçeksi notaları veren aromaya katılan terpenleri içerir. Uçucu aromalar sınıfında olduğu için karabiberin kullanım öncesi mutlaka hava ile teması kesilmiş ve güneş ışığı görmeyen bir yerde saklanması lâzımdır. Bu durum baharatın hem tazeliğini hem de aromasının uzun süre muhafaza edilmemesine olanak sağlar. 


Bir de gereksiz bir bilgi verelim mi? (-Hayııır.) deseniz de vereceğim, çünkü hem ilginç hem de bilimsel. Karabiberin içerdiği piperine isimli madde, burna kaçtığında, sinir uçlarını tahriş etmekte ve hapşırığı tetiklemektedir. İnsan bedeninin karabibere verdiği bu tepkinin ardında, piperiniyi vücuttan atma çabası vardır. Burna kaçan bu maddeyi atmak için vücudumuzun verebildiği tek cevap ise: "Hapşırmaktır" :))


Bukadar uzun bir yazıda "Sürçü lisan ettiysek affola", kalınız sağlıcakla...


TESEKKÜRLER Sn.Sinan ACARTÜRK 

Derleyen: Sinan Acartürk

Kaynak: vikipedi, gastromanya, etimolojiturkce, dunyacom, hayfanecom, tamamlayicisaglik, milliyetcom, medikalakademi, plantcultures, acikradyo, 

Görsel: Karabiber tohumları gastromanya

AYHAN USTA NOTU:

EVDE TAZE ÇEKEREK LEZZET ARTTIRABİLİRSİNİZ..




19.5.23

SAFRANLI SEBZELİ BULGUR PILAVI



SAFRANLI SEBZELİ BULGUR PILAVI





• 1Cay kaşığı SAFRAN

• 2SU BARDAĞI İRİ BULGUR

• 1ÇAY BARDAĞI BEZELYE

• 1ÇAY BARDAĞI MISIR

• 2ADET KAPYA BİBER

• 1ADET HAVUÇ (KÜP)

• 1DİŞ SARIMSAK

• TUZ

• 200 GR.TEREYAĞI

Yayvan tavada tereyağı,     Erdikten sonra Bulguru 3dakika kavurup diğer malzemeleride ilave ederek 5 dakika kavuralım diğer tarafta kaynayan su veya tavuk,et suyu4 bardak su ilave ederek10 dakika kısık ateşte pişirip 15 dakika demlendikten sonra

Servis edilebilir....

Tercih edilirse ½ Doğranmış dere otu

Verebilirsiniz...


SAFRAN VE YARARLARI

Soğanlı bitkiler familyasından gelen safran bitkisi tohumu ekildikten sonra 20 ya da 30 cm büyüklüğe ulaşır. Sonbaharda mor renkli çiçekler açar ve Latince ismi “crocus sativus” tur. Safran çiçeğinin içindeki tepecikler toplanır ve kurutulur, işte bu baharat olarak kullandığımız safranı oluşturur. Ülkemizde özellikle Urfa ve Safranbolu’da yetiştirilir ama tarımı zor ve pahalı olduğu için genellikle yurtdışından getirilir.


Anadolu topraklarında genellikle ilaç olarak kullanımı tercih edilirken Hint, İran, Avrupa, Fas ve Orta Asya’da sıklıkla yemeklerde tercih edilir. Safranın kokusu keskin, rengi çok kuvvetlidir. Aslında kırmızımsı olan rengi suya atıldığında sarıya dönüşür. Bu nedenle adı, Arapçada “sarı” anlamına gelen “asfar” kelimesinden gelir.



Yetiştirmesi ve hasatı zor, bu yüzden de çok pahalı olan safranın faydaları saymakla bitmez. İşte bu faydalardan bazıları:


Afrodizyak etkisi ile tüm sinirleri uyarır.

Adet döneminin ağrısız geçmesine yardımcı olur. 

Serotonin düzeyini dengelediği için olumsuz ruh halinden uzaklaşmayı kolaylaştırır. 

Uyku kalitesini artırır ve motivasyon süresini uzatır. 

İştahı dengeleyici bir özelliği de vardır. 

Omega-3 yönünden oldukça zengindir ve vücudun B6 üretmesine de destek olur. 

Kötü kolesterolü ve tansiyonu düşürmeye yardımcı olur. 

İçerisinde magnezyum, demir ve potasyum vardır.




Akciğer hastalıklarında özellikle de bronşit ve astımda çok etkilidir. Ayrıca soğuk algınlığına bağlı ateşin düşmesini de hızlandıcı etkisi vardır. 

Kalbi korur ve kalp rahatsızlıklarının engellenmesinde rolü vardır. 

Alzheimer tedavisinde destek olduğu düşünülür.

Cilt bakımında, kozmetik ve parfüm sanayinde de kullanılır. 

Diş sağlığı için oldukça etkilidir.

Safran dünyanın en pahalı baharatı... Hatta altın değerinde olduğu için çoğu aktar safranı kasada saklar ve sadece talep edilirse çıkarıp gramla satar. Böylesine kıymetli bir baharat olan safranın anavatanı Güneybatı Asya. Buradan yola çıkıp tüm dünyaya yayılan safran, şu an dünya üzerinde en çok İran, İtalya, Fransa ve İspanya’da yetiştirilir. 

İstenen tüm yemeklerde kullanılabilir..


  • Safran Faydaları
  • 1) Solunumu Dengeler!
  • 2) Beslenme Koçudur, İştahı Düzenler!
  • 3) Kanser Düşmanı!
  • 4) Cilt Dostudur!
  • 5) Mutluluk Kaynağıdır, Stresi Alır :)
  • 6) Bağışıklık Güçlendiricidir!
  • 7) Hormon Dengesini Düzenler!


14.5.23

EKMEK






ÜLKEMİZDE EKMEKLER COK ISRAF EDILİYOR. 




BAŞLICA GIDA TUKETIMIMIZ EKMEK:

ÜLKE OLARAK EKMEGI GENELDE İHTİYAÇ DIŞINDA ALMAMIZ ADETTENDİR,3 ADET DKMEK ALACAĞIMIZ ZAMAN GÜZEL GORUNEN EKMEK CESITLERINI ALMAK ADETTE VARDIR.

ANCAK MESELEMİZ GIDA KATKILARIDIR. BU ARADA ZINCIR MARKETLERİN BİRİNDEN ALDIGIM EKMEK AMBALAJINDAKİ KATKILARIN ÇOK OLMASI BENİ  TEDİRGİN ETTI VE BİRAZ ARAŞTIRINCA KARŞIMA FARKLI HABER VE MESLEKİ USTALARIN GORUSLERİDE DIKKATIMDEN KAÇMADI. ALDIGIM EKMEĞIN POSET ÜZERİNDEKİ KATKILARI VE CEKTIGIM FOTOGRAFIDA SİZİNLE PAYLAŞACAĞIM. İLGİLİ RESİM AŞAĞIDADIR. 



Kalsiyum propiyonat ne işe yarar?

Kalsiyum Propiyonat (E 282), unlu mamüllerinde küf önleyici ve koruyucu olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca çikolatalı ürünlerde, işlenmiş peynirlerde ve meyvelerde koruyucu olarak Kalsiyum Propiyonat (E282) kullanılır.



 


 

 

BESİNLER İLE İLGİLİ BİLGİLER



Son zamanlarda popüler konu haline gelen GDO’lu ekmek meselesi ekmekte kullanılan katkı maddelerinden kaynaklanmaktadır. Ancak bana göre GDO’lu ekmekten ziyade ekmekteki katkı maddelerinin miktarı ve cinsi çok daha ürkütücü olabilmektedir. Bu yazımızda ekmekte kullanılan katkı maddeleri ve zararlarına yer verdik. GDO’ lu gıdalar hakkında daha fazla bilgi edinmek için GDO’LU GIDALAR linkine tıklayınız.


Ekmek katkı maddeleri, bayatlamayı geciktirmek, kusurları düzeltmek, hacim artışını sağlamak, unun su bağlama kapasitesini artırmak, daha beyaz görünümlü ekmek elde etmek gibi amcalarla kullanılabilmektedir.


Bu katkı maddelerinin neler olduğuna, ne amaçla kullanıldığına, zararlarına gelin birlikte göz atalım.

Lesitin/Soya Lesitini: Ekmekte ve diğer unlu mamullerde farklı kıvamdaki fazları (sıvı ve katı yani un ve su gibi) bir arada tutmak amaçlı kullanılmaktadır. Hacim arttırıcı, bayatlamayı önleyici olarak da yararlanılan lesitin genellikle soyadan elde edilir. Ancak soyadan elde edilmeyen lesitin; insan kılından, tavuk tüyünden, inek boynuzundan elde edilebilir. Soyadan elde edilen lesitin GDO’ lu soyadan elde edildiğinde risk doğurmaktadır.


Kalsiyum Fosfat : Ekmeği zenginleştirmek için kullanılan bir katkı maddesidir. Unlardaki topaklanmayı engeller. Yüksek miktarda tüketiminin etkileri bilinmemekle birlikte kalsiyumu kolayca bağladığı için kalsiyum yetersizliğine neden olabilir.



Guar Gam: Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’te yetişen guar bitkisinden elde edilen bir maddedir. İçine katılan kıvamının koyulaşmasına yardımcı olur. Guar Gam gıda sektöründe pek çok alanda kullanılmaktadır. Fırıncılık ürünlerinde yoğurmayı iyileştirmesi ve su tutma özelliğiyle raf ömrünü uzatılmasını sağlar. Ekmek yapımında hamura ilave edilerek hamurun verimini arttırır, dokusunu geliştirir ve raf ömrünü uzatır. Guar gam hacminin 10 ila 20 katı oranla su alarak şişer, dolayısıyla sindirimi bloke eder. Bazı ilaçlarla kullanıldığında zihin bulanıklığına, mide bulantısı ve kusmaya yol açan guar gam felç yapabilir. Ayrıca karında şişkinlik, nefes problemleri, gırtlak ve göğüste tıkanıklığa yol açabilir.


Kalsiyum karbonat: Kaya minerali veya kemikten elde edilir; diş macunu, beyaz boya, temizleme tozları, bisküvi, ekmek, kek, dondurma, dondurulmuş konservede kullanılır. Yüksek dozlarda safra, böbrek taşı, kabızlığa sebep olabilir.


Mono ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları: Pürüzsüz yapı elde etmek için kullanılır. Mono ve diasilgliseroller, su ve yağ gibi, normalde birbiriyle karışmayan bileşenlerin karışmasını sağlamak için yaygın olarak kullanılan katkı maddeleridir.

hayvansal (inek veya domuz) veya bitkisel (başlıca soya fasulyesi ve kanola yağı) olabilir. Sentetik olarak da üretilebilir. Elde edildiği kaynak domuz ise helal tüketime karşı hassas olan grupların tüketmesi sorun olur. Soyadan elde edilmesi durumunda ise GDO’ lu olma riski vardır.



Gliserol (gliserin): Kıvam artırıcı, tatlandırıcı ve nem tutucu olarak kullanılır. Büyük miktarlar baş ağrısı, susuzluk, bulantı ve yüksek kan şekerine sebep olabilir.



Sistein: L-Sistein, bir hamur geliştirici, un işlem maddesi, özellikle fırınlarda bir işlem yardımcısı olarak kullanılır. Hamuru yumuşatmak ve böylece daha esnek ve genişletilebilir hamur geliştirmeye, işleme süresini azaltmaya yardımcı olur. Molekül Formulü, C3H7NO2S olan beyaz Kristal ve toz görünümlü bir maddedir. Yüksek protein içeren gıdalarda bulunur. Hayvansal ve bitki kökenli gıdalarda olabilir. Sistein keratince zengin, tavuk veya ördek tüyü, domuz kılları, hayvan toynakları veya pençeleri ve insan saçı gibi kaynaklar kullanılarak üretilen hammaddedir. Aynı zamanda bitkisel veya kimyasal kaynaklar da son yıllarda kullanılmaya başlamıştır.


Azodikarbonamid: Ekmek ve hamburger ekmeklerini yumuşatmak amaçlı kullanılırlar. Ancak solunum hastalıkları, alerjik astıma sebebiyet veririler. Bazı ülkelerde kullanımının cezası hapistir.


Benzoil Peroksit: Buğday ürünlerinin rengini açmak için kullanılır. Zararının olduğuna yönelik bir çalışma yoktur. Bu durum kesin zararı olmamasını da kanıtlamaz. Ancak İngiltere ve bazı ülkelerde kullanımı yasaktır.


Natamisin : Küflenmeyi önlemek için kullanılan bir katkı maddesidir. Dolayısıyla raf ömürlerini uzatır. Tüketici güvenliği açısından yapılan çalışmalar sonucunda izin verilen günlük kullanım miktarı 0,3mg/kg dır. Oysa kullanım yerleri o kadar çok ki, süt ürünleri, et ürünleri, tavuk ürünleri, içecekler, sıvı yağlar, yoğurtlar, konserveler, ambalaj malzemeleri, içecekler, vs. Günlük 300-400 mg natamisinin ağız yoluyla verilen deneklerde mide bulantısı, kusma, ishal, egzama, deri döküntüsü gözlenmiştir.


Sağlıksız-Katkılı Ekmek Üretip: Çok Yiyen Toplum!

Tüketiciler Birliği, Konya Şube Başkanı Mustafa Dinç, sağlıksız üretilen ekmeğin içine, domuz katkısı yapılmasının, rahatsız edici olduğunu söylüyor. Dinç:

"Bu yüzden Tüketiciler Birliği yönetimi olarak biz, piyasada satılan ekmekleri almıyor ve yemiyoruz" dedi. Ekmeğe katılan katkı maddelerini değerlendiren Dinç:

"Konyalı tüketicisinin sağlığı, bazı kimselerin siyasi emellerine, kaprislerine ve fırıncıların tamahkarlıklarına alet edilmiştir. Gelinen bu noktada; ekmeği, artık gramıyla ya da fiyatıyla konuşmanın bir önemi kalmamıştır. Üreticisi 5 kuruş fazla kazanmak, siyasetçisi ise, ucuz ekmek diyebilmek için Konyalıya, domuz katkılı ekmek yedirmektedirler" dedi.

"EKMEKTE DE İSRAFÇI BİR TOPLUM OLDUK"

Dinç, ekmeğin un, su, tuz ve mayadan elde edilmesi gereken bir temel besin maddesi olduğunu belirterek; bundan 15-20 yıl önce 500 gram olarak satılan ekmeğin, 150 grama kadar düşürüldüğünü söyledi. Dinç:

"Ekmek de kapitalistleşmenin, liberalleşmenin ve sömürge düzeninin kurbanı oldu. Batı endüstrisinin dayattığı insan sağlığına aykırı modellerinsan ruhu gibi ekmeği de bozdu. İslam İnancı'nda ve geleneklerimizde ekmek, ayrı bir öneme sahipti. Son 20 yıla kadar yolda bir ekmek kırıntısı gören kişi, Peygamberi bir gelenekle onu alır, temizler, yenilebilecek durumda ise yer, ya da kuşlara ikram ederdi. Ama şimdi çöplüklerimizden, tonlarla ekmek toplar hale geldik. İsraf haramdır anlayışından, israfçı bir topluma dönüştük."

"SAĞLIKSIZ EKMEK ÜRETİP: EN ÇOK EKMEK YİYEN TOPLUM"

Dinç, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, en çok ekmek tüketen Türk halkının, diğer taraftan dünyanın en sağlıksız ve kalitesiz ekmeğini tükettiğine işaret etti. Dinç:

"Gördük ki ekmek, ekmek olmaktan çıkmıştır. Ekmek, katkı maddeleri kullanılarak; insan sağlığını tehdit eden bir zehir topuna dönüşmüştür. Ekmeği sadece fiyatıyla gündeme getirenler, seçim kaygısı, pazarlama kaygısı gibi ahlaki olmayan kaygılarla, insan ve toplum sağlığının önüne geçmiştir. Dindar olduğunu iddia edenlerin bile aldırış etmediği bir aymazlıkla karşı karşıyayız" dedi. Dinç:

"EKMEKTE DOMUZ KATKISI VAR"

"Çünkü bizim, içinde domuz ya da benzer sakıncalı hayvanlardan elde edildiği bilinen, E472e olarak kodlanan; Mono ve Digliserid Diasetil Tartarik Asit Esterleri'nin bulunduğu bir ekmeği yememiz mümkün değildir. Bu madde ile ilgili tüm üreticiler, kendi ürünlerinin domuzdan mamul katkı maddesini kullanmadıklarını söylemekte, ancak belge sunmakta zorlanmaktadırlar. Ekmek Tebliği'ne göre ekmeğin üzerinde etiket olmalı ve ekmek poşetle satılmalıdır. Ekmeğe konulan, domuz vb. ürünlerden elde edilen katkıların da, etiketine yazılması, etiket tebliğine göre zorunludur. Ancak bütün bunların hiçbiri yapılmamaktadır. Tarım İl Müdürlüğü, yasal denetim görevlerini yapmayarak suç işlemektedir. Yetkililer hakkında, derhal suç duyurusunda bulunacağız" dedi.

Harvardlı beslenme uzmanı Amy Shah, "beyni ele geçirip insanları aslında daha çok acıktıran" ürünleri anlattı.


16.06.2023 yapılan güncelleme:

İNDEPENTDENT TÜRKÇE ALINTI

Harvardlı beslenme uzmanı "beyni ele geçirip daha da acıktıran" 4 toksik ürünü paylaştı

Shah, CNBC'de yayımlanan yazısında satın alınan yiyeceklerin içinde gizlenen çok sayıda toksik katkı maddesi olduğunu vurguladı:


Bu, yemeklerin aslında sizi daha da acıktırmak ve duygusal yeme alışkanlıklarınızı kötüleştirmek için beyninizi ele geçirecek şekilde değiştirildiği anlamına geliyor.


İnsanlara paketlerin üzerindeki bilgileri okumaları gerektiğini her zaman hatırlattığını söyleyen beslenme uzmanı, şunlara dikkat edilmesi gerektiğini açıkladı:


Monosodyum glutamat (MSG)


Shah, MSG'nin aromalı pek çok gıdaya eklendiğini ifade etti. MSG, pankreasın daha fazla insülin salgılamasına yol açıyor. Bu durum, insanların daha aç hissetmesine sebebiyet veriyor.


MSG'nin diyabet ve obeziteyle ilişkili olduğunu söyleyen Harvardlı uzman, bu içeriğin eksitotoksin olarak kabul edildiğini belirtti. Eksitotoksinler beyin hücrelerinin aşırı uyarılmasına ve hücre ömlümüne neden olabiliyor.


Rafine un


Beyaz un da denen rafine unda ürünlerin raf ömrünün daha uzun olmasını sağlayan değişiklikler yapılıyor. Rafine unlarda kepek ve buğday ruşeymi çıkarılıyor. Böylece buradaki vitamin, mineral ve diyet lifi kayboluyor.


Bu un türü insülin seviyesinin artıp düşmesine sebep oluyor. Böylece insanlar daha çok çabuk acıkıyor. 


Rafine şeker


Shah, rafine şekerin vücuda rafine una benzer bir etkisi olduğunu söyledi. Rafine şeker, kan şekerinin hızla yükselip düşmesine yol açıyor. Böylece insanda yemek yeme isteği uyanıyor.


Beslenme uzmanı bu şekeri tüketmeyi bırakmanın zor olabileceğini vurguladı:


Şeker sizi kısa süreliğine kafanız güzelmiş gibi (uyuşturucu almış gibi) hissettirebiliyor. Dopamin salımı nedeniyle vücudunuzda enerji kıvılcımı yaratıyor.

Yazı.internetten alıntıdır...




5.5.23

FİKRET İÇEN

 














Resim. FİKRET İÇEN (ŞEF)


Sevgili meslektaşım Mutfak Şefi sn.Fikret İçen FAVA mezesinin lezzet serüveni ve görüntüsü çok hoşuma gitti.  












Cok teşekkürler ediyorum.

Resimler::   FİKRET İÇEN ALBÜMÜNDEN....