14.4.12

Alüminyum Folyo kullanılmalı mıdır??


Alüminyum Folyo kullanılmalı mıdır??

Mutfağımızın vazgeçilmez demirbaşı alüminyum folyo. Gerek yemek pişirmek gerek buzdolabında yemek saklamak için her gün alüminyum folyo ve kapları kullanıyoruz pek çoğumuz. Peki alüminyumun insan vücuduna zararları konusunda yapılan son araştırmalardan haberiniz var mı? Bu kez beni bu konuda yazmaya iten buradan Amerika’dan değil Türkiye’den gelen bir araştırma oldu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden Yrd. Doç .Dr. Sadettin Turhan yaptığı bir araştırma sonucunda alüminyum kaplarda pişirilen ve saklanan yemeklerin sağlık açısından zararları bir kez daha gözler önüne serilmişti... Yeni araştırmalar özellikle yüksek ısıya ve beklemeye maruz bırakılan alüminyum folyodaki alüminyum maddesinin yiyeceklere geçtiğini gösteriyor.
Alüminyumun insan vücuduna başta kemik hastalıkları olmak üzere çok sayıda zararı olduğu belirtiliyor. Bu zararlardan bazıları anemi, kemik erimesi, zeka geriliği ve kanser. Alzheimer hastalarının beyin dokusunda görülen yüksek miktardaki alüminyum uzmanların Alzheimer ve alüminyum arasında bir bağlantı olabileceğini düşünmesine yol açıyor. Ayrıca artan alüminyum miktarı vücudumuz için çok gerekli olan kalsiyum, demir, fosfor, magnezyum gibi minerallerin emilimini de azaltıyor.

Alzheimer hastalarının beyin dokusunda bulunan yüksek miktarda alüminyum, araştırmacıların Alzheimer ile alüminyum kullanımı arasında bir bağlantı olduğunu düşünmesine yol açıyor. Bu nedenle alüminyum kaplarda hazırlanan yemeklerin, tüketenlerde başta Alzheimer hastalığı olmak üzere anemi, kemik erimesi, zeka geriliği, hatta kansere bile neden olabileceği araştırmalar sonucu tespit edilmiş durumda. Alüminyumun sürekli alımıyla beyin hücrelerinde meydana gelen birikim Alzheimer’a ek olarak başka ciddi beyin rahatsızlıklarına yol açabiliyor.
Peki ne yapacağız? Alüminyum folyo gibi hayatımızı kolaylaştıran bir üründen hiç mi faydalanmamalıyız? Uzmanlar bu konuda alınabilecek önlemler olduğunu söylüyor...

Folyo kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?

-Alüminyum folyoyu, asitli (yoğurt, limon sıkılmış et ve ürünleri gibi), yüksek sıcaklıkta pişirilen ve uzun süre dondurarak muhafaza edilen gıdalarda kullanmayın.
- Alüminyum kaplar yerine paslanmaz çelik kaplar, folyo yerine de yağlı kağıt ambalajları tercih edin.
-Folyoya ısıtma işlemi uygulamayın.
- Balık, et gibi yiyecekleri alüminyum folyoya sarıp fırında pişirmeyin. Çünkü yüksek ısı ve yiyeceklerin pişirilmesi esnasında çıkan kimyasal içerikli buhar, alüminyum folyo ile reaksiyona girebiliyor.
- Alüminyum folyoya sarılıp saklanacak gıdalar, çok tuzlu, ıslak ya da limonlu olmamalı.
Alimünyumu aldığımız kaynaklar: Alüminyum mutfak kapları, alüminyum folyolar. Hedef organlar: Kemikler, beyin, böbrekler ve mide.
Zehirlenme belirtileri: Bunama, gastroenterit, böbrek hasar, karaciğer fonksiyon bozukluğu, iştah kaybı, denge kaybı, adale ağrısı, psikoz, nefes darlığı, bünyede zayıflık. Son dönemde yapılan araştırmalar alüminyumun Alzheimer, Parkinson, bunama, hareketlerde koordinasyon kaybı, kelimeleri düzgün telaffuz edememe gibi nörolojik problemlerin oluşumunda çok büyük katkısı olduğunu ortaya koyuyor.
Alüminyum zehirlenmesi ve etkileri:
- Kan ve beyin fonksiyon bozuklukları
- Mide ve bağırsak ülseri
- Gastrointestinal hastalık
- Parkinson hastalığı
Cilt problemleri
- Hiperaktivite
- Bebeklerde zeka geriliği
- Çocuklarda öğrenme bozuklukları
- Karaciğer rahatsızlığı
- Mide bulantısı
- Kabızlık
- Mide ağrısı ve gaz
- Enerji eksikliği
(25.03.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)

GDO\'lu ürünlere dikkat!


GDO\'lu ürünlere dikkat!


Genetiği değiştirilmiş ürünler, sofralarımıza daha çok girmeye başladı.

Ancak bu ürünler hiç de masum değil. "Genetiği değiştirilmiş ürünler" insan sağlığı için ciddi tehdit oluşturuyor.

Ankara Onkoloji Hastanesi Prof.Dr. Olcay Kandemir, "GDO'lu soya kanser yapıyor, çeşitli hastalıklara neden oluyor. Allerji en önemli, ilk ortaya çıkan da allerji. Özelikle çocuklarda bunun etkileri daha fazla." dedi.


Yapılan araştırmalar, bu ürünlerin zararlarını ortaya koyuyor.

Kandemir, "Hayvan çalışmalarında özellikle karaciğer ve böbrek çok ciddi hasarlar meydana getirdiği gösterilmiş GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanlarda. Özellikle böbrek ve karaciğer hasarı ama diğer bütün organlarda da değişiklikler olduğu anlaşılmış yani bu yayınlanmış bilimsel makalelerle gösterilmiş bunun zararları." dedi.

Bu ürünlere karşı en önemli tedbir, bilinçlenme ve yasal çalışmalar. Uzmanlara göre, 2010 yılında çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu oldukça önemli.

Kandemir, "Bu çok büyük bir başarı, yani bu kanun kullanılmalı, bu kanunun işlenmesi sağlanmalı ve kontroller gerçekleştirilmeli ve gerekiyorsa ilave kanunlar çıkarılmalı." dedi.

Ancak yine de bu alandaki gelişmelerin sıkı takip edillmesi gerekiyor.

Ziraat Mühendisi Dr. Nezaket Cömert, "Biyoteknolojinin üzerinde çeşitli araştırmaların özellikle bütün bilim dallarının ortak çalışmaları sonucunda bu araştırma sayılarının arttırılması gerektiği ve ne kadar çok araştırma yaparsak o kadar çok avantajları ve dezavantajları üzerinde bu teknolojinin bilgi sahibi oluruz diyorum." dedi.
Kaynak;

GDO,BÖBREKLERİ İFLASA GÖTÜRÜYOR


GDO,BÖBREKLERİ İFLASA GÖTÜRÜYOR

YILLARDIR, GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER (GDO)
SİTEMİZ SAYFALARINDA,ZARARLARINI ARAŞTIRARAK SİZLERE BİLGİLENDİRME AMAÇLI MAKALLELER SUNDUK VE DEVAM EDECEYİZ.
http://www.huffingtonpost.com/ KAYNAKLI YAZIMIZI OKUYUNUZ.


Zararı her geçen gün artıyor. GDO’lu mısırların böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını bozduğunu ortaya çıktı.



Çeviri: Emine Sonnur Özcan
Gıdahareketi Uluslararası Biyolojik Bilimler Dergisi (International Journal of Biological Sciences-IJBC) tarafından yayımlanan, genetiği değiştirilmiş gıdaların (GDO) memelilerin sağlığı üzerinde etkilerinin incelendiği bir çalışmada, araştırmacılar, tarım devi Monsanto'nun GDO’lu mısırlarının sıçanlarda organ hasarına neden olduğunu ortaya çıkardı.

Food Freedom’dan (Gıda Özgürlüğü) R. Ananda tarafından özetlenen çalışmaya göre, Monsanto'nun ABD, Avrupa ve diğer diğer birçok ulusal gıda güvenliği yetkililerince tüketim güvenirliği onaylanan GDO’lu mısırlarından üç çeşidi alınmıştır. Bunların kodları şöyledir: Mon 863, Mon 810 ve NK 603.

Kronik sorunların 90 gün sonra bulunması çok güç olsa da, Monsanto 90 günlük bir çalışmadan sonra kendi ham istatistiki verilerini toplayıp aldı ve mısırının tüketim için güvenli olduğu sonucuna vardı. Buna rağmen bu onay damgası prematüredir.

IJBS’da yayınlanan çalışmanın sonuç kısmında araştırmacılar şunları yazdılar:

"GDO’lu mısırların etkileri çoğunlukla, besinleri zehirlerinden arındıran iki büyük organın, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında yoğunlaşmıştır. Bununla beraber anılan organlara her GDO türünün verdiği zarar farklı farklı olmuştur. İlâveten, kalp, böbrek üstü bezleri, dalak ve kan hücrelerinin üzerindeki bazı etkileri de sık sık not edilmiştir. Normalde karaciğer ve böbrek metabolizmasında cinsel farklılıklar vardır; fonksiyonu yüksek istatistiksel olarak önemli rahatsızlıklar erkek ve dişi sıçanların organlarında görülmüştür. Biz bu nedenle elde ettiğimiz sonuçlarla GDO’lu mısırların karaciğer ve böbrek sistemleri için zehirli etkiler yarattığını şiddetle savunmaktayız…. İnsan ya da hayvan beslenmesinin bir parçası olarak daha önce bilinmeyen bu maddeler, özellikle uzun süre onları tüketenler için sağlık sonuçları kesinlikle bilinmemektedir.

Monsanto derhal araştırmaya şöyle bir cevap vermiştir: Bu araştırma"hatalı analitik yöntemlere ve hatalı mantığa dayanan ve bu ürünler için güvenlik bulgularını doğruca ortaya koymayan bir araştırmadır."

IJBS çalışmanın yazarı Gilles-Eric Séralini, Monsanto’nun değerlendirmesine Food Freedom’da cevap vererek şunları söyledi: "Bizim çalışmamız Monsanto’nun sonuçlarıyla çelişmektedir; çünkü, Monsanto sistematik olarak, GDO’ları yemenin memeliler üzerindeki sağlık etkisini yok saymıştır. Ki bu etkiler, erkek ve dişilere ve tüketme oranlarına göre farklı farklıdır. Bu halk sağlığı için dramatik, çok ciddi bir yanlıştır. Monsanto’nun ham istatistikî sonuçlarının dikkatlice analiz edilmesinden ortaya çıkan önemli sonuç budur.

http://www.huffingtonpost.com

AFLATOKSİN NEDİR?




AFLATOKSİN NEDİR?
Resim alıntıdır 


        
Son yıllarda yaşamımızı önemli derecede etkilediği için sıklıkla sözü edilen aflatoksin, günlük yaşantımızda her yerde karşılaştığımız küflerden bazılarının ,ürettikleri birçok kimyasal maddelerden biridir. Bu kimyasal maddeler arasında bazıları insanlarda ve hayvanlarda hastalığa neden olduğu için bir tür zehir özelliği taşımaktadır ve aflatoksin de bunlardan biridir. Zaten, aflatoksin kelimesi de, onu yapan küfün adından (Aspergillus flavus ) ve zehir anlamına gelen "toksin" kelimesinden türetilmiştir.

AFLA + TOKSİN : AFLATOKSİN

Bu madde, bir çok organın yanısıra esas olarak karaciğer üzerinde etkili olmakta ve giderek karaciğer kanserine yol açmaktadır. Bu etki, genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile, tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.
akut ve kronik tipten zehirlenmelere neden olurlar. Akut zehirlenmelerde genellikle sarılık, anoreksi, hemolitik anemi ve ishal görülür


AFLATOKSİN ---------> KARACİĞER KANSERİ

İnsan sağlığını bozan bu etkiyi, aflatoksinin gıda maddesi içerisindeki çok düşük miktarları yapabilmektedir. Ülkemizde gıda maddelerinde bulunmasına izin verilen 5 ppb düzeyi, milyarda 5' in ifadesidir, yani 1 kg' da 5 mikrogram, 1 tonda 5 miligram, 1000 tonda 5 gram anlamına gelmektedir. Avrupa ülkelerinde ise bu sınır 2 ppb' dir.

1 kg gıda maddesinde 1 ppb aflatoksin , 0,000001 gram aflatoksin demektir.

AFLATOKSİN NASIL OLUŞUR?

Bir gıda maddesinde aflatoksinin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küfün sporlarının gıda maddesine bulaşması; daha önemli ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın, bu küf sporlarının çimlenerek çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır. Küfün veya sporlarının insan sağlığına çoğu kez herhangi bir olumsuz etkisi olmamasına karşın, ürettikleri maddelerin bir kısmı zararlıdır ve bu maddelerin birçoğu yüksek sıcaklık ile ortadan kaybolmamaktadır. Küflerin gelişebildiği her gıda maddesinde aflatoksin veya benzeri başka bir zehirli maddenin meydana gelmesi ihtimali bulunmaktadır.



Küflenmiş biber.

Bu yüzden, bu küf sporlarının gıda maddesine bulaşması önlenemiyorsa, aflatoksinin oluşmasını önlemek için, küfün gelişmesini önlemek gerekmektedir.

Aflatoksinden Korunma Yolları
Aflatoksinlerden korunmak için belli başlı korunma yolları mevcuttur. Bunlar örneğin;

Üreticiler ve tüketiciler bilinçlendirilebilir.
Hayvan yemlerinin aflatoksin içeriğine dikkat edilebilir.
Süt, yoğurt gibi gıdaların işlenmesi sırasında proseslere dikkat edilmelidir. Tesis temiz olmalıdır.

AFLATOKSİN BULUNAN BESİNLER 

Aflatoksinler; kuru meyvelerde, baharatlarda, işlenmemiş bitkisel yağlarda, incirde, kahve çekirdeğinde, yer fıstığı, kurutulmuş hindistan cevizi içi ve soya fasulyesi, mısır, pirinç ve buğdayda bulunabilir. Ayrıca kontamine yemler tüketen hayvanların et, süt ve yumurtaları da aflatoksinler olarak birer kaynaktır. Yoğurt, bebek mamaları da aynı zamanda aflatoksin kaynağı olabilirler.

Annenin diyeti ile aflatoksin aldığında da anne sütüne aflatoksin karıştığı bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Bu da bebeklerin de aflatoksine maruz kalma durumunun varlığını göstermektedir. Bu yüzden gebelerin ve emziklilerin diyetlerine de aflatoksin içeren besinler için ayrıca dikkat edilmesi gerektiğinin altı çizilmelidir.

Aflatoksin yapan küflerin gelişmesi için 25-35 °C sıcaklığa ve %70'in üzerinde nispi neme (veya gıda maddesine 0,70'in üzerinde su aktivitesine) ihtiyaç vardır.

Küflerin nemli ve sıcak ortamlarda geliştiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tarladan yeni hasat edilmiş biber; içerisinde barındırdığı nem oranı ve hasat zamanındaki hava sıcaklıkları nedeniyle, küflerin, özellikle de aflatoksin yapan küflerin (Aspergilius flavus ) çoğalabilmesi ve aflatoksin yapabilmesi için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Havada ve toprakta her zaman bulunabilen bu küflere ait sporların herhangi bir zamanda biberlerin üzerine bulaşmış olması her zaman mümkündür. Bu bulaşmayı önlemek hemen hemen imkansızdır, bu yüzden esas önemli olan orada bulunan küf sporlarının gelişmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırmaktır. Bu durumda, ortamı soğutmak veya nemliliği kaldırmak; küfün remesini, dolayısıyla aflatoksin üretmesini engelleyecektir.
Kaynak:http://www.tarimkutuphanesi.com/AFLATOKSIN_NEDIR?_00152.html
Bir önceki yazıma atfen Bilginize sunuyorum.


SOFRAMIZDAKİ TEHLİKEYE DİKKAT


SOFRAMIZDAKİ TEHLİKEYE DİKKAT

Gökhan Günaydın, soframızdaki tehlikeye işaret etti

CHP Ankara Milletvekili ve ZMO Başkanı Günaydın, Biyogüvenlik Kurulu'nun yem sanayinde kullanılmak üzere 33 GDO'lu çeşide izin verdiğini, ancak 800'ün üzerinde GDO'lu ürünün tüketicinin sofrasına ulaştığını belirterek, GDO'lu ürünlerin tehlikelerine dikkat çekti.


Ankara- CHP Ankara Milletvekili ve Ziraat Mühendisleri odası Başkanı Gökhan Günaydın, tüketicinin sofrasındaki tehlikeye işaret etti.
800'ün üzerinde GDO'lu ürünün tüketicinin sofrasına ulaştığına işaret eden Günaydın, "Biyogüvenlik Kurulu 33 GDO'lu çeşide izin verdi, bunlar yalnızca yem sanayinde kullanılabilecek çeşitlerdir ama örneklerde göstermektedir ki gıda sanayinde kullanılmak üzere de bu ürünler yasa dışı yollarda Türkiye'ye girmektedir. GDO'lu ürünlerin etiketlenmesi gerekiyor, fakat buna uyulmuyor. Raflarda çok GDO'lu ürün var ama etiketi yok. Bakanlık üzerine düşen görevi yapmıyor" dedi.

GDO'lu ürünün üzerinde etiket olması gerektiğini, bakılınca anlaşılmayacağını vurgulayan Günaydın, "Baktığında tüketicinin anlaması mümkün değil. Mesela soyayı doğrudan alıp yemiyoruz. Çikolatanın içinde GDO'lu olup olmadığını anlamak mümkün değil, işlenmiş ürünler" dedi.

GDO'lu ürünlerin zararlarını ise Günaydın, "Kan biyokimyasında bozulma, erken doğum, organ hasarları (ciğerinden böbreğine kadar), üçüncü nesilden sonra kısırlık gibi" diyerek anlattı.
Kaynak:ANKA

EHEC Bakterisi öldürüyor


EHEC Bakterisi öldürüyor,SON DAKİKA HABERİ
28.05.2011 gündemi

Almanya’da ağır bağırsak enfeksiyonuna ve ölümlere de neden olabilen EHEC bakterisinden kaynaklanan hastalıklardan ölenlerin sayısı 9'a yükseldi.

Son olarak Schleswig-Holstein eyaletinde 38 yaşındaki bir genç kadın ile Hamburg kentinde 87 yaşındaki bir kadının EHEC bakterisinin sebep olduğu HUS sendromundan dolayı hayatını kaybettiği bildirildi.

Almanya’da yaklaşık 1000 kişiye EHEC bakterisinin bulaştığı tahmin ediliyor. Bakteriyel hastalıkların sayısının Almanya’da normalde her yıl 900 civarında olduğu belirtildi.

EHEC bakterisi, şu ana kadar sadece İspanya’dan ithal edilen salatalıklarda tespit edildi. Bu nedenle aralarında Metro gibi büyük alışveriş marketlerinin bulunduğu bazı süpermarketler reyonlarından bu salatalıkları kaldırdı.
28/05.2011



Almanya’nın kuzeyinde bulunan eyaletlerde hızla yayılan, 9 kişinin ölümüne ve 500’ü aşkın kişinin hastalanmasına neden olan koli basilinin (EHEC E.coli 0157:H7 bakterisi) kaynağı henüz belli değil.

Uzmanlar hastalığın daha çok yayılmasından endişe ediyor.

Ülkemizde de görüldüğü bilinen bu koli basili hakkında çok fazla bilgi bulunmuyor.



E.coli veya Escherichia coli olarak bilinen koli basili, memelilerin kalınbağırsaklarında yaşayan genellikle yararlı bir bakteri türü olarak tanımlanıyor. Normal şartlar altında insana zarar vermeyen bu bakterinin EHEC (Enterohemorajik E.coli) grubuna ait E.coli 0157:H7 türü hayati tehlikeye neden olabiliyor.

Nasıl Bulaşıyor?

Etkenin başlıca yayılma kaynakları iyi pişmemiş veya çiğ et, pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, iyi temizlenmemiş çiğ sebze ve meyve, EHEC’i taşıyan hayvanlarla temas olarak sayılıyor. Ayrıca yeteri miktarda klorlanmamış su içmek, koli basili içeren göl ve havuzlarda yüzmek de bulaş yollarından... EHEC insandan insana bulaşabildiği için özellikle toplu yaşam alanlarında yayılmasını önlemek zor...

Belirtileri Neler?

Bakteri bulaştıktan birkaç gün sonra ilk belirtiler şiddetli bulantı ve karın ağrısı olarak ortaya çıkar.

Bunu şiddetli, kanlı ishal takip edebilir. Birlikte ateş ve kusma olabilir. Tedavi altına alınan hastalar gerekli müdahalelerin ardından hızla iyileşebilir. Bazı kişilerde hastalık belirti vermeden, kendiliğinden iyileşebiliyor. Ancak bazı vakalarda EHEC ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.

Neden Ölümcül?

EHEC (E.coli 0157:H7) ürettiği toksin ile hastalık yapar. Özellikle yaşlı insanlarda ve çocuklarda HUS Sendromu’nun ortaya çıkmasına yol açabilir. HUS Sendromu’na bağlı olarak hastalarda alyuvarlar imha olur, böbrek yetmezliği görülür. İnme ve koma görülebilir. Bu durum, bazı hastaların hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanır.

Dışkı Kültürü ile Tespit Ediliyor
EHEC (E.coli 0157:H7) bakterisi belirtileri gösteren kişilerin zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekir. Burada yapılacak olan dışkı kültürü ile bakterinin varlığı saptanabilir.

Tedavisi...

Enfeksiyona yakalanmış çoğu kişi ilaç tedavisi olmadan kendiliğinden 5 – 10 gün içinde iyileşir. Tedavi sırasında antibiyotik kullanımının iyileşme üzerinde bir etkisi yoktur, hatta bazı vakalarda HUS Sendromunu tetiklediği ve böbrek yetmezliğine yol açtığı görülmüştür.

Hastada HUS Sendromu görülüyorsa yoğum bakımda tedavi altına alınır. Tedavi için çoğunlukla kan nakli ve diyaliz gerekir. HUS Sendromu’nun hayati tehlike yarattığını unutmamak gerekir. Bu neden HUS Sendromu belirtisi gösteren hastalar derhal bir hastaneye başvurmalı.

Nasıl Korunuruz?

EHEC’in yaptığı hastalıktan korunmak için tüketilen etin mutlaka iyi pişirilmesi gerekir.

Ayrıca çiğ etin hazırlanması aşamasında kullanılan tüm mutfak aletlerinin dezenfekte edilmesi bakterinin yayılmasını engeller. Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünlerini, iyi temizlenmemiş çiğ sebze ve meyveyi yemekten kaçınılmalı. Sık sık elleri yıkamak etkenin insandan insana bulaşmasının önüne geçer.

Temiz Su Tüketin, Temizliğinden Emin Olmadığınız Suya Girmeyin
Ayrıca temiz olmayan suların içilmesi veya içinde yüzülmesi de EHEC’in bulaşma olasılığını arttırır. Bu nedenle temiz su tüketilmeli ve temizliğinden emin olmadığınız sularda yüzülmemelidir. Hastalanmış bebeklerin bezini değiştirdikten sonra eller mutlaka yıkanmalı. Enfeksiyon kapmış kişilerle aynı havuzda yüzmemeli ve birlikte banyo yapılmamalı.

GDOLU ÜRÜNLER GİZLENİYOR


GDO\'LU ÜRÜNLER GİZLENİYOR







GDO’lu ürünler gizleniyor



Genetiğiyle oynanmış gıdaların etiketlerinde ürünün içeriği hakkında herhangi bir bilgiye yer verilmiyor.





Türkiye’de 32 çeşit GDO’lu ürün var. Söz konusu gıdaların etiketlerinde, ‘Genetiğiyle oynanmıştır’ ibaresinin yazılması yasal bir zorunluluk olduğu halde, uyarıyı dikkate alan yok.

Piyasada bulunan genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) neler olduğunun tam olarak bilinmediği, “içeriğinde GDO olan ya da GDO’lu bir üründen üretilmiş” gıdaların etiketinde açıkça yazılması gerektiği, ancak yazılmadığı belirtildi.

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şubesi Başkanı Bilge Ölmez, “GDO’lu gıdaların insanlar üzerindeki etkileri henüz bilinmiyor, ancak hayvanlar üzerinde yapılan çok sayıda deneyde iç organların küçülmesi, sindirim sisteminin bozulması, bağışıklık sisteminin çökmesi, kan yapısının bozulması gibi hastalıkların ortaya çıktığı görülmüştür” derken Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, “GDO konusunda ak da kara da ne yazık ki biyoteknolojik şirketlerin müsaade ettiği ölçüde oluyor” diye konuştu.

Ekimi en yaygın olan GDO’lu bitkilerin “soya, mısır, pamuk, kanola, buğday, ayçiçeği, pirinç, domates, patates, papaya, yerfıstığı” gibi ürünlerin olduğunu belirten Ölmez, “muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzun” da denemelerinin yapıldığını bildirdi. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdaların günlük tüketim maddeleri arasında yer aldığını ifade eden Ölmez, “Örneğin bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen gıdalar ve pamuk GDO’lu olma riski taşıyan ürünlerin başında geliyor” iddiasında bulundu.

Ölmez, geçen yıl yürürlüğe giren Biyogüvenlik Yasası’na göre hazırlanan yönetmelikte, ürünler binde 9 ve üzerinde izinlendirilmiş GDO’lu bir bileşen içeriyorsa etiketlerinde GDO’lu bileşen içerdiğine dair ibare yazılmak zorunda olunduğunu anımsatarak özetle şunları kaydetti: “Henüz raflarda bununla ilgili ambalaj bilgisine rastlamak mümkün olmadı. Risk, özellikle de ambalajlı ürünlerde olduğu için etiketi tüketici olarak iyi okumamız gerekiyor. Tüketicilerin yapması gereken, şüphelendikleri ürünlerle ilgili ALO 174 Gıda Hattı’nı arayarak, mutlaka Tarım Bakanlığı’nın konu ile ilgilenmesini, kendisine bilgi verilmesini sağlamak olmalıdır. Tüketici dernekleriyle bilgi paylaşımında bulunulması, sürecin yasal zeminde izlenmesi toplumsal farkındalığı arttıracaktır.

‘Mevzuat uygulanmıyor’

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı ve GDO’ya Hayır Platformu’ndan Ahmet Atalık, ülkemizde 32 çeşit GDO’ya hayvan yemi ve insan gıdası olarak tüketilmek üzere izin verildiğini anımsatarak “Marketlerde, halen ‘GDO’ludur ya da GDO içeren üründen elde edilmiştir’ ibaresini göremiyorum. Bakan bu konuda denetimlerin yapıldığını söylüyor. Ancak piyasada hep mi binde 9’un altında ürünler, bu da bana inandırıcı gelmiyor. Bir mevzuat çıkarıldı ve bu uygulanmıyor” dedi.
*Sibel Bahçetepe/Cumhuriyet-03.mayıs.2011



https://ayhanmansuroglu.blogspot.com/search/label/YARI%C5%9EMA%20G%C3%96RSELLER%C4%B0?m=1

8.9 ve 10.MUTFAK GÜNLERİ RESİMLER VE DİPNOT

  Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Sn.Yalçın MANAV 'dan Ödüllerimi alırken. Sevgili  Ziyaretçi; BU BAŞARILAR SADECE ...